YEMEK

Aşk, Yediğim En Güzel Acılı Yemek !

 

 
 
Hikayesi:
 
 
 
Defalarca yazıp sildim bu satırları… Nasıl başlasam nereye bağlasam bilemedim. 2014 gibi arafta kalmış bir yılı geride bırakırken, 2015 in ilk sabahına parmağımda bir yüzükle uyandım… Olabileceği en güzel şekilde sundu bana bu anı B. Gözlerimden akan mutluluk taneleri, sarılınca o çok sevdiğim tshirtüne karıştı gitti. Derken bir sürecin içinde buluverdik kendimizi…

Bize olmaz denilen şeylerin olabileceğini gördük mesela… Çoğu da trajikomikti şimdi bakınca… Şu geçirdiğim 2 ayda kadın-erkek ilişkilerine dair gözlemlerim arttı haliyle. Enteresan şeyler öğrendim. Çevremde bu süreci geçiren her bir kız arkadaşımın farklı hikayeleri olduğunu gördüm. Farklı hayatlardan derlediğim bu yazıyı bir gün çocuk sahibi olursam, çocuklarıma da kalsın ve kendi jenerasyonlarıyla annelerinin jenerasyonunu karşılaştırabilsinler diye yazıyorum…

 
Sevgilerimle
 
 
Küçük Yerin Büyük Aşkı
 
Çocukluk arkadaşlarımdan G., aramızda en erken evlenip hatta çocuk sahibi olandır. Lise yıllarından beri sevdiği adamla üniversite bitince evlenip, hiç büyük şehir hırslarına bürünmeden büyüdüğü yerde kalmayı tercih etti. Çünkü onun için önemli olan tek şey aşkıydı. Söz, nişan, düğün… Her bir süreci ayrı ayrı geleneklerine göre yaşadı. Her birinde herkesin ne kadar pozitif ve ne kadar ona kendini kıymetli hissettirdiğinden bahsederdi hep. Sevdiği adam çok netti herşeyden önce. Sualsiz gelmişti ona. Hal böyle olunca işler su gibi aktı, gitti… İlk defa, evlendikten sonra ailesinden ayrı kendi evine geçen G., telefonda konuştuğumuz zamanlarda “Evlilik çok güzel bir şeymiş” der ve gülerdi. 
 
Ara ara hatırlıyorum yaptığımız sohbetlerden, bir keresinde demişti ki “Kızlar bizim de hiç zor günlerimiz olmadı mı sanıyorsunuz, elbette oldu, ama biz bunları kimseyle paylaşmadık, kendi kendimize konuştuk ve çözümledik. İki kişi arasında kalsın problemleriniz.” Bunu kaç kişi yapabiliyor şu hayatta merak ediyorum doğrusu… Ama küçük bir kadının büyük kalbinden size verebileceğim en doğru tavsiye bu olacaktır!
 
 
40 Sene Aynı Yatakta Yatmanın Sırrı
 
Eski bir arkadaşımın babanesi çok hayranlık duyulacak bir kadındır. Şimdilerde 80 yaş civarlarında olan F. Teyze, eşi vefat edene kadar bir gün bile ayrı uyumadıklarını hep gururla ve gözleri dolarak anlatırdı. Eski İstanbul hanımefendilerinden biri olduğunu oturuşuyla, konuşmasıyla, giyimiyle her halinden anlayabilirsiniz… Bir keresinde torunuyla hararetli bir şekilde evde aşk mevzuları üzerine konuşurken, bize evladiyelik bir tavisyede bulundu. “Şimdi yatağa telefonu küs kapatıp giriyorsun ve gözüne uyku girmiyor, belki de umursamadan uyuyuveriyorsun. Yarın bir gün evlenirseniz asla yatağa küs girmeyin! Gerekirse sabaha kadar konuşun ama küs girmeyin! Biz R. amcanla 40 sene boyunca ayrı yatmadık. Çünkü yatak senin mahremin, yatak senin evliliğin. Yatak senin hem kendinle hem eşinle yanlız kaldığın en güzel ve en özel yer. Gece uyurken sen farkında olmadan ayağın ayağına değer ve onun varlığını hissedersin. Yatağa küs girilmez kızım, sakın sorunlarınızı konuşmadan sarılıp uyumaya çalışmayın.” Üzerinden belki yıllar geçti, ama asla unutmam bu sözleri…
 
 
 
