Browsing Tag

hamilelik

HAMİLELİK

KIZ KARDEŞİMİN İNGİLTERE’DE DOĞUM HİKAYESİ; İNGİLİZ ÇAYI

İstanbul, Boston, Milan, Zürich derken; 2 senedir de Londra’da bulduğum kendimle kısa sürede uzun bir yolculuğa ait cam kenarı yolcusu gibi yaşamaktayım. Şimdi, hayatın akışı içerisinde karşılaştığımız, Milan itibariyle bana katılan, yol arkadaşım ile yolumuza devam etmekteyiz. Buna ister evlilik deyin, ister hayat paylaşımı. Ben ise bunu takım olmak olarak adlandırıyorum. Birbirinden çok farklı iki insanın, aynı hayat beklentileri olduğu sürece birbirlerini tamamlayarak deneyim edinmeleri, birbiri için öldükleri değil de, asıl yaşadıkları, birlikte yaş aldıkları yolculuk, benim için evliliğin tasviri. İşte su gibi 100 C’ ye ulaşınca, o nokta aşk oluyor, sevgi oluyor, elin eline yüzün yüzüne karışıyor. O’nun gözünden, benim dudağımdan bir insan oğlu var olmak üzere yolculuğa çıkıyor. 9 Mayıs 2018  sabahı itibariyle de biz, takımımıza bir kişinin daha ekleneceğinin haberini aldık. Artık iki kişilik yolculuğumuz üç kişi olmaya başlamıştı. Zamanında süprizler yaparak haberini vereceğimi düşündüğüm o anı, az önce evden çıkan eşime anında telefonla arayarak haber verdim, sonrasında da telefonun bir diğer ucundaki aileme. Saklayamadım, bekleyemedim, tüm dünyaya haykırmak istedim. Hayat paylaştıkça güzele cok inanirim ve gelen tepkilerle öyle de oldu.

İngiltere’de eczaneden aldığınız hamilelik testi dışında, hiçbir test yada ultrason görüntüsü size hamile olduğunuzu onaylamıyor. Ayrıca o an, sistem gereği aile hekiminizi aramış olsanız bile hemen hemen 3. aya denk gelecek şekilde size ilk randevunuz veriliyor. Çünkü olurda bebeğinizi kaybedecek olursanız büyük olasılıkla ilk 3 ayda olacağıi için öyle bir durumda da acile gideceğiniz için, asıl ilgi ve bakım ana rahminde ilk yolculuğunu tamamlamis ve oraya siki siki tutunmuş bebek ile basliyor. Boylelikle daha enbaşından “kendi kendine bırakılmış” hissiyatı kapladı benimde içimi.

Vücudumdaki organları bile ismen ne kadar biliyordum ki? İçimde gerçeklesen yolculuğun neye benzediğinin, neyin normal olduğunu bilebileyim… Korkutucuydu! Ve hissettiğim her yeni bir semptomun pesine düşer oluverdim. Biranda hamile olan kişilerle çevrelendim, herkes birbirine deneyimini paylaşıp isik tutmaya calisti ve durumu normalleştirmeye. Bir sure sonra, yapabileceğim en iyi sey, pozitif dusunup, denge halinde yasamaya odaklanmak ve vücudumun iyi bir dinleyicisi olmayi öğrenmemdi.

Anneligin, hamileliğin ilk günüyle baslamasinin en iyi tasvirinin, hergun kendinize “bugun bebeğime iyi gelecek ne yapabilirim?” sorusu olduğunu düşünüyorum. Buda gunun sonunda kendinize iyi bakmakdan geçiyor. Icinizde size tutunan ve büyüyen minik DNA parcaciginin, eli, ayagi, agzi, burnu ve hatta kalbi bile sizin bedeniniz oluyor ve bence bu hamilelik ile sinirli değil, doğum sonrasinda da devam ediyor.

Gelelim konumuza; Ingiltere’de hamilelik surecini yasamak ve doğum.

Hamilelik surecini saglik hizmeti ile oylamam gerekirse 10 uzerinden 3 veririm, ancak doğumu yine ülkenin saglik hizmetiyle oylamam gerekirse 10 uzerinden 10 veririm. Ikiside cok farkli deneyimlerdi benim için. Hamilelik surecini detaylandırıp asil güzel olan doğum hikayemi kaçırmak istemiyorum. Buyuzden kisaca özetlemem gerekirse burada hamileyken kendi doktorunuz olmayi, ve baskalarinin deneyimlerinden yararlanmayi öğrenmeniz gerekiyor. Gunun sonunda vücudunuzu cok yakindan tanima, içgüdülerinize guvenme ve kendinize bilimsel birsuru öğretide bulunma firsatina sahip olmuş oluyorsunuz.

3 Ayri doneme dagilan hamilelik surecininde doganin bir parcasi olarak bakarsaniz, vücudunuz zihninizle senkronize olarak calisip ruhsal ve bedeni olarak sizi sürekli bir sonraki asamaya hazirlamis olduğunu farkedersiniz. Ozellikle 5 ve 6. Ayda bayildigim göbeğimi 9. Ayda duygusal olarak bagim olsada artik bitsin dedirtten noktada buldum kendimi. Hamileligi kulakdan dolma bilgimle 9 ay 10 gun diye dusunurken, 40 hatta 42 haftalik bir süreç olduğu gerçeğiyle karsilastim. 37. Haftadan sonra bebeğin organ gelişimini tamamladigi ve 42. Haftaya kadar doğumun herhan olabileceğinden, bekleyiş sureci olduğunu öğrendim.

Burada doğum için evinize en yakin hastaneyi seçmeniz öneriliyor cunku sancilarinzi 10 dakikada 3 kez gelene kadar buda hemen hemen 4 cm acilmaya denk geliyor, sizi hastaneye kabul etmiyorlar. Bunun için en kisa surede ulaşabileceğiniz hastane oncelik olarak sunuluyor. Bende bunun üzerine evime en yakin Paddington’da yer alan St Mary’s Hospital’a kayit oldum. Kraliyet ailesinin de bir cok doğumda tercihi olmasi insana bir nebze güven veriyor J. Ayrica burada size 3 secenek sunuluyor;

1-Evde doğum

2-Labour ward (doğum hastanesi)

3-Birth Center (doğum merkezi)

Oncelikle burda eger hamileliğinizde ciddi bir sorun gorulmemis ise en basindan sonuna kadar ebeler tarafından hizmet aliyorsunuz.

Labour ward denilen yer, ameliyathanelerin olduğu, yine genelde doğumu ebeler yonetsede, etrafta acil durumlar için doktorlarin olduğu bir yer. Yanliz burada zamaninizi, doğum ani disinda, diğer kişilerle ayni odayi paylaşarak geçiriyorsunuz. Bir nevi hostel de kalir gibi, banyonuz bile ortak oluyor. Ancak burda doğum yaparsaniz, epidurel, morfin vs gibi agri kesici ilaçlar kullanma sansiniz oluyor.

Birth Center ise, tamamen ebeler tarafından yönetilen, hamileliğini sifir riskle geçirmiş bayanlarin doğum yapabileceği ve kimyasal hic bir agri kesici seçeneğinin bulunmadigi bir yer. Ancak güzel kismi, basindan sonuna kadar size ozel tahsil edilmiş odaniz banyonuz hatta mutfaginiz bile oluyor. Agri kesici olarak tamamen doganin gücüne başvuruluyor, su, toprak ve hava gibi.

Su havuzu, hava gazi, yer çekimini en iyi kullanabileceğiniz pozisyonlara uygun alet edavatlar gibi. Ve doğum yapacaginiz odayi kendi istediğiniz sekle çevirebiliyorsunuz, cunku önemli olan doğum yapacak kişinin kendini en rahat ve güvende hissettiği ortama sahip olmasi.

Bu iki bolumde ayni hastanenin içinde yer alan farkli katlarda bulunan departmanlar aslinda. Acil durumlarda birbirlerine geçiş yapmasi gayet kolay.

