Browsing Tag

diary

HAMİLELİK

BİZ HAMİLEYİZ!; EN ZOR ZAMANLAR (1. TRİMESTER)

Evet, biz hamileyiz! Biz diyorum çünkü bu iş gerçekten iki kişilik arkadaşlar! Sizlere geçirdiğimiz zorlu ilk 3 ayı anlatmadan önce, bana bu “biz” hissiyatını sonuna kadar yaşatan canım yol arkadaşım Baransel’e sonsuz teşekkürlerimi bir kez de buradan sunmak istiyorum! Onun desteği olmasa şuanki ruh halimden bambaşka bir noktada olurdum eminim.Sevgili arkadaşım Tanem Sivar’ın kayınvalidesi çok sevgili Zeynep Dirvana’nın bir sözü var: “Süt babadan gelir.” Baba anneyi mutlu edecek ki annenin sütü bol gelecek. Bu cümle bence bu süreçteki “biz” ilişkisini çok güzel anlatıyor. Yol arkadaşım, iyi ki varsın! Seni çok seviyorum!

AMAN TANRIM HAMİLEYİM!

31 Temmuz 2018 akşamı evde elektrikler kesilmiş, mum ışığında oturuyorken, içime düşen bir şüphe ile, kız kardeşimin Londra’dan getirdiği aşırı teknolojik prediktör ile test yaptım. 3 dakika bekledikten sonra ekranda yazan “1-2 haftalık hamilesiniz” yazısına inanamadım. Evde tek başımaydım ve Baransel iş yemeğinden dönünce onu nasıl karşılasam diye epeyce düşündüm. Açıkçası %100 emin de olmadığım için biraz da tedirgindim. Ama karnıma göz kalemiyle “Hello Daddy” yazıp koltukta uyku moduna geçtim. Baransel eve gelince eğer koltukta uyuyorsam genelde hep karnımı açıp bir öpücük koyar. Ve yine o beklenen öpücük geldi ama maalesef elektrikler kesikti ve yazdığımı göremedi. O nedenle ben de ona göstermek zorunda kaldım. Birlikte yaşadığımız kısa bir şokun ardından temkinli olmaya karar verdik ve hemen bir sonraki haftaya doktor randevusu aldık. 6 Ağustos günü doktor randevusuna gittiğimizde gördüğümüz şeyin çok minik ve gerçek olduğunu idrak ettik. Evet, artık resmi olarak hamileydim! Ama riskli zamanlardaydım o nedenle yine de çok moda girmemeye özen gösteriyorduk. Doktorum, son period tarihimle hesaplanınca ortaya çıkan hafta ile görünen boyutun arasında fark olduğunu, daha küçük olduğu için muhtemelen geç yumurtlamış olduğumu söyledi. O aralar tam olarak kaç haftalık olduğumu o nedenle bilmiyorduk. 5 de olabilirdi 6 da! Doktorun söylediğine göre en riskli haftalar 6 ve 9 arasındaki haftalarmış. 6. Hafta itibariyle bebeğin kalp atışı dinlenebiliyormuş, dolayısıyla ilk adım bu olacakmış. Bu riski atlattıktan sonra genelde nedeni belli olmayan sebeplerden ötürü vücut embriyoyu atabiliyormuş. Bu da genellikle 7. ve 9. Haftalar arasında oluyormuş. İçinde bulunduğumuz durum bizim için aynen şöyleydi “Bir sabah uyandık ve adeta başka bir gezegendeydik.” Etrafımızda bu kadar çocuklu insan varken yine de bilmediğimiz milyonlarca şey olması ve bu işin kesinlikle senin elinde olmaması hali gerçekten çok acayip bir duygu.

BİR “ADA” HİKAYESİ

Aradan 1 hafta geçti ve hafta ortasında bir kanamam oldu. Hemen doktora gittik. Doktorum 2 gün sonra yeniden gel bakalım dedi. 2 gün sonra yeniden gittim ve zaten ertesi gün Bozcaada için yola çıkıyorduk. O nedenle doktorun ağzından çıkacak her şey aşırı önemliydi. Doktorum sorun kalmadığını, bebeğin iyi olduğunu ve içeride kanamanın bittiğini, gidip 2 hafta güzel bir tatil yapmamı ve bu sürede her şeyin serbest olduğunu hatta paraşütten bile atlayabileceğimi söyledi Biz de o özgüvenle 2 haftalık Bozcaada maceramıza doğru yola çıktık. İlk 1 haftamız gerçekten çok güzel geçti. Tam bayrama denk geldiği için ve ada inanılmaz kalabalık olduğu için hiç aşağıya inmeden deniz ve kiraladığımız bağ evi arasında mekik dokuduk. İştahım yerinde ve gayet mutluydum. Tek problemim günde 15 saate yakın uyuyor olmamdı Sanki biri süpürge ile enerjimi çekiyordu. Sabahları 7’de fişek gibi kalkıp öğleden sonra uyumaya başlıyordum. Bir şekilde idare ettik. Bu sırada adada bulunan hiçbir arkadaşımız konuyu bilmiyordu. O nedenle de pek kimseyle görüşemedik.

