GEZİ NOTLARI PRAG

Bir Masal Şehri Prag !

Hikayesi:

Fonda çalan müzik size 4 günlük geçirdiğim Prag macerası için ilham olsun istedim… Şöyle romantik, yavaş ve samimi başlayalım… Gözlerinizi kapatıp dinleyin belki de bir kaç saniye… Ben burada beklerim sorun değil 🙂 Çok güzel değil mi? Huzurlu, ama sanki bir şeyler var içinde gizlediği… Tadını çıkarmaya çalıştığın bir yemek gibi? Bu şeye benziyor dersin hani, şeye… Şeye işte ya ! Sonra amaaan dersin… Neye benziyorsa benziyor, çok güzel değil mi? 🙂 Önemli olan bu ! Prag, 3. gidişim olmasına rağmen ağzımda böyle bir tat bıraktı işte ! Tekrar aşık oldum, tekrar yabancılaştım, tekrar hatırlamaya çalıştım sokaklarını, sonra kayboldum başka bir sokağa çıktım, ama sonra dedim ki, ne önemi var? Hepsi zaten çok güzel !

B. nin ilk Prag seyahatiydi, dolayısıyla rehber Özüm iş başındaydı 🙂 Sen bir şeyi çok beğenip sevince, yanındaki de sevsin istersin ya bencilce, öyle bir hisle gezdik Prag sokaklarını… Neyse ki ilk dakikadan itibaren ruh eşim B. de aşık olmuştu bu gri şehre…
Hayatımda gördüğüm en karakterli, romantik, lezzetli, güzel ve hüzünlü şehir burası… Ayrıca bir notum da Prag 3 günlük şehir diyenlere gelsin, bunun İstanbul’un Sultanahmet’ten ibaret olduğunu söylemekten hiç bir farkı yok… O yüzden, yine olsa yine giderim! 🙂
Buarada ben işe girdim 🙂 5,5 aylık işsizliği yedim vallahi… Pek de güzeldi, Ne güzel gezdim 🙂 Afferin bana! Herkese tavsiyem hayatinda mutlaka bir donemi kendine ayirsin, ara versin. Bunun için buyuk paralara ihtiyaciniz yok, korkmayin! Su yolunu buluyor eninde sonunda… Bu süreçte bana destek olan herkese çok teşekkur ederim 🙂 Neyse… Sonuç olarak hayatımda yeni bir sayfa açmadan önce böyle bir seyahat yapmamız bana da, işlerinden boğulmuş durumda olan B. ye de çok iyi geldi…
Şimdi gelelim Küçük Martha’nın Prag tavsiyelerine 🙂

Nerede Kalalım Marthacığım?

Biz Merchand’s Yard Residence diye bir otelin çatı katında kaldık. Çok güzeldi. Bir kere şehrin tam kalbindeydi, ayrıca tarihi bir binaydı ama çok komforluydu. Bence şehri gezmek için en iyi konaklama bölgesi Old Town ve çevresi. Çünkü bir çok yer yürüme mesafesinde aslında  ve bu anlamda size kolaylık sağlayacaktır.

Nerede, Ne Yiyelim & İçelim Ey Martha?

* U Supa Restaurant:

