KOPENHAG’DA NEREDE KALINIR & NEREDE YENİR?

2015 bitmeden kendime verdiğim sözlerden biri de her ay mutlaka yeni bir yer görmekti. Bu fikrimi desteklermişçesine, hava yolu şirketleri de bir bir kampanyalar yapadurdu 🙂 Neticede Pegasus Hava Yolları’nın indirimli uçak bileti kampanyasından faydalanarak doğum günümde (17 Nisan) Kopenhag’da olmaya karar verdik! Bize bu gezide sevgili Çiseren ve Murat’ın da katılmasıyla harika bir hafta sonu geçirmiş olduk.  Araştırmalarımı yaparken yine instagramı ve yabancı blogları çok fazla kullandım ama Mad About Copenhagen ve Guide to Copenhagen hesapları size çok yardımcı olacaktır. Şimdi size toplamda iki bölümde, bir hafta sonu Kopenhag’da neler yapılır, neler deneyimlenir ve mutlaka nerelere gidilmelidir hepsini görsel bir şölen halinde sunacağım 🙂 Bu ilk bölümümüzde daha çok Kopenhag’da nerede kalınır, nerede ne yenir, ne içilir konularına değineceğim.

KOPENHAG’DA NEREDE KALALIM ?

Yurt dışında normal şartlarda Airbnb vasıtasıyla bulacağımız bir evde kalmayı tercih ederim. Hem daha ekonomik oluyor hem de daha lokal hissetmenizi sağlıyor. Ancak Kopenhag’da işler pek öyle olmadı. Danimarka aşmış bir ülke olduğundan ve bizi ekonomisiyle tokatladığından bu abilerin evleri de öyle ucundan hallice değil. O nedenle otelde kalmaktan bir farkı olmadığından daha konforlu olacağımızı düşünerek otel araştırmasına girdik.

Tivoli ve Central Station’a aşırı yakın olan Axel Guldsmeden Hotel, hem tasarımı hem de lokasyonu ile gönlümüzü kazandı. Tabi adamlar artık o kadar üstün medeniyet seviyesinde yaşıyorlar ki, uğraşacak çok başka dertleri var. Mesela geri dönüşüme takmış durumlar. Axel Guldsmeden’de konaklamak da bize tam olarak adamların bu geri dönüşüm ve organik takıklığının bir deneyimi oldu. Otelin konsepti tamamen bunun üzerine kurulmuş. Odalarının tasarımı ise Bali temalı. Ne kafalar ne kafalar 🙂 Kısacası biz bu otele her anlamda bayıldık ve gerçekten lokasyonu çok iyiydi. Kesinlikle gözümüz kapalı tavsiye ederiz!

KOPENHAG’DA NEREDE & NE YİYELİM ?

GRANOLA 

Granola‘nın bulunduğu mahalle otele çok yakındı bu nedenle yürüyerek çok rahat gidebildik. Bu mekanı Instagram’dan buldum yine 🙂 Lokaller tarafından en iyi kahvaltı mekanı olarak paylaşılıyordu.

Kahvaltısı gerçekten çok başarılıydı. Bir çok çeşitte yumurta yiyebiliyorsunuz. Biz masamızı donattıktan sonra bir de tatlı niyetine pancake söyledik.

Granola’nın kahveleri gerçekten çok başarılıydı. Kaç fincan içtik bilemiyorum. Bu arada enteresandır ki dünyanın en küçük oteli ve kafesi olan Central Hotel & Cafe ile Granola’nın sahipleri aynı. Bu nedenle aynı işletme gibi düşünebilirsiniz. Biz gittiğimizde Central Hotel & Cafe açık değildi henüz, onun yerine burada kahvaltı etmiş olduk. Buarada Granola kesinlikle rezervasyon almıyor ve oldukça popüler olduğu için geç giderseniz yer bulmakta zorlanabilirsiniz.

 

Merak edenlere tatlı mı tatlı Central Hotel & Cafe 🙂

GLYPTOTEKET   

Glyptoteket hayatımda gördüğüm en güzel müzelerden biri. İçerisinde yer alan kafe alanında dilerseniz brunch da yapabiliyorsunuz. Bu yazının ikinci bölümünde müze kısmından bahsedeceğim ama öncelikle size burada yaşadığımız brunch deneyiminden bahsetmek istiyorum.

Brunch kısmının Granola’daki kadar zengin ve lezzetli olduğunu söyleyemeyeceğim. Masada gördüğünüz her şey tüm mönüydü aslında 🙂 Ama ortam o kadar güzel ki, brunch olmasa bile bir kahveye mutlaka gidin, sergi alanını mutlaka gezin.

