YEMEK

Kafası Karışık Fırında Tavuk

 
 
 
 
 
 
Hikayesi:
 
 
 

Aslına bakarsanız içimde aktif bir kelimedağı bulunuyor bugünlerde… Sanki bir patlasa etrafında ne köy ne kasaba bırakacakmış gibi… Hani şu Pompei’deki Vesuvius Yanardağı patladıktan sonra insancıklar bulmuşlar ya kaskatı olmuş şekilde… Benim kelimelerimin geçtiği yerlerdeki insancıklar da işte öyle kaskatı kalacakmış gibi…
 
Sessiz olduğun için etrafında olup bitenleri görmüyor ya da bunlara kifayetsiz kalıyor değilsin aslında… Görmek başkadır… Gözünle gördüğünü kalbinle sindirmen zaman alır… Sonra zamansız, beklenmeyen şekilde ve de yersiz bir anda patladığında ise kimse geçirdiğin o sindirim sürecini anlamadan seni yargılar… Hiç düşündünüz mü? Belki de atalarımız vakti zamanında pireyi deve yapmamıştır, ya da o pire için yorgan yakmamıştır… Belki de o pire daha once bir deveydi kim bilir… Hangisi doğru emin değilim… O pire için günün sonunda yorgan yakmaya değer mi, açıkçası onu da bilemiyorum…
 
Bir ay sonrasında hafta içi her sabah kalkıp hangi lokasyona doğru ilerleyeceğimin aşağı yukarı belli olmaya başladığı şu günlerde, hormonlarımın da bir nebze sebep olduğu bir takım dengesizlik ve kafa karışıklığı içerisindeyim. Bu sürede etrafımda gelişen güzel şeylere gözlerimin içi parlasa da, yorgunluktan havalara zıplayamıyorum. 
 
Böyle bir ruh hali içersindeyken ben, B. geldi. Yemek yapmıştım ona. Ne zamandır yemek yapıp, şarabımızı açıp sohbet edemiyorduk aslında. Üstelik her gün beraber olmamıza ragmen… 
 
Geçen sene bu zamanlardı, bir ogle tatilinde  ofise doğru hızlı hızlı yürürken heyecanlı heyecanlı sohbet ediyorduk B. ile. Ben ona seyahat tutkumdan bahsediyordum iştahla. Gittiğimiz yerleri anlatıyorduk birbirimize. O kadar güzeldi ki… “Dur!” dedi B. bir anda, “Gel şu bankta iki dakika oturalım da sohbet edelim, öyle gidelim.” Oturduk aniden. Hava soğuktu ama güneşliydi de bir yandan. Aynı bugünlerdeki gibi. Ve biz B. ile hayatımızdaki onca karmaşayı, onca soruyu, onca belirsizliği bir kenara bırakıp iki dakika o bankta soluklanıp konuştuk. Üstelik o zamanlar da hergün birlikte olmamıza ragmen… İşte geçen akşam da biz B. ile, bu kafası karışık fırında tavuk ve Dubrovnik’ten aldığımız De Mar isimli güzel şarap eşliğinde konuştuk. Ve yine, yeniden iyi geldi…
 
 
 
 
 
Not: Şişenin üzerindeki üzüm salkımı motifi, şarabı içtikçe kendini gösterip, beni gece boyu mutlu etti. Rastgele seçtiğimiz bu şarabın içinden çıkan bu sürpriz benim için çok anlamlı oldu 🙂
 
 
Sevgiler
Özüm
 
 
 
 
Malzemeler:
 
Kemiksiz Tavuk Budu
Zeytinyağı
Kekik
Pul Biber
Tuz
Karabiber
Cherry Domates
Defne Yaprağı
 
 
 
Yapılışı:
 
 
 
 
Fırınımızı 200 dereceye getiriyoruz.
 
Tavuk butlarımızı bir güzel yıkıyoruz.
 
Bir borcama 4 yemek kaşığı zeytinyağı döküp yayıyoruz.
 
Üzerine tavuk butlarımızı yerleştiriyoruz.
 
Tavuk butlarının üzerine baharatlarımızı serpiyoruz. Cherry domatesleri ortadan ikiye kesip dağıtıyoruz.
 
Son kez üzerinden 2 yemek kaşığı kadar zeytinyağı dolaştırıp, borcamı fırına veriyoruz.
 
Yaklaşık 20 dakika sonar tavuklarımız güzelce pişmiş olacaktır. Çıkarmadan 1-2 dakika once üzerlerine peynir koyuyoruz. Peynirlerimiz eridikten sonra, yemeğimizi servis etmek üzere fırından alabiliriz.
 
Afiyet olsun!
 
Özüm
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 



 

You Might Also Like

2 Comments

  • Reply
    lhyfae
    30 Kasım 2012 at 20:51

    B. ile huzurlu guzel gunler. Degisim iyidir, taze oksijen'den kimseye zarar gelmez. Ayrica bu siteye baktikca istahim aciliyor, acildikca yemek yapasim geliyor da kilo korkusu durduruyor neyse ki.

    Ellerine saglik canim.

  • Reply
    Özüm Kasapoğlu
    30 Kasım 2012 at 20:52

    Çok Teşekkürler… Huzur şart, arada değişim de şart 🙂

  • Özüm Kasapoğlu için bir cevap yazın Cancel Reply