Bende hamileligimi cok sukur ki sorunsuz geçirdim. Bunun üzerine doğum planimi da birth center’a gore yaptım. Cunku benim için en önemli olan kendimi en rahat hissedeceğim ortamda olmamdi. Cok acik olucak belki ama sizde evinizden başka bir yerde tuvaletinizi yapamayan biriyseniz neden bu secimi yaptigimi anlayabilirsiniz. Inanin hemen hemen ayni psikoloji. Burda ayni zamanda bu süreçte birbirinize alistiginiz sizin bir doktorounuz ve belli bir ebeniz de yok, o an kimin sirasi gelirse o gelecek hatta doğumun uzunluğuna gore saatini dolduran gidip bir yenisi devam edecek. Insan düşünüyor, ya enerjimiz tutmazsa, ya birbirimizi anlamazsak vs. gibi bir suru endişeniz olabiliyor. Buyuzden aslinda doğum yeri kadar bir önemli noktada doğum partneriniz. Cunku nerede olursaniz olun, odanizin gardiyani, elinizin hareketinden dilinize donusen ve karar merceği partneriniz olacaktır. Bu kişi ister anneniz olur ister esiniz ister kardeşiniz… Benim tercihim ise en basindan beri esim oldu. Hayatimiza katılacak bu bebeği bize ait bir obje gibi görmemeye cok ozen gostersemde, onunla alakali herseyi deneyimlemekde oncelik hakkinin ben ve esime ait olduğunu düşünüyorum. Bu bize verilmiş, kendi çekirdek ailemizin en önemli anı.

Uzun lafin kisasi; doğum yerimiz seçildi, doğum partneri hastaneye bildirildi, hastane cantasi hazirlandi ve 39 hafta 3. Güne kadar geldim.

Sonrasında bebeğimin hareketlerini neredeyse hic denecek kadar hissetmemeye basladim. 48 saat vücudumu dinledikden sonra hastaneyi aradim. Burada acil, risk veya endişe sinifina girebilecek her duruma Labour Ward bakıyor buyuzden doğum yerinizi Birth Center seçmiş olsaniz dahi herhangi bir durumda Labour Ward ile iletişime geçmeniz gerekiyor. Telefonda hastaneye gelmemi söylediler, bizde hemen gidiverdik.

Ultrasona gireceğim ve bebeğimi gorecegim hayali ile laylaylom sekilde hastaneye gitmişken, onceikle  36. Hafta sonrasinda kesinlikle ultrasona sokmadiklarini öğrendim. Sadece bebegin kalp atislarini ve kasilma seviyenizi NST makinasiyla monitör ediyorlar, bir kac semptoma dayali soru soruyorlar ve son olarak acilma varmi diye kontrol ediyorlar.

Benide bu monitörlerden birine aldilar, görünen o ki bebeğimin kalp atislarinda cok kucukde olsa bir ritimsizlik olmaya baslamis. Bunu plesantanin omrunu yitirmeye baslamis olmasina bagladilar ve doğumu suni sekilde baslatmayi onerdiler. 39 hafta 3 gunluk bir bebeğin gelişimini tamamlamis olduğuna inanarak  doğumu baslatmanin beklemekten daha risksiz olduğunu söylediler. Hatta o an doğumu baslatmayi teklif ettiler. Ancak kendimi hazirlamadigim bir fikir olduğu için öneriyi hemen kabul etmedim, bir gece daha düşünmek istedim. Buarada doktorun söylediği önemli bir ayrintiyi paylaşmak isterim; “NST cihazi sadece suanlik durumu gösterir, bebeğin en önemli monitörü annedir. Eger anne alisilmisin disinda bir hareket oruntusu hissediyorsa, asil gerçek odur.”

Buda annelik olmanin en buyuk sorumluluklarindan biri bence. Yanilma payini göze alarak, gerceken bebeğinizin hareketlerinden fikir sahibi olmaniz ve bunun üzerine doğumu baslatip başlatmama karari vermeniz gerekiyor olmasi beni cok buyuk baski altina soktu. Ve oan en basta dediğim gibi sorguladigim tek sey “bebeğim için en iyisi nedir”, oldu. Bunun üzerine ablam ve tanidigim bir kac arkadasimin yardimiyla Turkiye’den güvendiğimiz 4 doktor ile iletişime geçtim. Hepsiyle teker teker konuşup fikir aldim. Gunun sonunda gelinen nokta; beklemenin, başlamaktan daha riskli olduğuydu. Tabi bu karari vermek kolay olmadi butun gece uyumadan bebeğimi defaen monitör ettim. Hareketleri vardi ama kesinlikle birseyler degismisti, hep olduğu gibi değildi. Bunun üzerine esimle ertesi sabah cantalarimizi tekrar gözden geçirip hayatimizin en önemli yolculuklarindan birine cikmak uzere hastanaye gittik. Ve baslarda söylediğim gibi en ufak bir suphe yada risk olduğunda artik brith center da doğum yapamazsiniz, buyuzden bizimde doğum planimiz bir gecede degismis oldu ve labour ward’da doğum yapmak uzere herseyi bastan hazirlayip yola ciktik.

12 Ocak 2019

Saat 13:30

St Mary’s Hastanesi Londra

Giris işlemlerini yaptikdan sonra once NST cihazıyla bebeğin durumu monitör edildi. Bir yandan da, bir tane ebe sureci acikladi.

  • Swipe denilen, el ile rahim duvarina masaj yapılarak kesenin agiz kismini harekete geçirmek.
  • Rahme fitil yerlestimek ve 24 saat musade altinda bekletmek.
  • Suyu patlatmak
  • Siringa ile suni sanci enjekte etmek.
  • Sancilar – acilma – doğum.

5 kademeli nereden baksaniz 3 gun sürecek bu süreç, kişiden kişiye değişiklik gösterebilir ve genel siralamasi bu sekilde olurmus. Hersey cok yeni, hangi birirnin nasil hissettireceğini bilmeden,  bir yolculuğa daha cikmak üzereydim. Sicakligini bilmediğim bir suya atlamak gibi bir deneyimdi tek bildiğim sey islanacagim idi. Simdi sizlere benim bu sureci nasil yasadigimi anlatayim;