İkinci haftaya başlarken bir sabah uyandım ve artık tüm o iyi şeyler geride kalmıştı. Her şeyden midem bulanıyor, adeta midemde son devirle çamaşır sıkılıyordu. Tüm kokulara karşı hassasiyetim oluşmuş, özellikle deniz mahsülü ve et kokusuna tahammülüm kalmamıştı. Sanki her sabah bitmeyen bir hangover yaşıyordum, hem de en kötüsünden, hani bir şişe rakıyı tek başıma içmişim gibi… Tek yiyebildiğim şey ise hamur işi idi. Ekmek, makarna, erişte ve pilav ile geçen bir Bozcaada seyahati düşünsenize! İşin zor tarafı bayram bittiği için herkes bizi rakı masasına davet ediyor, gitmediğimizde gönül koyuyor ya da ilaç içiyorum içemem yalanını söylediğimde rakının en iyi antibiyotik olduğunu söyleyip içmeye zorluyordu Mide bulantısından ağladığım günler oldu… Şaka değil! Hiçbir şey yiyememenin verdiği düşük tansiyonla adeta yatalak olmuştum. Canım Baransel etrafımda dört dönse de ikimizin de elinden hiçbir şey gelmiyordu. Tüm bunlar olurken bir akşam kanamamın yeniden başlaması ve bu sefer daha yoğun olması adada ilk defa kendimizi inanılmaz çaresiz hissetmemize neden oldu. Hemen kendi doktorumla görüştüm. Aynı zamanda Çanakkkale’de de adadan bir arkadaşımız vasıtasıyla bir doktor bulduk ve acil bir durum söz konusu olursa diye onunla da irtibat halinde kaldık. İki doktor da hemen eczaneye gidip düşük önleyici olarak da bilinen Prolüton Ampul almamı ve sağlık ocağında iğne olmamı söylediler. Tam da akşam yemeği saati, bağ evinden merkeze bir inişimiz var size anlatamam. Rengimiz bembeyaz, eczanenin kapısında oturan arkadaşlarımıza selam bile veremeden içeri daldık. İğneyi alıp hemen sağlık ocağına koştuk. İğneyi olduktan sonra iki doktor da eğer kanama sabaha devam ederse hemen Çanakkale’ye gidip ultrasona girmemi söyledi. Tabi ki kanama ertesi sabaha da devam etti. Sabahın köründe feribota binip Çanakkale’ye hastaneye gittik. O yol boyunca güneş gözlüğünün arkasından gizli gizli nasıl ağladığım dün gibi aklımda. Sürekli içimden “Lütfen bir şey olmasın, lütfen!” deyip durdum. Sonunda hastaneye vardık ve doktor bizi acil olarak içeri aldı. Ultrasonda minicik bir kalbin atışını görmekle kalmadık, ilk defa sesini de duyduk. Tabi ki gözyaşları sel oldu! Baransel!le birbirimize bakıp gözlerimizle o kadar güzel konuştuk ki yine… Yüreğimizden aktı sevinç gözyaşları… Böylelikle Ada’nın ilk kalp atışını dinlemek de Çanakkale’ye kısmet oldu. 🙂 Canım Ada… Bize ilk sürprizini yaptı! (cinsiyeti ne olursa olsun ismi Ada olacaktı)

Çanakkale’deki doktor bana bir kez daha düşük önleyici iğne yapmak istedi. O sırada ben kendi doktorumla konuştum ve kendi doktorum asla bir kez daha olmamam gerektiğini söyledi. Çok fazla hormon yüklenmiş olacağını ve buna hiç gerek yok dedi. Ben de tabi ki kendi doktorumu dinledim ve Bozcaada’ya geri döndüm. Artık gerçekten bir annenin bana bakması gerekiyor gibi hissediyordum. Kolumu kıpırdatacak halim yoktu ve yemek en büyük problemimdi. Tabi bir de seyahatin başında planladığım hiç bir şey gerçekleşmedi Yok #marthaninadagunlugu yapacakmışım da, tüm adadaki dostlarımıza bir kahveye uğrayacakmışım da, sofralar kuracakmışım da, efendime söyleyeyim daha neler neler… Kafamı kaldıramadım! Bir de başıma bağ evinin iletişim bilgisini isteyen 300 adet mesaj sorunu çıktı. Kimsenin ne halde olduğumdan haberi yok, mesajlar yağıyor. Cevap vermeyince de fırça yiyorum. Midem olmuş çamaşır makinesi, gözüm hiçbir şeyi ve hiç kimseyi görmedi.