Elbise : VNV.VNV

İçeri girmek o kadar kolay değil tabi. Ben bruncha geldim deyip önündeki upuzun sergi kuyruğunu aşman gerek önce. Biz baya Türklük yapıp sıraya girmeden görevliye ulaşıp brunch için rezervasyonumuz olduğunu söylediğimizde bize, müzenin girişindeki hediyelik eşya dükkanından biletleri almamız gerektiğini böylelikle kuyruğu beklemeden girebileceğimizi söyledi. Adamın da huyunu bozduk 🙂 Neyse beklemeden içeri girmiş olduk. Bu da size bir öneri olsun.

ATELIER SEPTEMBER

Adı resmen romantik bir film gibi olan Atelier September, özellikle kahvesi ve kahvaltısıyla meşhur bir mekan. Nyhavn’daki kanala yürüme mesafesinde bulunan kafede mutlaka bir mola verip lokal olmanın tadını çıkartmalısınız.

Avakadoyu çok çeşitli ve çok güzel sunuyorlar. Mutlaka deneyin !

CAFE VICTOR

İlk gün, yağmurdan ıslanmış ve üşümüş vaziyette sığındığımız ama methini önceden çok duyduğumuz Cafe Victor, bizim Bebek’teki Lucca konseptinde ve o tarzda müdavimlere sahip bir mekan. Kokteylleri inanılmaz başarılı! Yemek yemeseniz bile mutlaka bir kokteyl için uğrayın.

Biz atıştırmalık olarak ortaya avakadolu salata, patates kızartması ve sarımsak soslu midye söyledik. Midye muazzamdı! Sosuna ekmek banıp yedik o derece diyebilirim 🙂

 

HOT BUNS

Atelier September’a çok yakın olan ve yine Nyhavn bölgesinde yer alan Hot Buns gerçekten uzun zamandır yediğim en iyi hamburger etini yapmıştı. Konsepti için tam anlamıyla bir gastropub diyebiliriz.

Murat değişik bir şey denemek istediği için hamburger ekmeği yerine kocaman mantarların kullanıldığı mushroom burger söyledi. Enteresan bir deneyimdi, mantarın tadı çok leziz ciddden. Tavsiye ederiz ! Bir bira içmek için bile olsa uğra !

 

MOTHER

İlk akşam yemeğimizi yediğimiz bu mekan, Meatpacking District denen bölgede bulunuyor. Bu bölge otelimize yine çok yakın olan ve sonradan hayata geçirilmiş, modernleştirilmiş eski zamanın mezbaha alanı. Şu anda daha çok Karaköy kafasında denebilir. Mother, İtalyan mutfağından en bilindik lezzetleri mönüsünde İskandinav kültürüne yakın şekilde yorumlamış. Mönüsünün tasarımı çok hoşuma gitti 🙂

Masamızı ortaya karışık söylediğimiz pizzalarla donattık. Her biri ayrı lezzetliydi. Hamuru gerçekten çok başarılıydı.

Bunlar da güzel geçen bir gecenin mutluluk pozları 🙂 Şurada dursun…

RESTAURANT & TRATTORIA – FIAT

Bir arkadaşımızın tavsiyesi üzerine gittiğimiz Nyhavn bölgesinde yer alan bu İtalyan restoranına doğum günü gecemde kutlama yapmak üzere gittik.

Fiat‘ın en çok etkilendiğim kısmı içerisindeki gizli bahçeydi. Rezervasyon yaparken mutlaka bahçe kısmı istediğinizi belirtmeniz gerekiyor.

Yemekler ve tatlılar çok çok başarılıydı. Biz bayanlar makarna yerken erkekler et tercih ettiler.

Şampanyasız bir kutlama olur mu hiç? Tabi ki olmaz 🙂

STICKS N SUSHI 

İskandinav bi ülkeye gidiyorsan orada mutlaka sushi denemelisin. Ürünlerin tazeliği ve adamların bu mutfağa olan hayranlığı, kendilerini bu konuda çok geliştirmelerini sağlamış. Gitmeden öne yaptığım araştırmalarda Sticks N Sushi bir çok yere karşıma çıktı. Ben de son akşam yemeğimizde böyle bir deneyimimiz olsun diye yine otelin yakınlarındaki şubesinde rezervasyon yaptırdım.

Toplamda 4 set sushi ve bir takım başlangıçlar söyledik. Sushilerin şu an resmine baktıkça bile ağzım sulanıyor. İnanılmazdı gerçekten! Mutlaka denemelisiniz!