  • 17:00 Swipe yapildi. Hayatimin en ama en acili seyiydi. Daha once hakkında arastirma yapmamis olmamda o an bir sok etkisi yaratti. Tam anlamiyla isisini bilmeden atladigim buz gibi bir suydu. Ama her suya giriş gibi, yüzmeye baslayinca isiniyorsunuz J. Onemli olan zihnen kendinize bu bebeğinizin ilk yolculuğu, bedeninizin içinde bulunacagi en buyuk hadise ve siz bebeğinize yârdim edeceksiniz. Oxytocin adindaki bu harika horman yârdim ediyor zaten korkmayin! J. Sonunda hayatinizin gururunu hissedeceksiniz.
  • 17:30 Propess adinda fitil yerleştirildi. Daha sonra başka odaya sevk edilerek bekleme surecine geçtik.
  • Bir yandan heyecan, bir yandan tedirginliği hissettiğim o aksam, herkesin uyumam gerektiğini soylemesine rağmen, uyuyamadım. Ayrica benimle ayni odayi paylasan ve doğumu bekleyen diğer bayanlardan, kiminin sancisi once basladi ve onlarin cikarttigi sesler ile tedirginliğim dahada artmaya basladi. Dogum öncesi hypnobirth dersi almistim ve hamilelikde doğumla ilgili yaptigim en iyi seylerden biriydi. Cunku zihnimi bu surece cok pozitif hazirladi. Butun gece o dersin müzik listesini dinleyerek kendimi rahatlatmaya calistim. Buarada butun bu süreçte esim hep yanibasimdaydi. Yeri geldi karnimi doyurdu, yeri geldi beni güldürmek için elindne geleni yapti, ve en cokda sureci endişeden cok, heyecanli bir duruma çevirmek için cabaladi. Buda en cok ihtiyacim olan seylerden biriydi. Tam uykuya daldim derken, sabah 5 civarinda bir sicaklikla beraber sanki içimden birsey firladi hissiyati beni uyandirdi. Gozumu acip buneydi diye duşundum ve lavaboya gitme karari aldim. Tam yataktan indim heryer pembe renkte su oldu. O an anladimki, suyum gelmişti. Yanimdaki koltukda uyuyakalan esimi uyandirdim, O’da hemen ebeyi cagirdi. Ebe kontrol etti, acilma basladigini ve suyum geldiğini onayladı, sonra doğumhaneye haber verdi.
  • Suyumun gelmesiyle, sancilarim aninda basladi. Budurum bir sure bende sok etkisi yaratti. Cunku normal surece gore benim 24 saat beklemem gerekiyordu ve suyumun disaridan patlatilmasi gerekiyordu. Sancilarim içinde, enjekte olacaktim. Ancak 12 saat sonra hersey kendiliğinden baslamis oldu. 2 saat içerisinde doğumhaneye sevkedildim.
  • Odada eger istersem kullanabileceğim pilates topu, havuz, doğum yatagi bulunuyordu. Sancilarim okadar sert ve hizli geliyorduki, onlarin ritmini baslarda anlayamadigimdan, bas etmemde zor oluyordu. Buyuzden yatağa uzanip gözlerimi kapatip sessizce sancilarima odaklanmaya basladim. Sancilari bir deniz dalgasi gibi gorup, ritim yakalamam gerektiğini düşünüyordum. Ancak fitilin etkisiyle mide bulantımda baslamisti odaklanmam gerçekten zor oluyordu. Sanirim bir ara transa geçtim, esim endiselenip ebeye “bu gerçekten doğumdan dolayimi, yoksa başka birsey mi oluyor? diye sormus. Bunun üzerine ebe hem mide bulantisini önlemek için iğne yapti hemde morfin onerdi. Morfini kabul ettim, ve bir saatliğinede olsa agrimi hafifletti. Mide bulantımda geçince, durumu algilamaya, yeniden hayata dönmeye basladim. Algi odak yaratti, içime donup her dalga gelişinde dalganin içinde hareket eder gibi, nefesimle sancimin içinde hareket etmeye basladim. Bir sure sonra sanci gelmeden bile uzakdan görünen dalga gibi, “ha simdi geliyor” diyebilir oldum. Hatta majosistce gelicek belki ama durumdan zevk almaya bile basladim. Buarada bunun bi deniz degilde okyanus dalgasi olduğunu hatırlatmak isterim J. Birkez daha vücudumun kapasitesine sahit oluyordum. Inanilmaz bir duygu. Insan hep asik olunca limitini gorur derdim, simdide diyorum bir kadin doğum sirasinda vücudunun kapasitesine sait olur ve bu gerçekten inanilmaz bir deneyim benim için. Suyum geleli 5 saat geçmişti, ben epidurel seçeneğini konuşmaya basladim ebe ile. Ebe once nekadar acilma olduğuna bakmak istedi ve sonuç 4 cm idi. Ebe bunun bukadar kisa sure içinde olmasini cok iyi bir gidişat olarak gordu. Vucudumun sancilarla cok iyi basaciktigini, cok hizli ilerlediğini, epidurelin bunu yavaslatacagini söyledi ve beklememi istedi. Ben ise epidurel konusunda israr etmeye devam ettim. Gunun sonunda 2 saat bekleyip eger muazzam bir acilma olmassa epidureli takma karari aldik. 2saatin sonunda sadece yarim cm acilma olmuştu. Bunun üzerine epidurele karar verdik. Cunku 2 gecedir uykusuzdum ve gunun sonu için enerjiye ihtiyacim vardi, sancilar bukadar yoğun ve siddetli gelirken uyumam imkansizdi. Bir ara vermek istedim acikcasi ve bunun hayaliylede epidurel istedim. Buarada epidureli takmaya gelicek kişileri beklerken ebe bana “gas&air” hava gazini denememi onerdi bende kabul ettim. O andan itibaren, doğumumun bas kahramani gas&air oldu. Hava gazi, tek bir noktaya odaklanmami sagladi, ve guclu bir sekilde nefes alip vermemi kolaylastirdi, ayrica birazcıkda durumu komikleştirdi. Birnoktadan kuvvetlice oksijeni alinca tahmin edersinizki, gülmeye basladim J. Benimle birlikte elini her sancida simsiki siktigim esim, ve beni güzel sözleriyle cesaretlendiren ebemizi de guldurmeye basladim.
  • Epidurel; epidurel uzmanlari sonunda odamiza gelebildi, malesef ki 3 kere takip cikartmalarina rağmen bir turlu doğru yere epidureli yerleştiremediler. Her takislarinda hic hareket etmeden sessizce durmam bekleniyordu ayrica. Sancilarim ise 150 siddetlerinde gelirken ben sakince bas etmeye calisirken, onlarin halen takamamis olmasi ve gunun sonunda 3 saatten fazla zaman harcamalarida gunun tek kotu anisiydi. O sirada sürekli gas&air ile odaklandim, bir yandan esimin elini tuttum, bir yandan da ebemin beni cesaretlendiren güzel sözlerini dinledim. Ve benim farkında bile olmadigim, esimin gorup ebeye söylediği bacaklarimin titremesine karsilik ebe, nekadar acilma olduğuna bakmak istedi. Sonuc; bebeğin kafasi gelmişti bile. Biz epidurelle uğraşırken, doğum baslamisti.
  • Epidurelciler apar topar odayi terketti, ve bizde doğum pozisyonunu bulmaya calistik. Ayakta, suda, yerde, yatarak, diz ustu vs derken yerçekimini en iyi kullanacak ve ikinmak için en rahat ettiğim pozisyonu bulmayi denedik. Ve ben sirt ustu oturarak rahat ettiğime karar verdim, ki en basinda bu pozisyonun en kotu pozisyon olduğunu dusunuyordum. Buarada uykusuzluğun verdiği güçsüzlük, ve sancilar için karin bölgeme odaklanisim, bebeği itmemi basarisiz kildi. Cok acik olacak ancak olay popoyla alakali. Hayatinizin en buyuk kakasini yaptiginizi hayal edin, gerçekten bebeğin kapida olduğunun tek sinyali bu his. Ebeninde yönlendirmesiyle, artik karnimdaki dalgalara degilde, popomda hissettiğim basinca odaklandim, ve gerçekten popomdan itmeye basladim. Buarada karin pop birtarafa, birde boğazdan ikiniyormus gibi bagirmak vardir ya, bunu filmlerde filan cok sik goruruz. Iste o bagirmanin 30 saati asmis bir doğum serüveninin stress atmasi olarak goruyorum artik. Uykusuzluk, basarisiz epidurel, heyecan, sanci derken, hastaneyi inleti verdim ve bildiğiniz tarzan misali bagira bagira ikindim :).
  • Ben yapamiyorum, olmayacak dediğiniz nokta; iste o an bebeğinize en yakin olduğunuz an. Tam bu cümleleri kurmaya baslamisken, gözleri dolu dolu gözlerimin içine bakan esimin su cümleleri halen kulagimda “son bir ikinis daha, kafa burda goruyorum, son bir kez daha sonra kollarimizda, inan bana, yapabilirsin…” Iste o sirada daldan dala atlayan bir Tarzan hayal edin, “aaaaaaaaaaaaaa” diye bagirarak son bir ikinis…

  • 14 Ocak 2019, saat 00:18’de an itibari ile, saskin saskin bize bakan Laurenz Efe gogusumde yerini almis bulunmakta. Aglamadan dünyaya gelen bebeğim, tum saskinligi ile “uzun yoldan geldim anne meme nerde der” gibi bize bakıyordu. Oglum mememe sarildi, ben ona, esimde bana derken artik 3 kisilik bir hayata simsiki sarilmis oluverdik. Benimle 1 saat ten tene kalan bebeğim sonrasinda yârim saatliğine babasi ile ten tene vakit geçirdi. Ardindan saglik kontrolleri vs yapildi. Herseyiyle cok sukur saglikli doğan bebeğimiz ile kontrollerin ardindan 3 saat odada bas basa birakildik, doğum yaptigim o yatakda ucumuz birbrimize sarildik kaldik. 3 saat 3 dakika gibi geçiverdi. Ve saatlerin dakikalar gibi geçtiği yeni hayatimiza baslamis olduk…

Peki neden Ingiliz cayi?

Sabahlari cay içmeden güne baslayamayanlardanimdir, hatta her Turkiye seyahatimde mutlaka yanimda Turk Cayi ile dönerim. Ingilizlerin sut ile içtikleri cayada bir yukaridan asagi bakar “aman agizlarini tadini bilmiyorlar” derdim…

Dogum surecinde okadar dehidre oluyorsunuzki sürekli sivi tüketmek istiyorsunuz. Hastanede de sürekli size sutlu İngiliz cayi getiriyorlar. O an tadini umursamadan defalarca içtiğim o cay, doğum serüvenimin en güzel animsaticisi oluverdi. Simdi her aldigim yudumda ogune donuyorum ve artik cayi sutsuz içemiyorum. Iste beni bugüne götüren her yudum için bu hikayenin adina Ingiliz Cayi diyorum.