Daha havalimanından şehre giderken B. nin de benim de aklımızda tek bir şey vardı; iyi bira içebilmek ve güzel bir öğle yemeği yemek… Otelimize de çok yakında olan, tesadüfen keşfettiğimiz bir restorana girdik. Hemen Çek’lerin Dünyaca ünlü bira markası olan Pilsner Urquell‘den birer tane söyledik…
Ardından da iki önemli Çek geleneksel yemeği olan Goulash (Gulaş) ve patatesli ekmek ile servis edilen kızılcık soslu bonfile dilimleri söyledik. Aslında bu iki yemek de %100 Çek’lere ait değil, ama o bölgenin yemeği diyebiliriz. Çünkü Goulash, Osmanlı’da askerlerin seferlerdeki yemeğiymiş ve asıl adı Kul Aşı imiş. Savaş zamanında önce Macaristan’a oradan da Çek’lere gitmiş. Yani yarın bir gün Budapeşte’ye de yolunuz düşerse hani bu Goulash Çek’lerin yemeğiydi demeyin, çünkü orada da geleneksel Macar çorbası olarak mönülerde yer alıyor. 🙂
Goulash
Herşey gayet güzeldi… Buarada Prag bence bir çok Avrupa şehrine göre gayet ucuz. Hatta yeme-içme konusunda İstanbul’a göre çok daha ucuz. Tüm bu yediklerimize toplamda 50-60 TL civarında ödedik. Üstelik biralar dahil! 
Prag’a gitmeden önce rezervasyonumuzu yaptırmıştım buraya. İlk gecemiz hem romantik hem de şık bir yerde olsun istedim 🙂 Aslında gündüzleri de tam bir kafe gibi işletilen ve güzel kahvaltı veren bir mekan burası. Ancak gece de ışıklandırması ile gayet hoş bir ortamı vardı. 
Şampanya kültürü Çekler’de de inanılmaz iyi durumda ve aynı İtalya’daki gibi çok ucuza güzel birer kadeh şampanya içebiliyorsunuz. Biz de kadehi 8TL civarında olan şampanyalarımızı yudumlayarak atmosfere ayak uyduralım dedik 🙂
Artık ördek yemenin vakti gelmişti ! Çekler en çok ördek, domuz ve tavşan eti tüketiyorlar. Geleneksel yemeklerinin çoğunda “Duck Confit” yer alıyor. Genellikle pancar yatağında ve patates topları ile servis ediliyor. Denemeden dönmeyin! 🙂
Dünyanın en popüler ve en iyi Küba barı ünvanını taşıyan La Bodeguita Del Medio’nun bir şubesi Prag’da yer alıyor. Bu da aslında Prag’ın ne kadar ilginç bir yer olduğunun göstergesi değil mi? Barselona’da ya da Roma’da yok ama Prag’da var ! İşte bunu seviyoruz 🙂 2013’ün enlerini yazdığım yazı da Kos’ta denediğim mojitonun en iyisi olduğunu söylemiştim. 2014’te bunu kesinlikle burası alacak ! İstanbul’da 30TL ödeyip karşılığında naneli su içtiğimiz durum burada, 15TL karşılığında orijinal mojitoya dönüşüyor 🙂 Dilerseniz kova ile de mojito söyleyebiliyorsunuz 🙂 Kovayı yere koyuyorlar sen de oturduğun yerden devasa pipetlerle mojitonu içiyorsun… Çok keyifli çok! Ayrıca çoğu gece canlı Küba müziği oluyor, bilginize 🙂
Luka Lu :
Nehrin karşı yakasına geçtiğimiz bir gün, daha önce internette araştırırken denk geldiğim ve resimlerinden ortamına bayıldığım bu restoran, aslında Balkan yemekleri sunuyor size… Yani Sırp, Hırvat, Boşnak, Karadağ ve Çek bölgesine ait karışık bir mönüsü var. Yemekleri sizi büyülemeyecek ama ortamı için gitmeye değer diyebilirim ! 🙂
İçerisi rengarenk ve anika bir sürü obje ile süslenmiş… Sanki ananenizin eski lambası, danteli vs. etrafta duruyor… Bir yandan da size enerji veren renklerle dekore edilmiş.
Dilerseniz bu minik asma katta da yemeğinizi yiyebilirsiniz ve aşağı seyredebilirsiniz.
Başlangıç olarak Balkan Böreği yani bizim su böreğinden söyledik. Tadı çok benziyor, bence gayet güzeldi…