Tüm bunlar bir araya gelince biz de tatilimizi birkaç gün kısaltıp adadan döndük. Hayatımızda ilk defa adadan ayrılırken “o son feribota binmeyecektim” hissiyatını yaşamadım. Çünkü artık Ada’yı içimde taşıyordum ve onun sağlığı her şeyden önemliydi. Koşarak İstanbul’a döndük diyebilirim. Bir yanım da feribottan gittikçe uzaklaşan adaya bakarken şunu söylüyordu “Belki gelincik zamanı, belki bağ bzumunda… Ada’yla yeniden gelip ona adamızı anlatacağız.”

EN KÖTÜ GÜNÜM

O hafta en yakın arkadaşlarımdan birinin düğünü vardı ve ben nikah kıyacaktım. Sabah uyandığım andan itibaren başlayan baş ağrısı, mide bulantısı yerini kusmaya bıraktı ve o gün perişan bir halde düğüne gittim, görevimi tamamladım, gelin ve damat masaları gezerken mekanın tuvaletinde kusmaya devam ettim. Göbek atmayı ve çılgınca dans etmeyi planladığım düğünden erkenden ayrılıp eve gitmek zorunda kaldım. O gün şuana dek hamileliğimde yaşadığım en en kötü gündü. Ertesi gün hemen doktorumuza gittik. Doktorum her şeyin yolunda olduğunu ve tam olarak 9 hafta 2 günlük hamile olduğumu söyledi. Artık net bir tarihim vardı! Hayırlısıyla 6 Nisan 2019 beklenen tarih olarak kayıtlara geçti. Bulantım ve baş ağrılarım için ise bir ilaç verdi. Vitaminlerimi daha fazla bulantı yapacağı için kısa süreliğine kesti.

Baransel’in annesinden bir sürü bahane ile ev yemeği istedik. Bizimkilere de sürekli yok midemi üşüttüm, yok hastayım gibi numaralar yaptık. Çünkü o riskli dönem geçene kadar ailelere kesinlikle söylemek istemiyorduk.

AİLELERDEN SAKLAMA KONUSU

Tüm bu süreçte bu durumu saklama hikayesinin ne kadar zor olduğunu size anlatamam. Bazen “Buna gerek var mı ya? İnsanların senin ne halde olduğunu anlaması için bunu söylemen gerekiyor!” diye de düşündüm. İlk 3 ay kimseye söylememek diye bir tabunun nazardan dolayı olduğunu söyleseler de bence gerçekten benimki gibi zorlu bir ilk trimester geçiriyorsanız söylememek çok da mantıklı değil. Her şey bir yana bir de sizin ne halde olduğunuzu bilmeden sizinle anlamsız telefon konuşmaları da yapabiliyorlar. Örneğin saçımda kusmuk tuvalette yere çökmüşüm, annem aramış bana aldığım nevresim takımının içinden çarşaf çıkmadı diye yakınabiliyor. Ya da kalbimiz ağzımızda doktora gitmişiz, o sırada babanız arayıp arabanın lastiklerini değiştirmedin mi diye sorabiliyor. Bunun üzerine sen hemen telefonu kapatmak istediğinde de trip yiyorsun Yine söylüyorum, canım Baransel etrafımda dört dönse de, bir anne eline ihtiyaç duymuyor değil insan. O nedenle çok da uzatmadan 10. Haftada ailelere açıklamış bulunduk. Çok da güzel oldu. Annemin doğum günü münasebetiyle, hazır kardeşim de buradayken maaile Karamürsel’e gittik. Herkesi salona toplayıp size Bozcaada’da çektiğimiz drone videolarını izleteceğiz dedik. Önce gerçekten birkaç adet Bozcaada videosu izlettik, sonra çat diye son muayenede çekilmiş kalp atışı videosunu soktuk araya. Aileler önce şoka girdi. Sonra evde çığlık kıyamet kucaklaşmalar ve ağlaşmalar başladı. Güzel bir duyuru oldu Hepimize anı olarak kaldı!