Simdi Laurenz Efe 4 aylik. 2 gunlugunden itibaren sokaklarda, simdiden 3 ulke gordu bile. Lohusalik ayri bir kitap konusu, annelik ayri. Yasamadan bilinmez deneyimler bunlar ve herkesin deneyimi okadar kendine has kendine ozelki. Paylasmak en basta dediğim gibi yasadiginiz o güzel duygulari cogaltir ve yanlizliginizi alir, iste buyuzden bende Efe’nin biricik Teyzesinin bu sitesinde O’nun ilk yolculugunu sizinle paylaşiyorum. Gezentiler ailesi olarak ailemize eklenen yeni bireylerimiz ile hepinize bol bol seyahat etmek dileğiyle.

Sevgiler;

Ada’nin Teyzesi, Efe’nin Annesi, Kucuk Martha’nin Kardesi;

Yagmur Deniz Steidl

 

 

HAMİLELİK

DOĞUM HİKAYEMİZ

37. Hafta kontrolümde doktorum suyumun azalması nedeniyle o gece hastaneye yatmam gerektiğini söyledi. 20 Mart Çarşamba akşamı hastaneden eve gelip hazırlanıp yeniden hastaneye dönmemiz için sadece 4-5 saatimiz vardı.

Önce bir ağladım… Hıçkıra hıçkıra… Korkmuştum… Ya Ada’ya bir şey olursa? Hüzünlenmiştim… Hamileliğin sonuna gelmiştim… Heyecanlanmıştım… Çünkü sonunda Ada’ya kavuşacaktık… Bir devrin sonu gibiydi bir yandan da… Meğer bir gece önce evimizde iki kişi olarak son uyuyuşumuzmuş… Son kez iki kişi olarak yemek yemişiz… Sanki haberimiz olsa farklı birşey yapacakmışız gibi… Kafamdan geçenler, hormonlarla iki katı büyüktü adeta… Sonra sakinledim… Bu sefer içimi bir mutluluk kapladı… Ada’nın odasına girdim, beşiğine baktım… Karnıma elimi koydum, gözlerimi kapadım ve “Benimle bu yolculuğa çıktığın için çok teşekkür ederim, seni her gün burada hayal ettim Ada kızım… Çok az kaldı, seni bu odada kucağımda tutacağım.” diye Ada ile konuştum.

Apar topar bavul hazırladık. Baransel dedi ki “Özücüm seyahate çıkıyormuşuz gibi düşün. Bu bizim en güzel yolculuğumuz ve onun için bavul hazırlıyoruz.” Böyle düşünerek kitaptan hoparlöre, atıştırmalıktan sevdiğim kremlere kadar bir sürü şey aldım yanıma. Bir yandan da organizasyon yapmaya çalışıyordum. Ailelere haber verdikten sonra ilk iş Baldan’a (Baldoğum) mesaj atıp durumu haber verdim ve ertesi gün bizimle olup olamayacağını sordum. Şansımıza ertesi gün Perşembe idi. Yani Baldan’ın tek boş olduğu gün! Ayarlasan olmaz denir ya, aynen öyle denk geldi. Öbür yandan doğumumda ebem olmasını istediğim sevgili Nevcihan’la (Nevcihan Uygunol) konuştum. O akşam şansıma nöbetçi olduğunu söyledi. Daha iyi ne olabilirdi ki?! Sonrasında da hemen fotoğrafçımız Alev Durmuşoğlu‘na mesaj attım ve o da yine şansıma Perşembe günü Acıbadem Maslak’ta bir çekimi olduğunu söyledi, dolayısıyla bizimle hastanede kalabilecekti. Her şey tıkır tıkır ilerlemeye başladı. Kız kardeşim uçaktan indi ve o gece hastaneye yatacağımı öğrendi. Herkes çok heyecanlı ve mutluydu. Kız kardeşimin gelişi bile çok tesadüfi oldu. Sanki Ada kendi geleceği günü, tüm evrenle işbirliği yaparak gerçekten kendi seçmişti.

21 Mart Perşembe günü 01:00’de Acıbadem Maslak Hastanesi doğum katında yatışım başladı. Nevcihan her şeyimizle o kadar güzel ilgilendi ki, bana tüm süreci çok güzel anlattı, tüm kontrollerimi bizzat kendi yaptı. Hastanede yatış başladığı andan itibaren artık çok rahattım. Öyle ki Baransel bana “Özüm sen doğumu kafanda bitirmişsin, çok net ve kararlı geldin.” dedi. Evet öyleydi… Bundan sonrası benim için bedenimle çıkacağım bir yolculuktu. Baldan’dan aldığımız eğitim sayesinde bedenime aşama aşama ne olacağını çok iyi biliyordum. Ne zaman ne yapmam gerektiğini de… İhtiyacım olan herkes ve her şey yanımdaydı… Kısacası bana sadece Ada’yı sağlıkla kucaklamak kalmıştı.

Yatıştan hemen sonra Nevcihan rahim ağzıma minik bir ilaç yerleştirdi. Bu ilaç rahim ağzımı hareketlendirerek doğumu başlatmaya yarayacaktı. Sabaha kadar 3 saatte bir olmak üzere 2 defa bu ilaçtan konulacaktı. İlk ilaç yerleştirildikten sonra enerji toplamak için hemen uykuya geçtik. Sabaha karşı ikinci ilacı yerleştirmek üzere yeniden geldiler. Ama tüm gece Baransel de ben de güzel uyuduk. İkimiz de çok motiveydik. Sanki ertesi gün önemli bir maçımız varmış gibi enerji topluyorduk 🙂

Doğumla ilgili izlediğim hypnobirthing videolarından birinde konuşan uzmanın şöyle bir cümlesi vardı ve beni çok etkilemişti “Doğum bir insanın hem en ilkel hem en mahrem yaşadığı üç şeyden biridir. Diğer ikisi insanın tuvaletini yapmas ve cinsel ilişkiye girmesi. Bu üçü birbirine çok benzer. O nedenle kişi doğum esnasında nasıl bir ortamda ve hangi şartlarda daha rahat olacağını diğer ikisindekilere göre değerlendirebilir. Mesela ortam karanlık mı olmalı, odada hoş bir koku mu olmalı, müzik mi çalmalı vs. gibi.” Ben bunu düşündüğümde benim için önemli olan şeyleri de Nevcihan’a söyledim. Mesela ışık beni çok rahatsız ediyordu. Kesinlikle hastanenin beyaz ışıklarını tepemde istemiyordum. Odayı ev gibi düşünmeliydim. O yüzden tüm gün yattığım odanın perdeleri kapalı ve çok az ışık açık şekilde kaldı. Hastane önlüğü asla giymek istemedim. Yanımda tüm önden düğmeli gömlek geceliklerimi götürdüm. Doğuma da bu gömlek gecelikle girmek istedim. Kendi ev terliklerim, oda kokusu, sevdiğim şarkıların tüm gün ve hatta doğumda bile çalması için bir hoparlör… Doğumhanenin ışıklarının da kapalı olmasını, sadece doktorun bebeği görebileceği bir ışığın açık olmasını istedim. Tabi ki bir de az ve öz insan. Yanımda tüm gün sadece Baransel, Nevcihan ve Baldan olacaktı. Doğum gerçekleşene kadar kimsenin gelmesini istemedik.

Doğum öyle birşey ki, tüm çıplaklığınla, tüm ilkelliğinle, tüm utancını, tüm korkularını geride bırakıp, dünya umurunda olmadan gerçekleştirdiğin, bir kadının bedeninin neler yapabileceğini görüp bebeğinin ilk nefesiyle yeniden doğması aslında.