30 Yaşında Girilen Ergenlik


Erkeklerin %90’ının kadınlardan geç olgunlaştığı bilimsel olarak kanıtlanmış bir durum, bunu gidip bir daha İsviçreli bilimadamlarına sormaya gerek olduğunu zannetmiyorum. En yakın kız arkadaşlarımdan biri bundan bir kaç yaz önce 6 senedir beraber olduğu adamla evlendi. Ama o evlilik noktasına gelmeden aylar öncesinde ise ayrılmışlardı. O arada neler mi oldu? Kısmen beraber yaşıyorlardı zaten, iki ev arasında mekik dokuyan bir çifttiler aslında. Bunun yorgunluğunu üzerinde taşıyan arkadaşım L. artık tek bir düzen oluşturmak istediğini yeri geldi ima etti yeri geldi kavga sırasında çat diye söyledi. Karşısındaki adam ise bir anda ondan uzaklaştı. O anda kariyerinde önemli adımlar da atıyordu, yeni iş değişikliği ve iyi giden bazı diğer şeylerin de etkisiyle sanırım bir anda L.ye ihtiyacı olmadığını düşünmüştü. L. ise garip davranışlarını takip edip bunun altında başka şeyler daha olabileceğini düşündü ve azıcık bir araştırmayla sevdiği adamın yen iş yerinde beraber çalıştığı bir kızla flört diye tabir edebileceğimiz yazışmalarını buldu. Bu onu o kadar yaralamıştı ki, yüreği daha fazlasını kaldırmadı. Ertesi gün birlikte uyudular, L. bunun onlar için bir son olduğunu biliyordu, sabah uyandığında yatağın üzerine oturdu ve ayrılmak istediğini söyledi. Karşısında dur diyen de biri olmadı. Hemen eşyalarını topladı ve evine gitti. Bu ayrılık sadece 1 gün sürdü çünkü ertesi gün, onsuz sadece 1 gün geçirebilen adam kapısındaydı. Bundan bir kaç ay sonra çok romantik bir şekilde, bizim kızın aklında hiç olmadığı bir anda ona evlenme teklif etti ve şimdi mutlu mesut yaşayıp gidiyorlar. Aradaki fark ne mi oldu? L.’den dinleyelim; “Ben o günden sonra kendi hayatıma öncelik vermeye başladım, benim bir kadın olduğumu bir birey olduğumu ondan ayrı bir hayatım olduğunu hatırladı ve bana duyduğu saygı arttı. Ben o günden sonra, onun girmiş olduğu 30 yaş erkek bunalımını onu sıfırdan tanımaya çalışarak aşabildim. Yani yeni bir adam varmış karşımda gibi onu tekrardan tanımaya çalıştım. Belki de o heyecanı o şekilde yeniden yakaladık. Yeniden tanıdığım bu adama da tekrar aşık oldum. Bu hiç kolay değil ama eğer o da seni seviyorsa yapılabilir.”
 
 
 
Evlilik, Seninle Oynamak İstediğim Bir Kumar
 
Evlilik bir  elbise gibi… İyi bir kumaşla iyi bir terzinin eline bakıyor aslında… Biriniz bu ilişkinin kumaşı olurken biriniz terzisi oluyorsunuz. Arada roller değişiyor tabi. Güzel olan kısmı da bu. Arkadaşım Ç. anlatıyor… “Nişanlandığımızı duyan insanların büyük bir kısmı tebriklerinin yanında şaka yollu evliliğin ne kadar kötü olduğundan bahsediyorlardı, aşkı gerçekten öldürdüğünden de… Çünkü kendileri mutsuzdu. Senin de bu kervanın yolcusu olduğunu görünce “Emin misin?” diye soruyorlardı. Halbu ki biz sevgiliyken herşey yolundaydı. Süpersiniz, bayılıyoruz size, ruh ikizisiniz… Madem bu kadar çok inanıyorsun şimdi ne oldu?  Sonra buldum ne olduğunu… Çok acayip psikolojiler yatıyor bunun altında. Kendi yapamadıklarını senin yapabilme ihtimalin olduğunu düşünen arkadaşların bile varmış ve seni gerçekten bekar görmek istiyormuş mesela…  Çünkü sen biriyle sadece sevgiliyken, sanki o insanı aynı derece de önemsemiyormuşsun gibi düşünüyorlarmış… Çok acayip değil mi?” 2 Sene önce kız istemesi olmuştu Ç.nin… Ben de yanındaki sayılı arkadaşlarından biriydim. Kız kafası başka birşey, bizim duygularımızın karmaşası tarif edilebilir bir durum değil. Kız istemeden sonra yaşanan, aslında ne istediğinden emin olmayan ya da masadan kalkmadan önce çok şiştim ama bir tatlı daha yerim çabasında olan H. nin tavırları Ç.yi bezdirmiş ve Ç. sonunda, gelinliğini almış duvara asmış ama ayrılık kararı almıştı. 1 sene ayrı kaldılar. H. bu sürede Ç. yi geri kazanabilmek için çok uğraştı. Kalbi kırık ve güveni zayıf Ç. döndü dedi ki “Şu saatten sonra evlilik, seninle oynamak istediğim bir kumar sadece.” Çünkü adamı seviyordu. Ben bu kumarı oynayacaksam da bu adamla oynayayım ve göreyim dedi. 2 senenin sonunda evlendiler. Şimdi çok mutlular. Arada Ç. ile konuşuyorum iyi misin diye, bana verdiği cevap “İnsan affediyor ama unutmuyor, kendini daha çok sevmeyi öğreniyorsun.”
 
Bir Sex and the City atasözü der ki “Peki ya unutmadığın şeyi, gerçekten affetmediysen?”
 
 
 
 
Sevgiler
Küçük Martha
 




 

You Might Also Like

No Comments

Leave a Reply