Sithonia yarım adasının güneyini fethettikten sonra sırada en heyecanlandığımız bölüme geldik. Nikiti kasabasında bulunan Danai Beach Resort & Villas‘ın daveti ile 3 gün boyunca bu oteli ve Kuzey Yunanistan’da lüks tatil olanaklarını deneyimlemiş olduk.
Otel konum itibariyle bütün o ünlü plajlara yakın olsa da, burayı gördükten sonra otelden çıkmaya ne ihtiyacınız kalacak ne de isteğiniz. Yüksek palmiye ağaçlarının arasına kurulmuş, denize nazır bu otele aynı Beverly Hills evlerinden birine giriyormuşçasına kocaman demir bir kapıdan geçerek giriyorsunuz. Güvenlik üst düzeyde, siz kim olduğunuz söylemeden onlar ellerindeki isim listesi ve giriş saatlerinden sizin km olduğunuzu iliyor oluyorlar.
Resepsiyona geçtiğimizde bizi kapıda otelin Misafir İlişkileri Müdürü Michel Chrisakis karşıladı. Hemen bizi teras alanına alıp, odamıza eşyalarımız taşınana kadar birer şampanya ikram ettiler. O kadar güzeldi ki ortam… Daha otelin %5’ini görmemize rağmen vurulmuştuk.
Michel, bizim standart odalarda kalmamızdansa iki yatak odalı bir villada Danai’yi daha iyi deneyimleyeceğimizi düşündüğü için, bize yukarıda gördüğünüz bu harika süiti ayarlamıştı. Bali’ye duyduğum özlem bir nebze de olsa dindi diyebilirim 🙂
Burada çok rahat çocuklu bir aile ya da iki çift kalabilir. Kendine ait bir havuzu ve terası olan ve toplamda 195 m2 alana sahip bu odanın ismi Danai Villa !
Terastan doğrudan otelin kendi plajına bakıyorsunuz. İki yatak odalı, iki banyolu, jakuzili, giyinme odalı, çalışma odalı, kocaman salonlu, uzun soluklu tatillerinizde de rahat edebileceğiniz bir ortam düşünülmüş. Dekorasyonu da çok zevkli. Hem Avrupai bir havası var hem de Uzakdoğu esintilerini hissediyorsunuz.
Toplamda 40.000 m2 alana yayılmış onlarca bahçenin ve ağacın içerisine kurulmuş olan bu otel, dünyanın “Leading Luxury” seviyesindeki oteller kategorisinde yer alıyor. Toplamda 57 suit ve 6 villası var.
Bir aile işletmesi olan otel ismini de kurucusu olan ailenin annesinin isminden Danai Riefenstahl‘dan alıyor. Oğlu Kimon Riefenstahl ise şuan otelin Genel Müdürü. Bu kadar büyük bir oteli hala aile işletmesi olarak yönetmek büyük bir meziyet. Bir yandan da bu sıcaklığı ve samimiyeti, ilgi ve alakanın dozunun yüksekliğini buna da bağlıyorum. Mesela sabah kahvaltısında Michel ile beraber Kimon Bey mutlaka yeni gelen misafirler ile gidip konuşuyor ve ilgileniyor. Sen genel müdürsün be adam! diye düşünebilirsiniz. Ama onlar o kafada değil işte, onlar kendi evlerine gelen misafir iyi mi, rahat mı, güzel uyumuş mu yastığı pofuduk muymuş herşeyi düşünüyorlar. Yalan değil gerçek! Akşamları gelip size yatağınızı hazırlıyorlar. Terlik, su ve yeni yüz havlusu bırakıyorlar, yastıklarınızı kabartıyorlar ve yatağınızı açıyorlar. Yani dur ben bi uzanayım sen de bana ninni söyle desen yapacak. Adeta anne şefkati 🙂
Selanik’e yaklaşık olarak 100 km uzaklıkta. Dolayısıyla bir hafta sonu kaçamağı için bile, Selanik’e uçup oradan transferle gelinebilir. THY’nin Selanik’e artık doğrudan uçuşları mevcut. Bence neden olmasın? 🙂 Sezon olarak Nisan sonu başlayıp Ekim başında kapatıyorlar. Yani kışın otel açık değil maalesef. Ama Ekim’de kapanmasının da çok anlamlı bir nedeni var. Her yıl, Selanik’teki bir huzur evindeki yaşlıları 1 aylığına burada ücretsiz olarak ağırlıyor, onlara eğlenceler düzenliyor ve doktor kontrolü altında diyetlerine uygun yemekler servis ediyorlarmış. Düşünsenize, 1 ay boyunca ücretsiz olarak tüm oteli kapatıp bunun için çalışıyorsun. Böyle lüks bir oteli olup da bunu yapabilecek kaç kişi vardır bilemiyorum. Hayran kaldık diyebilirim… Gerçekten birkez daha gönülden tebrikler!