Sabah 08:00 civarı ilk dalgalarım gelmeye başladı. Artık doğum resmi olarak başlamıştı. Çok ama çok mutluydum. Bir an bile korkmadım. Ada’nın kalp atışlarının sürekli takip edilmesi gerektiği için sürekli NST’ye bağlı kalmam gerekiyordu. Bu durum biraz hareketlerimi kısıtlasa da, aralarda tabi ki egzersizler yapmak ya da duşa girmek için NST’den ayrıldım. Tüm gün yeme & içme serbestti, bu da beni çok rahatlatan bir konu oldu. Kısacası ortam benim için inanılmaz rahattı. O nedenle kendimi evimde gibi hissettim ve hiç stres olmadım. Zamanın çoğunu da sohbet ederek ve eğlenerek geçirdim. Dalgalar her geldiğinde tüm hamileliğim boyunca yaptığım yoga ve nefes çalışmalarından öğrendiğim tekniklerle bedenimi rahatlattım. Açılmalarım da bu sayede çok hızlı ilerledi. Normalde kafamda 5 cm civarındayken epidüral almak vardı. Ancak 5 cm de hissettiğim dalgalar benim normalde her ay yaşadığım regly sancılarına benzediği için çok kolay bir şekilde baş edebildim. Bütün bu sürede Nevcihan’ın “Harika gidiyorsun, süpersin!” desteği ise çok motive etti beni. İşler sandığımdan kolay ilerliyordu ya da yıllarca izlediğimiz filmlerdeki doğum dalgaları anlatıldığı kadar da kötü değildi. Tüm bunlar beni daha da çok cesaretlendirdi. Tüm süreçte doktorumuz Cem Bey de sık sık beni kontrole geldi ve Nevcihan’la sürekli iletişim halindeydi. Onun varlığı zaten başından beri bize hep çok iyi geldi! 🙂

Açılmam yaklaşık olarak 7 cm’e ulaştığında ise doktorumuz Cem Bey beni yeniden muayeneye geldi ve Ada’nın kafasının üst kısmıyla değil kafasını hafif kaldırarak alın kısmıyla rahme dayandığını (oksiput posterior) tespit etti.Bu sürece kadar da kesem hala patlamamıştı, o nedenle o muayenesinde doktorum eliyle kesemi patlattı ve bu noktadan sonra benim için birşeyler değişti. Hem canım çok acıdı hem de bu müdahele biraz travmatikti. Bacaklarım zangır zangır titredi ve hüngür şakır ağlamaya başladım. Salgıladığım adrenalinle beraber ise midem bulanmaya başladı. Biliyordum ki mide bulantısı ve hatta kusma doğumun habercisidir. O nedenle paniklemedim ama bedenimde hissettiğim dalgalar da bir anda değişmeye başladı ve ben ağladığım için nefesimi kontrol etmekte zorlandım. Sonunda 8 cm’e geldiğimde ise epidüral istedim ve epidüral aldım. Bu sırada doktorum “Ada’nın kafasının normale dönmesi bir kaç saat içinde muhtemelen gerçekleşecektir ama gerçekleşmezse elle müdahale edeceğim ya da sezeryan seçeneğini konuşacağız.” dedi.

Ben epidürali alınca sakinledim ve yine normale döndüm. Bu sırada Baldan “Ben birşey denemek istiyorum Özüm, evde yaptığımız anne & bebek meditasyonunu hatırlıyor musun? Onu denemek istiyorum.” dedi. Ben de “Tabi ki!” dedim.Sonra yaklaşık 20 dakika boyunca hayatımda hiç yaşamadığım bir derinlikte meditasyon haline büründüm. Bu meditasyonda Baldan’ın yönlendirmesiyle rahimde Ada ile buluşup ona kafasını nasıl poziyonlaması gerektiğini gösterdim. Ona tüm kalbimle onu kucaklamaya hazır olduğumuzu ve onu beklediğimizi fısıldadım. Önümüzde daha bir kaç saatimiz olduğunu duyunca Baransel ve Nevcihan bize kahve almak üzere aşağı indiler. Biz de odada Baldan ile yanlız kaldık. Meditasyonun ardından sanırım en fazla 10 dakika geçmişti. Biranda makatımda inanılmaz bir baskı hissettim. Baldan’a “Baldan birşey hissediyorum bu seferki çok farklı” dedim. Baldan da şaşırmış bir şekilde tarif etmemi istedi. “Sanki popomda bir futbol topu var ve baskılıyor.” dedim. Baldan gözlerini kocaman açtı ve “Özüm doğum başladı!” dedi. O sırada Nevcihan içeri girdi ve durumu ona anlatınca elindeki kahveyi hızlıca bırakıp beni muayene etti ve “Özüm Ada geliyor! Seni hemen doğumhaneye almalıyız.” dedi. Herkes çok şaşkındı. Apar topar doktorumuza ve Baransel’e haber verdik.

Elimde kahvem doğumhaneye yürüyerek gittik. O sırada koşarak gelen Baransel’e Nevcihan önlüğü fırlatıp “Hadi hemen giy, doğuma gidiyoruz” dedi. Her şey o kadar hızlı gelişti ki! Doğumhaneye girdiğimizde Baransel’in elinde koşarak odadan aldığı hoparlör ve telefon, benim elimde kahvem, bir yandan da biran önce gelmek isteyen Ada’nın içimde yarattığı heyecan vardı. Oturacağım koltuğu hazırlarlarken titremeye başladığımı hatırlıyorum. Korkudan değil tamamen fiziksel bir tepkiydi. Bedenim sonuna kadar yapması gereken her şeyi yapıyordu. Bense artık o sürekli bahsettikleri trans haline geçmiştim.

Koltuğa oturduğumda ise bu işin çok kısa süreceğini çok iyi biliyordum. Doktorumuz Cem Bey’in ve canım hemşirem Özge’nin de bize katılmasıyla doğum başladı. Toplamda sanırım en fazla 4-5 kere ıkınmışımdır. Ve son ıkınmamda o kadar trans halindeydim ki gözlerimi kapatmışım. Bana “Özüm aç gözlerini” diye bağırdıklarında ise karşımda o minik bedeni gördüm. Ada, 21 Mart Perşembe günü 17:49′da dünyaya merhaba dedi!

O sırada fonda Jehan Barbur – Yeni Hayat çalıyordu. Evren yine yapmıştı yapacağını! Sonrasında yaşadığım duygular ve o “kuş gibi” olma halini ise nasıl kelimelere dökebilirim bilmiyorum. 9 Ay boyunca yaşadığımız her an, onca korku, onca heyecan film şeridi gibi gözümün önünden geçti ve artık Ada sağlıklı bir şekilde kollarımdaydı. Ona “Ada!Buradayım annecim buradayım!” dediğimi hatırlıyorum ve Ada’nın benim sesimi duyunca nasıl sakinlediğini ve ağlamayı kestiğini hayatım boyunca unutmayacağım. Sonrasında ise hayatımdaki en kalpten ağlamayı yaşadım.

O nasıl bir ağlama biliyor musunuz, sanki tüm bedenim “Bunu hakettin Özüm” der gibi benimle yağmur sularında yıkanıyor gibiydi. Sanki 34 yıllık ağladım ben… Baransel’le sarıldığımızda bedenlerimizin artık farklı şekilde bir olduğunu hissettim. O kadar büyük, o kadar yüce bir duygu ki! Tarifi imkansız! Allah isteyen herkese ama herkese bu duyguları yaşatsın!

Bir kadın olarak, bedenimin neler başarabileceğni görmek inanılmazdı! O an hem dünyaları sen yaratmışsın gibi bir büyüklük hissediyor, bir yandan da o dünyalar umurunda bile olmuyor.