Ana yemek olarak ise Karadağ Köftesi söyledik. Oldukça yağlıydı bunu belirtmem gerek,  ama yine de güzeldi.
Luka Lu’nun en sevdiğim köşesi bu duvar oldu sanırım… Alıp eve götüresim geldi 🙂
Prag’a gelip de Absinth denemeden dönmek olmaz ! Bunun için en iyi yerlerden biri Prag Kalesi’nin diinde yer alan Absintherie… İçeride onlarca çeşit Absinthe yer alıyor. Hiç bir fikrimiz olmadığı için garsonda yardım istedik. O da bize damak tadımıza göre bir şeyler getireceğini söyledi.
Hazırlanışı çok havalı, mutlaka izlemelisiniz. Bu arkadaş içerisinde yaklaşık olarak %70 kadar alkol barındırdığı için Türkiye’de satışı yasak. O nedenle buraya gelirseniz denemenizi tavsiye ederim. Buarada çok acı olduğu için ben içemedim doğru düzgün. Benimkini de B.ye dayadım, günün geri kalanında B. hep gülüyordu, aynı çocuklar gibi 🙂
“Imagine, all he people…” dediğinizi duyar gibiyim. Biz de öyle olmuştuk! Prag Çek Cumhuriyeti’nin Bohem bölgesi olarak biliniyor. Bu nedenle bir çok yerde Bohemian caddeleri, kafeleri,otelleri vs. görebiliyorsunuz. Bu aslında sadece lafta kalan bir sıfat olmamış… 60’lı yıllardan itibaren dünyadaki bohem ve hippi yaşam tarzını Prag insanı gayet güzel benimsemiş. O dönemde anne babaları hippi olan çiçek çocukları kendileri de büyüyünce bu geleneği devam ettirmişler. En çok buluşma noktaları olan bir duvara da dileklerini yazıp adına “John Lennon Wall” demişler. Bu sayede bu duvarın çok yakınına da bu restoran açılmış. Restoranın tasarımı çok başarılıydı. Yellow Submarine şeklinde yan bahçe yapmışlar mesela… Buarada yemekleri de çok lezzetliydi, ama sadece bira içmek için bile uğramaya değer! 🙂
İşte tam olarka bu gözlüğün altına oturuyordum !
Girişte zeka testi yaptıklarından değil ama bu özgüveni sevdik 🙂
Bizimle ilgilenen çocuk hamburgerlerini çok methetti, e hadi deneyelim dedik. Gerçekten çok lezzetliydi. %100 dana etinden yapılmış köftesi ve ev yapımı patatesleri şu yazıyı yazarken bile yeniden ağzımı sulandırmaya yetti !
Gulaşta son noktayı da burada koyduk 🙂 Hiç beklemezsiniz bir pubda bu kadar lezzetli bir gulaş yiyeceğinizi ama oldu 🙂 Beef Goulash, kesinlikle tavsiye edilir!
Prag’a gideceğimiz kesinleştikten hemen sonra ilk yaptığım şey Municipal House (“Obecni Dum”) da hangi konserler olduğuna bakmak oldu. Çok şanslıydık ki The World Famous Glenn Miller Orchestra, dünya turnesi kapsamında bizim orada bulunacağımız zamanlarda konser verecekti! Hemen aldım son 10 biletten 2’sini 🙂  Bavul hazırlarken B. ye papyonunu mutlaka alması için yaptığım baskılar ona anlamsız gelmişti, ama aldı nihayetinde 🙂 Çünkü konsere giderken herkesin smokinli olduğu bir ortamda biz iki turist kotla gitmemiş, atmosfere uyum sağlamış olduk 🙂 Çok daha keyifli oldu!
Konser akşam saat 8’deydi. Öncesinde de yemek yemeye fırsatımız olmamıştı. Dolayısıyla gece 10.30’da konserden çıkınca hemen altındaki (-zaten B.yi çok götürmek istediğim) Municipal House’un kafesine girdik. Servis 11’de kapanacağı için hızlı yiyebileceğimiz birer sandviç söyledik. Ortam o kadar güzel ki. Yüksek tavanlar, kocaman avizeler, küçük ahşap masalar, beyaz smokinli garsonlar… Önceki gelişimden biliyorum, gündüz içeride canlı jazz yapan bir grup çıkıyor, tabi hepsi yine beyaz smokinli 🙂  Kendinize iyi geleceğine eminim bu mekanın… Sizi konserimizden kısa bir görüntü ile başbaşa bırakıyorum şimdi…
* Kavarna La Torta :