Biz Baransel’le bu yaz azıcık denize doymuş olduğumuz için midir bilmem, daha çok odamızın havuz kenarında vakit geçirmeyi tercih ettik. Çiseren ve Murat plaja da indiler, denizi de plajdaki hizmeti de çok beğenmişler. O kadar ki, arada gelip “Güneş gözlüğünüzü silmemi ister misiniz?” diye soran görevliler varmış. Baba Ziyagil 🙂
Gelelim yeme&içme bölümüne… Otelin üç adet restoranı ve bir adet barı bulunuyor.The Squirrel Gourmet Dining, sadece otelin değil uluslar arası bir çok ödüle sahip olduğu için Yunanistan’nın medarı iftiharı olmuş durumda. Otelin degustatörünün o günkü mönüye eşlik edecek şarapları seçtiği, Fransız ve Akdeniz mutfağından seçme lezzetlerin sunulduğu restoranın sadece bir kaç masası var. O nedenle mutlaka rezervasyon yaptırmanız şart. Biz gittiğimizde fiks mönü fiyatı kişi başı 130 Euro şeklindeydi.
Andromeda Restaurant ise aslında sabahları kahvaltı ettiğiniz o harika Fransız balkonlu mekan. Sabah kahvaltısı demişken, uzun zamandır gördüğüm en güzel açık büfe kahvaltısıydı. Bir de her Pazar keman ve piyanodan oluşan canlı müzik eşliğinde veriyorlar kahvaltıyı. Şampanyalar sabit 🙂 Her şey taptaze ve çok lezzetli. Bayıldım, bayıldım 🙂
The Sea Horse Grill ise öğlen ve akşam yemeklerinin ağırlıklı olarak servis edildiği daha çok Yunan ve Türk mutfağının harmanlanmış halini size sunuyor. Evet yanlış duymadınız 🙂 Türk mutfağı! Çünkü bu restoranın Executive Chef’i bir Türk. Hemen kendisiyle tanıştık ve sohbet ettik. Kemal Cantürk, Bolu Mengenli, 15 yıl önce gelmiş bu otele. O zamandan beri de buranın demirbaşı gibi. Evi gibi sahiplenmiş burayı, otelin her metre karesini avucunun içi gibi biliyor. Yediğimiz her şeye o kadar çok bayıldık ki kendisiyle mutfağa girip onunla röportaj bile yaptık. (Bu videomuz yakında geliyor) Kemal Bey gerçekten bizi bir Türk olarak çok gururlandırdı. Böylesine değerli bir mekanda 15 yıldır var olmak ve belirli bir konumda olmak çok önemli bir başarı.
Soldan sağa; Murat Koç, Çiseren Korkut Koç, Kemal Cantürk, Küçük Martha, Baransel Doğan
Yunanlarla kardeşim ben diyor, herkes onu çok seviyor ve sayıyor. Otelde kaldığımız süre boyunca kendisi bize inanılmaz yardımcı oldu. Hem çok şey öğretti hem de abilik yaptı 🙂 Bizi bir akşam yemeğe bile çıkardı. Niki kasabası ile Nea Marmaras arasında bir yerde kalan (tarif edilemeyecek bir yerde ama haritadan adını yazına bulabilirsiniz) Tavern Boukadoura‘nın sahibesi Jota Hanım ve yeğenleri Kemal Bey’in oradaki ailesi gibi.
Solan sağa; Çiseren Korkut Koç, Jota Kouadaki, Küçük Martha
İnanılmaz tatlı bir atmosferi var. Deniz manzarası desen o biçim. Lezzetler yıkılıyor ve gerçekten çok ucuz. Kişi başı 20-25 Euro’ya en fazla yiyip içip keyifle oteline dönebilirsin. O kadar çok sevdik ki, ertesi gün, gün batımı rakısına bir daha geldik. Buraya bene siz de mutlaka bir gün batımı zamanı gelmelisiniz. Çok huzurlu, çok güzel!
Son olarak otelin The Philosophy Seaside Bar isimli barını mutlaka deneyin. Ödüllü barmeni çok uzun yıllardır bu barda barmenlik yapıyor. Kokteyller enfes! Tavsiye ederiz!
Biz bu otelin her şeyini çok sevdik. İşletmesinden personeline, felsefesinden mimarisine, lezzetlerinden tasarımına kadar her şeyi. Mutlaka ama mutlaka yolunuz bu taraflara düşerse ya da bir hafta sonu kaçamağı bile yapmak isterseniz buraya gelin ve Kemal Bey’i bulup selamımızı iletin. Gerisini o halledecektir ! 🙂
Bize bu unutulmaz deneyimi yaşatan sevgili Danai Ailesine, Kemal Bey’e, Michel Chrisakis’e ve her şeyi bir email ile başlatan dünyalar tatlısı Rezervasyon Müdürü Stavroula Stefanidou‘ya sonsuz teşekkürler! Mutlaka yeniden geleceğiz!
Bir sonraki yazımda Selanik deneyimlerimizi paylaşacağım!
Sevgiler
No Comments