Doğum bittikten sonra Ada’nın doğumhanede ilk hayati fonksiyonlarının doktoru tarafından kontrol edilmesinin ardından hemen bebek bakım odasına götürülmesini istemedik. Çünkü Golden Hour diye bilinen bebeğin doğduktan hemen sonra anne ve babayla ten tene temas halinde kaldığı ilk saatleri (Altın Saat) yaşamak istedik. Bunun gücüne çok inanıyorduk. Bu talebimizi de doğumhanede dile getirdik ve Ada da hemen bizimle odamıza geldi. Önce yarım saat benim göğsümde, sonra yarım saat babasının göğsünde çıplak tenimizde yattı. Bu süreçte Baransel’le odada yalnız kaldık ve o an yaşadığımız duyguları size tarif edemem. Şaşkınlık, mutluluk, yorgunluk her şey birbirine girmişti. Durup durup “Bu bizim mi?” diye birbirimize sorup ağlıyorduk. Sonrasında ise odamız sevdiğimiz dostlarımız ve ailelerimizle dolup taştı. Haberi alan koşup gelmişti. Ben bir süre sonra yorgunluktan bayılmak üzere hissettim ama bir yandan da hiçir anı kaçırmamak için kendimi ayık tutmak için her şeyi yapıyordum. Sonra herkes gitti… Odamızda üçümüz yine başbaşa kaldık… Sabaha kadar ara ara Ada’yı kontrol için aldılar. Son ultrason kontrolümde 2300 gram gibi gözüken Ada 1880 gram olarak doğmuştu, ama buna rağmen o kadar güçlüydü ki küveze girmesine gerek kalmadı. Çok şükür ki sarılığı da sınırdaydı, o nedenle onun için de bir müdahaleye gerek duyulmadı. Böylelikle sürekli yanımızda olabildi. Tüm zamanımızı onunla bol bol ten tene temas halinde geçirmeye çalıştık. Hastanedeyken bizimle ilgilenen tüm bebek hemşireleri de bize çok yardım etti. Özellikle Selin hemşire Ada’nın da kalbinde ayrı bir yerde 🙂 Buradan ona da selam olsun!

Bu bizim hikayemiz, bizim doğum hikayemiz. Başından beri elimi hiç bırakmayan, her zaman bana destek olan canım yol arkadaşım Baransel… Seni çok seviyorum!

Ada bugün dünyaya geleli tam 54 gün oldu ve bugün benim hayatımdaki ilk Anneler Günü’m.

Canım kızım, benim minik kalbim, iyi ki geldin, hayatımızı bambaşka bir boyuta taşıdın, seninle geçirdiğimiz her an her dakika için şükrediyor ve seni çok seviyorum. Hoş geldin annem! Hoş geldin!

Not: Doğumda plasentamdan örnek alınarak patolojiye gönderilmişti. Sonuçları geldi ve beklendiği gibi Trisomy 20 denen kromozom bozukluğu plasentamda çıktı. Kısacası Ada, plasentam bozuk olduğu ve besinleri tam olarak ona iletemediği için gelişememişti. Düşük kilolu doğmasının nedeni de tıbben ispatlanmış oldu. Bu konu, tıp dünyasında uzun süredir nedeni bilinmeyen bir konuya da ışık tuttu ve tarihe geçti. Ne kadar o dönemde beni üzmüş olsa da, şuanda başka annelere yardımcı olacağı için gerçekten mutluyum.

HAMİLELİK

BİZ HAMİLEYİZ; YOLUN SONU (3. TRIMESTER)

Üzerinden daha fazla geçmeden hamilelik günlüğümü tamamlamak istedim. 3. trimester yani hamileliğin 29. haftası ile doğuma kadar olan dönem arasındaki zaman, sanırım hamileliğin en heyecanlı dönemi. Çünkü artık sona yaklaşmışsın, bebeğine kavuşacaksın… Acaba kime benzeyecek soruları kafanda daha çok dönecek… Bir yandan da artık göbeğin daha fazla şiştiği için gerçek anlamda hamileliğin fiziki zorluklarını da hissedeceksin. Geceleri uyumakta zorlanma, bel ağrısı ya da çabuk yorulduğun için nefesinin kesilmesi sana ızdırap değil, bebeğinin büyüdüğünü hissettiğin için mutluluk bile verecek. Eğer oralarda bir yerlerde bu satırlarımı okuyan bir anne adayı varsa ona şunu söylemek istiyorum; sakın korkma, her şey çok güzel olacak!

29 HAFTALIK HAMİLEYKEN LONDRA’YA GİDİŞİMİZ (25-28 OCAK)

Kız kardeşim 14 Ocak’ta Londra’da doğum yaptı. Onun kendi ağzından yazdığı doğum hikayesini ayrıca yayınlayacağım ama benim için de nasıl bir deneyimdi kısaca yazmak istedim. Doğum esnasında ara ara görüntülü konuşarak, sabaha kadar haber bekleyerek geçirdiğimiz bir anıydı bizim için. Yanında olamamak zordu. Uzaktan iyi olduklarına dair haber beklemek çok daha zordu. Günün sonunda gelen Efe’nin o anne koynundaki fotoğrafı ise paha biçilmezdi. Göz yaşları sel… Kokusu taa oralardan burnuma kadar geldi. Elimi karnıma götürüp Ada ile konuşup “işte kuzenin” deyip onları tanıştırdım. Ama gün geçtikçe bu yetmemeye başladı. Sonunda doktorumdan izin alıp Londra’ya kısa bir ziyaret yapmaya karar verdik.

Doktorumdan aldığım “Uçmasında sakınca yoktur.” raporu ile Londra’ya yeğenimle tanışmaya gittim. İyi ki de gitmişim! Onun o minik halini görmek, kokusunu içime çekmek ve kardeşimi görmek çok iyi geldi bana. Tüm bu seyahatte de Ada’yı korumak ve yormamak adına her şeyi yaptım. Uçak ve havalimanında maske taktım, kendimi çok yormadım, çok yürümedim, beslenmeme dikkat ettim. 3 güncük ziyaretin sonunda ise bize bu güzel fotoğraflar kaldı.

Ada ve Efe’nin ilk fotoğrafı 🙂

30-32. HAFTA – EVDE HAMİLE FOTOĞRAFI ÇEKİMİ

VE

SOKAKLARDA FİNK ATMAYA  DEVAM

Londra’dan döndükten sonra, karnım iyice büyümesine rağmen, sporuma, etkinlik ve davetlere katılmaya, kısacası normal rutinime kavuştum. Şubat ayı oldukça yoğun geçti. Ama artık bel ağrılarım da başlamıştı. Bu sırada doktor kontrollerim iki hafta da birdi. Ada ise artık iyice içeride kendini hissettiriyordu. Öyle ki bazen geceleri onun hareketlerinden ve tekmelerinden uykumdan uyanıyordum. Onu karnımda hissetmek mükemmel bir duyguydu. Baransel de bu hisleri yaşasın istediğim için sürekli elini karnımda tutuyordum. Hatta bazen öyle uyuya kalıyorduk. Bu sayede o da gerçekten benimle beraber 3. trimester heyecanını fazlasıyla yaşadı.

14 Şubat Sevgililer Günü’ne denk gelen bir doktor kontrolümüzde, Baransel bize çiçek alarak çok güzel bir sürpriz yaptı. O gün çok yorgun hissediyordum. O yüzden çok iyi gelmişti.

Şubat sonunda yağan kar ise ayrı mutluluk sebebiydi. Çok ısrar ettiğim için karda yürüyüşe çıkıp evimizin yakınındaki kahveciden sıcak birer kahve alıp evimize geri döndük. Ada’nın karla ilk tanışması da böyle oldu. Çok soğuktu annecim 🙂

Şubat bitmeden çok istediğim ve gerçekleştirdiğimiz için de çok mutlu olduğum bir şey yaptım. 2 yıldır takip ettiğim, hem kendini hem de fotoğraflarını çok beğendiğim sevgili İrem Kaya ile Ada’nın odasında bir fotoğraf çekimi yaptık. Bol sohbetli ve çok keyifli bir gündü. Benim için çok özeldi. Üstelik kayınvalidemin Baransel’e hamileyken giydiği ve hamile kaldığımda bana hediye ettiği elbise ile de çekim yapma fırsatımız oldu. Geriye bu güzel kareler kaldı!

33. HAFTA – DOKTOR BEY ADA’YI HİSSETMİYORUM!

33. hafta kontrolümden önce, Azra Kohen ve Saffet Emre Tonguç’un daveti ile Kadıköy sokaklarında 10 km yürdüğüm bir etkinliğe katıldım. O gün gerçekten kendimi en zorladığım gün oldu. Bir ara sokakta doğruacağım sandım. Çok yoruldum ve bana geri dönüşü de iyi olmadı. O gün ve ertesi gün Ada’yı karnımda pek hissetmedim. Hareketleri çok zayıflamıştı. Bu da beni hem panikletti hem de çok üzdü. Nitekim iki gün sonraki kontrolümde doktorum Ada’nın da hareketsizliğini göz önünde bulundurarak artık bana sporu ve yürüyüşü yasaklayıp evde doğuma kadar yatmam gerektiğini söyledi. Bu vesileyle NST ile tanışmış olduk. Artık her hafta kontrole gidecek ve düzenli olarak NST’ye (bebeğin kalp atışlarının dinlendiği bir cihaz) girecektim. Bu konuyu riske atamayız dedi doktorum ve Ada’nın hareketlerinde bir farklılık ya da yine hareketsizlik hissedersem hemen onu aramam gerektiğini ve hastaneye gidip NST’ye girmem gerektiğini söyledi. Bu da bende psikolojik olarak başka bir zorluk oldu.