Kokteyl konusunda bu ülke kendini aşmış durumda olduğu için her restoranda inanılmaz kokteyller içebilirsiniz. Mesela Sticks N Sushi’de mutlaka zencefilli kokteyllerinden denemelisiniz. Çok çok iyiydi… Kaç tane içtik hatırlamıyorum 🙂 Ama zencefilin sağlıklı olmasına güveniyorum 🙂

İSKANDİNAV GASTRONOMİSİ DENEYİMİ

Buraya kadar geldik, meşhur İskandinav mutfağının dünyada ün yapmış restoranlarından birinde yemek yiyelim derseniz size bir kaç önerim olacak. Bunlardan biri Marchal, çok güzel bir otelin en üst katına harika Kopenhag manzarasına karşı Michelin yıldızlı bu restoranda İskandinav mutfağından lezzetler deneyimleyebilirsiniz. Normalde Marchal’ın efsanevi bir brunchı da varmış, gitmeden önce yazıştığımda öğrendim ki Ekim 2016’ya kadar tüm brunchları rezerve edilmiş bile, evet, şaka değil! Siz düşünün artık! Denk gelirseniz deneyin ve bize anlatın derim 🙂

Diğer bir önemli restoran ise dünyanın en iyi restoranı unvanını almış olan Noma ! Mayıs ayına kadar restorasyon nedeniyle kapalı oldukları için deneyimleyemedik. Ama sizin aklınızda olsun derim. Noma’dan ayrılan eski şeflerinin ve ekibinin açtıkları Studio isimli restoran ise yine Kopenhag’ın en iyilerinden. The Standard isimli bir kompleksin içerisinde yer alan bir kaç restorandan biri olan Studio’nun harika bir manzarası var. Romantik bir akşam yemeği için çok uygun diyebiliriz.

Son olarak, rezervasyonumuz olmasına rağmen yorgunluktan uyuya kalıp gidemediğimiz Höst ! Adı biraz bize göre komik ama gerçekten ortamı muhteşem. Çok içimde kalan yerlerden biridir diyebilirim. Danimarkalı meşhur Cofoco restoran grubuna ait olan mekanın tasarımı dünyanın en iyi tasarım restoranı ödülüne sahip. Adeta gizli ir bahçe yaratmışlar kendilerine. Fiyatları yukarıda saydığım restoranlara göre daha makul. Rezervasyon ise tabi ki şart !

KOPENHAG’IN MEŞHUR BARLARI

BİRA EVİ; MIKKELLER

Kopenhag’da güzel olan şeylerden biri de kaliteli bira evlerinin olması. Yaptığım araştırmalara göre gezilecek zilyon tane bira evinin arasında en meşhur ve en iyisinin Mikkeller olduğunu öğrendim. Şansımıza otelin dibinde vardı  bir şubesi 🙂 ve tabi fırsat kaybetmeden kendimize ilk durak yapıp bir soğuk bira içmeye gittik.

Barmenle konuşup nasıl tarzda bir bira içmek istediğinizi tarif edebilir ya da istediğiniz biradan tester alıp tadına bakabilirsiniz.

Bizim için çok güzel bir mekandı, biraları çok lezzetliydi. Yiyecek konusunda ise zayıf bir mönüsü var, daha çok kuru et gibi atıştırmalık şeyler mevcut. Yani hem yemek yiyeyim hem de biramı içeyim hayalindeyseniz burası o konseptte bir yer değil. Adamlar bira içip kitap okuyor ya da arkaaşlarıyla sohbet ediyor. Dekorasyonu da çok tatlı!

KOKTEYL BARLAR

Daha önce de belirttiğim gibi Kopenhag tam bir kokteyl bar cenneti. Deneyimlediğimiz barlardan en çok Ruby‘i beğendiğimizi, daha sonrasında çok yakınındaki The Bird & The Churchkey ve Fugu‘y tavsiye edebileceğimizi söyleyebilirim.

JAZ BARLAR

Kopenhag’da Jaz da ayrı bir kültür. Çok kaliteli ve her zaman bir konser bulabileceğiniz Jaz Barlara sahip. En meşhuru ve en eskisi La Fontaine Jaz Club. Öyle ki biz gitmeden önceki hafta şans eseri dinleyici olarak Lady Gaga gitmiş ve yoğun istek üzerine bir kaç şarkı söylemiş. Şanslıysanız böyle anlar yaşayabilirsiniz. Bir diğer ve biraz daha lüks olanı The Standard Jaz Club. Buranın da takvimine bakarsanız iyi müzisyenlere denk gelebilirsiniz.

Şimdilik benden bu kadar ! İkini bölümde Kopenhag şehrinin en güzel yerlerini paylaşacağım sizlerle!