Bu satırları yazarken 10 hafta 2 günlük hamileyim ve 24 Eylül’deki doktor kontrolümüzde cinsiyeti öğrenip bir sürü tahlil yaptıracağız. Siz bunları okurken muhtemelen her şey gelmiş geçmiş olacaktır ama şuan ki benden ilerideki bene ve Ada’ya kocaman sevgiler! (Cinsiyeti ne olursa olsun bizim için Ada ismi sabit) 11.09.2018

İŞTEN AYRILIŞ

Yukarıdaki satırları yazdığımda ofisteydim ve bir kaç gün sonrasında ise işten ayrıldım. Bunun sanılanın aksine hamileliğimle hiç bir ilgisi yoktu. O kadar zengin değiliz 🙂 Tamamen öyle denk geldi süreç. Uzun zamandır planlanan bir durumdu ama şirket içerisinde bir şeylerin gerçekleşmesi gerekiyordu ve nihayet gerçekleşmişti. Zor geçen bir hamilelik döneminde böyle bir durum elbetteki harika oldu! Günde 15 saat uyuyan, doğru düzgün yemek yiyemeyen ve her şeyden midesi bulanan biri için işe gitmek zorunda olmak çok zor bir durum gerçekten. Kısacası ben şanslıydım! Şimdiden uğurlu geldi bize 🙂

AMAZON “KIZIM” BENİM

12. Haftada müthiş doktorumuz bize cinsiyeti erken de olsa söyledi. Minik bir kız çocuğu bekliyorduk. Bu kadar kanamalı bir bir hamilelik sürecini atlatıp sonunda bizimle olmak için tutunan, amazon ruhlu kızım benim! Tek düşündüğüm sağlığın da olsa, böylesine güçlü bir ruhun olduğu için şimdiden sana teşekkürler! İyi ki bizi seçtin!

KIZ KARDEŞLE AYNI ANDA HAMİLE OLMAK

Şu süreci en anlamlı ve en keyifli kılan şeylerden biri de kız kardeşimle aynı dönemde hamile olmamızdı. Tam anlamıyla mükemmel bir deneyim diyebilirim. Yağmur 3 ay benden önde gidiyor. Dolayısıyla ben biraz hazıra konan taraf oluyorum 🙂 Bu sefer ablalık sırası onda 🙂 Ayrıca yurt dışında yaşadığı için sağolsun oradaki tüm yeniliklerden beni haberdar ediyor. Bu da çok kıymetli. Bu güzel deneyimi yaşayabildiğimiz için çok mutluyum! Umarım sizler de benzerini tadabilirsiniz.

PEKİ YA BUNDAN SONRA?

Bir kitapta okumuştum, o zamanlar hamile bile değildim ama romandaki karakterin şu cümleleri çok hoşuma gitmişti; “Her hamilelik parmak izi gibidir. Çünkü hiçbirimizden bir tane daha yok. Bu süreçte giriş-gelişme-sonuç aynı ilerlese de, hikayeler mutlaka farklıdır.”

Etrafımda doğum yapan çok fazla arkadaşım yok. Genelde akrabalar var diyebilirim. Dinlediğim hikayeler yukarıdaki cümlelerin altına imza atma özgüveni veriyor. O nedenle, paylaşmak güzel şey evet, ama mutlaka benimki farklı olacak biliyorum. Çünkü hiç biri Özüm ve Baransel değil.

Bu nedenle, ne internetten bir araştırma yapıyorum, ne insanları dinliyorum, ne de deli gibi kitap okuyorum. Sadece ama sadece doktorum ne derse onu dinliyorum. Bu şekilde dışarıdan gelen “Eyvah bittiniz!”, “Uykusuz günlere merhaba de”, “Bir daha zor gezersiniz”, “Bu devirde çocuk mu yapılır” şeklindeki negatif hiç bir yorumu da kaale almıyor, hatta bu şekilde konuşan insanlarla bu süreçte görüşmüyorum.

Hayatımda şuanda örnek aldığım bir kaç harika anne arkadaşım var. Şansıma son 2 senedir onların tüm süreçlerini hayranlıkla takip ettim. Bu işin tek bir kuralı var ” Anne-baba neyse, çocuk da o!” Çocuk senin aynan gibi. Tabi ki bir karakteri var ama sen ne verirsen aslında o. Bu tamamen enerji işi. Ben öyle inanıyorum. Başıma ne gelir bilmiyorum. Ama elimden geldiğince bunu uygulamak için çaba sarfedeceğim.

Şimdilik benden bu kadar 🙂

Hepinize bu yolculukta bizimle olduğunuz için çok teşekkürler…

Özüm