33. hafta biterken bir gün Ada’nın hareketlerini hiç hissetmediğimi farkettim. Akşama kadar bekledim, ama içim hiç rahat etmedi, hemen doktorumu aradım ve “Ada’yı hissetmiyorum” dedim. “Hemen hastaneye gel!” dedi. Koşarak hastaneye gittik. Hastaneye giderken yolda o can yakan ” kaybetme korkusu” ile yeniden yüzleştim. Allah kimseye bu korkuyu dahi yaşatmasın… Bir kere içinize girince atlatması çok zor oluyor. Gözlerimden yol boyu akan damlaları tutamadım. Baransel ise elinden geldiğince soğuk kanlı durup beni sakinleştirmeye çalıştı. Hastaneye varınca önce ultrasonla bakıldı sonra 1 saat kadar NST’de kaldım. Doktorumuz Cem Bey tüm titizliği ile beni takip etti. Yine iyi ki onunla bu yola çıktık diye düşündüğüm bir gündü. Çok şükür ki her şey yolundaydı. Ama yaşadığım o korku ve paniği size anlatamam. Sonrasında farkettik ki Ada gerçekten artık benim dinlenmemi istiyor. Ben evde gerçekten bir fiil yatmaya başladığımda ise hareketleri çok daha düzenli bir hale geldi.

34. HAFTA – BALDOĞUM’LA DOĞUM ÖNCESİ EĞİTİMİ (7 MART)

Her şey yoluna girdiğinde, 34. hafta doktor kontrolümüzde doktorum beni muhtemelen 37., maksimum 38. haftada doğuma alacağını söyledi. Baştan beri normal doğum konuştuğumuz için başta nasıl olacak diye panikledim. Ama sonra bana detaylı bir şekilde normal doğumu dışarıdan küçük bir müdahale ile başlatacaklarını anlatınca rahatladım. Ama beni her zaman “Eğer Ada”nın en ufak bir strese girdiğini görürsem seni hemen sezeryana alacağım, bunu da bir ihtimal olarak aklında hep tut” diye de uyardı. Bu ihtimalin tüm doğumlar için geçerli olduğunu, kendimi asla kötü hissetmemem gerektiğini, önemli olanın Ada’ya sağlıkla kavuşmak olduğunu da belirtti. Bu benim için yine bir kabulleniş süreci oldu. Ama önemli olan Ada olduğu için kısa bir sürede kendimi buna ikna edip “nasıl geliyorsa gelsin, sağlıkla gelsin” fikrine adapte ettim.

Doğum yaklaştığı için kafamdaki şeylerden biri de çift olarak özel bir doğum eğitimi almaktı. Bu konuda eğitim verebilecek onlarca tecrübeli ve güzel isim var. Ben de bir gün instagramda dolanırken bir anda karşıma çıkan Baldoğum hesabının içerisine düştüm. O kadar bana yakındı ki anlatış biçimi, paylaşımları… Hiç tanımadığım, hiç bilmediğim biri olmasına rağmen Baldan ile hemen iletişime geçtim. Bir şekilde Baldan’ın hayatımıza girmesi gerekiyormuş ve o gün kalbimin sesini dinleyerek çok doğru bir şey yapmışım.

Baldan aslında uzman klinik psikolog aynı zamanda Bilinçli Farkındalık (Mindfulness) Temelli Gebelik ve Doğum Platformu Kurucusu. Beni en çok etkileyen kısmı ve Baldan’la çalışmak istememin nedeni de bu özelliği oldu aslında. Hamileliğim boyunca hypnobirthing üzerine videolar izlemiş ve yazılar okumuştum.O nedenle bu işin anatomik tarafının yanında en çok da beyinde bittiğini iyi biliyordum. Annenin ve babanın pskilojisi doğum anı sırasındaki her şeyi çok etkiliyor. O nedenle bu işi ne kadar yalın ne kadar olduğu gibi yaşarsanız o kadar rahat geçiyordu  her şey!

Baldan bize geldiğinde hem çok güzel bilgiler verdi, hem çok güzel teknikler öğretti hem de çok güzel meditasyonlar yaptırdı bize. Özellikle yaptırdığı anne & bebek meditasyonu bana  çok iyi geldi. O gün, Baldan’la özel bir enerji yakaladığımızı ve onun enerjisinin bize çok iyi geldiğini hissettim. O nedenle onun da bizimle doğuma gelmesini ve bana doula olarak yardım etmesini istedim. Ancak Baldan artık doğumlara gitmediğini, çünkü danışanlarının ajandasını ayarlamakta zorlandığını, ancak doğum bir Perşembe gününe denk gelirse bir ihtimal gelebileceğini söyledi. Peki dedik ve sarılarak vedalaştık.

35. HAFTA – BABYSHOWER PARTİMİZ (10 MART)

Yapsam mı yapmasam mı diye düşünürken, artık pek halim de yokken, kız arkadaşlarımın desteğiyle evde minik bir babayshower partisi yaptık. Amaç yakınlarımızla ben hamileyken son bir kez bir araya gelmekti. İyi ki de yaptık! Çok güzel bir anı oldu bize! Özlediğim bir çok kişiyi de aynı anda görmüş oldum. Bana doğum öncesi çok iyi bir motivasyon oldu.

Oldum olası o pespembe, anneye taçlar takılan, şaşalı babyshowerları sevmemiştim. Herkesin kendi tarzı ve zevki o ayı mesele, benimki de böyle 🙂 O nedenle biz adına babyshower desek de aslında bir ev partisi verelim istedik. O nedenle ona göre bir hazırlık yaptık.

Düğünümüzden beri her etkinliğimizde biizmle olan sevgili KullanAtMarket Ailesi yine harika ürünleriyle biizmleydi. Üstelik Ada için düşündüğüm palmiyeli konsepte de uygun müthiş ürünleri vardı. 40 kişilik bir davet için tüm çatal bıçak, bardak, tabak gibi malzemeleri oradan aldım. Süsleme için kullandığım balonları, peçeteleri, kürdanları ve hatta palmiye şeklindeki lambayı da yine KullanAtMarket’ten aldım. Hatta böyle bir konsept arayanlar için linkini de şuraya bırakıyorum.

Pasta konusu da benim için önemli bir detaydı. Hem görseli tamamlayan hem de lezzetli bir ikram olmasını istediğim için tartışmasız Beyaz Fırın‘a gittim. Pinterest’ten bulduğum bir pasta görselini kendilerine ilettim ve birebir aynısını yapıp getirdiler. O kadar güzeldi ki! O kadar lezzetliydi ki! Kesinlikle iyi ki dediğim bir detay oldu!

Yemekler konusunda ise kayınvalidem ve kız arkadaşlarım yardım ettiler. El birliği ile muhteşem bir sofra hazırladık.

Evimizin peynircisi Ariste‘den de büyük bir peynir tabağı yaptırdım. Çok güzel bir tepside kapımıza kadar teslim ettiler.

Ev partisi olunca alkol olmadan olur mu hiç? Bizimki dirty babyshower dedik ve bir Pazar günü öğleden sonrası için misafirlerimize Baransel’in hazırladığı Campari Negro kokteyli, Suvla‘nın harika şarapları ve Pamukkale Şarapları‘nın Anfora Gold köpüklü şarapları eşlik etti.

O gün bizimle olan tüm dostlara çok ama çok teşekkürler!

36. HAFTA – ÇİFT OLARAK FOTOĞRAF ÇEKİMİ

VE

BAŞ BAŞA SON KAÇAMAK (16-17 MART)

Tüm hamileliğim boyunca Baransel’le hatıra olarak saklayabileceğimiz çok fotoğrafımız yoktu. Genelde hep ben tektim. O yüzden aslında bir çift fotoğrafımız olsun da çok istiyorduk, doğuma da çok az zaman kalmıştı ve Baransel’in evde olduğu süre de kısıtlıydı. Tam böyle bir zamanda Neşe Çapan Baysal kapımızı çaldı 🙂 Mochi İstanbul olarak geldi ve bu defa Ada’nın odasında çift olarak hatıra fotoğraflarımızı çekilmiş oldu. Böyle güzel karelerle şimdi Ada’ya onu beklerken anlatacak bir hikayemiz daha olmuş oldu.