Astronomik Saat Kulesi’ne sırtınızı verdiğinizde önünüzde kalan Starbucks’ın yanındaki dar sokağa girdiğinizde, bir kaç dükkan sonra solunuzda kalacak olan bu pastane, aslında daha önceden keşfettiğim bir yerdi.Bu gelişimde de mutlaka B.ye pastalarından tattırmak istedim. Aslında yaz olsaydı çok güzel dondurmaları da vardı, ama dışarıda epey üşürken bir de dondurma yeseydik muhtemelen ben de Prag sokaklarında karşılaşabileceğiniz o heykellerden birine dönüşürdüm 🙂

Yurtdışına gittiğimizde en çok yapmayı sevdiğim şeylerden biri yerel marketlere girmek! Burada da aynı şeyi yapıp B. ile Bohemian markalı minik bir şampanya aldık. E tabi bunun yanına güzel bir past ahiç fena olmazdı, bu nedenle soluğu bu pastanede aldık 🙂 Özellikle çilekli ve orman meyveli pastaları çok başarılı oluyor, bilginize 🙂

Old Town Square’e çok yakın bir sokakta yer alan bu Bar&Restaurant, gerçekten Prag’daki en iyi keşiflerimizden biri oldu. Yemek sonrası bir şeyler içmek için içeri girdiğimizde mekanın atmosferinden çok etkilendik. Her bir ince detay düşünülmüştü. Servis edilen içkilerin peçetelerinde bile James Dean imzası yer alıyordu. Mönülerinde kendilerine ait değişik içkiler yer alıyor. Bunlardan biri de Marilyn Monroe idi, ben de yukarıda gördüğünüz üzere onu seçtim. Çilek ve dağ meyveleri ile yapılmış bir kokteyl bu. Buarada yine söylüyorum fiyatlar gayet iyiydi.
Fiyatlar hakkında fikir sahibi olmanız için de mönüden bir kare ekliyorum. Fyat hesabı için, yukarıda gördüğünüz Çek Kuron’larını TL’ye çevirmek için 10’a bölmeniz yeterli… 🙂
Bir süre sonra wc’ye giden B. koşarak geri geldi ve Özü kamerayı ver dedi gitti. Sonra heyecanla bana erkekler tuvaletinde neler gördüğünü gösterdi 🙂 Dediğim gibi her bir detay düşünülmüş 🙂 Erkekler tuvaleti tamamen Mariyln Monroe teması ile dizayn edilmiş. Kadınlar tuvaletinin nasıl olduğunu merak eden Özü durur mu?! 🙂
Aldım telefonumu gittim 🙂 ve tabi ki kadınlar tuvaleti de tamamen James Dean temalıydı.
 Prag denince akla gelen ilk şeylerden biri müzik ! Özellikle klasik müzik ve jazzda oldukça başarılılar. Heryerde her zaman bir konser bulabilirsiniz. www.geziyorum.net in kurucusu arkadaşımız E. nin tavsiyesiyle gittik bu Jazz Bara da. Çok çok çok keyifliydi. Mutlaka yolunuz düşerse Prag’a takvimini kotrol edip gitmenizi öneririm.
 Son dokunuş… :

Mutlaka;

*   John Lennon Wall’a dileğinizi yazın,
* Yanınızda kilit götürüp Charles Köprüsü etrafındaki demirlere aşkınızı kilitleyip,  kilidini nehre atın,
*  Bol bol bira deneyin,
*  Sokakta sıcak şarap için,
*  Tredelnik yiyin,
*  Mutlaka bir konsere gidin,
*   Mutlaka bir markete girip peynir tadın,
*  Becherovka deneyin,
*  Kafka Müzes’ni ziyaret edin,
*  Kampa Park’ta piknik yapın,
*  ve sevdiğiniz yanındaysa ona onu sevdiğinizi söyleyin 🙂

derim!

Sevgiler
Küçük Martha

You Might Also Like

No Comments

Leave a Reply