Ertesi gün, bel ağrılarım nedeniyle masaj isteğimi kırmayan Baransel bu defa günü birlik olarak Casa Lavanda’ya götürdü beni. Hava da o kadar güzeldi ki. Masaj sonrası çimlere yayıldık ve keyif yaptık. Tüm günü Casa Lavanda ailesiyle geçirdik, sonrasında da harika bir yemek yedik. Bana masaj yapan Balili kadın masaj sonrasında bana “Doğumun çok yakın, hissettim.” dedi. Ben de ona “Daha 2 hafta var.” dedim. Çünkü bana göre her şey yolundaydı ve 38. haftayı görecektim. Kendimi 38’e çok şartlamışım, sonradan anladım 🙂

37. HAFTA – SONU SÜRPRİZLİ HAFTALIK RUTİN KONTROL (20 Mart)

20 Mart Çarşamba günü öğleden sonra haftalık rutin kontrolümüze gittik. Cem Bey kontrol sırasında bana suyumun azaldığını ve o gece hastaneye yatmamı istediğini söyledi. O kadar şoka girdik ki, ben hala “Daha 1 hafta yok mu? Ben hazır değilim.” deyip duruyordum. Hatta pazarlıkla 1 gece daha bekleyelim bile dedim. Çünkü ne hastane çantam hazırdı ne de ailelerimizi organize etmeye fırsatımız olacaktı. O sırada kız kardeşim 2 haftalığına Londra’dan Türkiye’ye geliyordu ve uçaktaydı. Her şey biranda gelişti. Cem Bey önce tamam yarın gel yat dedi. Biz de o şokla hastaneden ayrılmak üzere arabamızı istemeye gittik.Peşimizden hemşire geldi ve Cem Bey sizi görmek istiyor dedi. Hemen geri döndük. Cem Bey aynen şöyle dedi ” Özüm sen gel bu gece yat güzelim, bak çok uğraştık bu bebek için, riske atamayız, bu tarz durumlarda suyun ne kadar hızlı gideceğini bilemeyiz, 24 saat uzun bir süre olabilir, gel riske atmayalım bak sonra çok üzülürüz.” Bu cümleleri duyduktan sonra ne diyebilirdim ki, tabi ki tamam deyip hazırlanmak üzere eve gittim. Eve geldiğim gibi hıçkırarak ağlamaya başladım. Çünkü korkmuştum ve hazırlıksız yakalanmıştım. Hazırlanmak ve her şeyi organize etmek için bir kaç saatimiz vardı. Baransel’le uzun uzun sarıldık… Bana dedi ki “Özücüm Ada’mıza kavuşacağız bunu düşün.” O an farkettim… Evet biz Ada’ya kavuşmaya gidiyorduk. Sonra ellerimizi karımda birleştirdik ve Ada’yla konuşmaya başladık. “Adacım sen çok güçlü bir kızsın. Bizim için dayanacağını biliyoruz. Seni nefesimle sarmalayacağım, baban da seni görür görmez elinden tutacak, biz buradayız ve seni bekliyoruz, sakın korkma!”

Kapıdan iki kişi olarak son kez çıkarken hatıra fotoğrafımız olsun dedik. Yüzümdeki ifade sanırım duygularımı anlatıyordur…

Hikayenin devamı, bir sonraki postta, “Doğum Hikayemiz” olarak yayınlanacaktır.

Sevgiler

Özüm

 

ANNE & BEBEK

ADA İÇİN YAPTIĞIMIZ ALIŞVERİŞLER VE SEVDİĞİMİZ MARKALAR

Instagram üzerinden yaptığım ankete göre en çok yayınlamamın istendiği yazı bu “Bebek Alışverişi” yazısıydı. Doğuma şurada takriben 2 hafta kadar kalmışken, tüm anlatmak istediklerimi anlatıp, tüm paylaşmak istediklerimi paylaşıp, hayatımın 2. sezonuna öyle başlamak istiyorum 🙂

Aldığımız ürünlerin hiç birini elbette henüz kullanmadık, dolayısıyla bu yazı herhangi bir tavsiye listesi içermemektedir. Zamanla, ürünleri kullandıkça memnuniyetime göre mutlaka sizinle paylaşım yaparım. Ama neyi neden tercih ettik sorusuna en azından burada cevap verebilir ve belki bir arayış ya da fikir peşindeyseniz size yardımı olur düşüncesiyle yazmak istedim.

EMZİRME ÜRÜNLERİ

-GÖĞÜS POMPASI

Hamile kaldığımda ilk öğrendiğim konulardan biriydi. Tüm doğum yapmış arkadaşlarımın tavsiyesi, “Hastane Tipi Pompa” denilen pompadan kiralamam yönündeydi. Bunu da en bilindik yer olan Sümer A.Ş.’den yapabileceğim tavsiye edilmişti. Genellikle tercih edilen  ise Medela’nın Symphony modeli pompası. Güncel kiralama fiyatları ise şu şekilde; aylık 230TL, 3 aylık 600TL, 6 aylık 1080TL, 1 yıllık 2100TL. Taksitlendirme yapmıyorlar, nakit ya da kredi kartına peşin ödeme istiyorlar. Eğer bulunduğunuz yere gönderilmesini istiyorsanız ek olarak haftaiçi mesai saatlerinde ise 50TL’lik, haftasonu ise 75TL’lik ek servis ücreti alıyorlar.

İnsanlar neden hastane tipi pompa kiralıyorlar? Çünkü daha hızlı ve kuvvetli çekim gücü olduğu için size zaman kazandırıyor. Çalışan kadınların neredeyse tamamı göğüslerini ofise yanlarında götürdükleri bu pompa ile sağıyorlar. Çünkü gün içerisinde bebeklerini emziremedikleri için buna mecburlar.

Peki ben ne yaptım? Ben hala böyle bir pompa kiralamadım. Onun yerine, nasıl olsa çalışmıyorum ve evdeyim, zaten sütüm gelirse ve Ada emerse önceliğim emzirmek olacak ve o ne zaman isterse ben yanında olacağım için, sadece seyahatlerde yanımda kolayca taşıyabileyim ya da göğüslerimi boşaltmak için evde kullanayım diye aldığım bir göğüs pompam var. Normalde Medela ya da Philips Avent gibi markaların Türkiye’de de ev tipi göğüs pompaları satılıyor. Kız kardeşim İngiltere’den aynı mantıkla Medela’nınkini almıştı. Ama tek pompalısını alarak hayatının en büyük hatasını yaptığını söyleyip durdu 🙂 Sütü çeşme gibi geldiği ve Efe gayet güzel emdiği halde, göğsünü boşaltmak ve bazen Efe biberonla babası tarafından beslenmek durumunda kaldığı için kardeşim tabi ki pompa kullanıyor. Ama tek pompayla önce bir göğüs sonra diğer göğsünü boşalttığı için iki katı zaman harcıyor. O nedenle öncelikle söyleyeceğim şey, ne alacaksanız alın ama çift pompalı alın! 🙂

Medela ve Philips Avent gibi markaların ve hastane tipi pompaların en büyük derdi çok ses çıkarması. Bu nedenle ben de gittim bir İngiliz markası olan ve tüm dünyaya ücretsiz gönderim yapan Pumpables marka sessiz göğüs pompasından aldım. Yurtdışından online olarak söylememe rağmen, Türkiye’deki benzerlerinin fiyatlarından daha uyguna geldi. Üstelik 2 gün içerisinde elimdeydi. Dediğim gibi henüz deneyimlemediğim için bir şey diyemem. Ama ne aldın sorusunun cevabı şu linkte 🙂

-BİBERON & BİBERON ISITICISI

Her şeye hazırlıklı olmak adına alınması gereken şeylerden biri de biberon. Öncelikle şunu söylemeliyim ki ben tabi ki emzirmeden yanayım ama biberona ya da emziğe karşı olan tiplerden değilim. Bu süreçte Ada’nın rahat edeceği ve onun sağlığı için gereken her yola varım. O nedenle tabi ki biberon da aldım, emzik de 🙂

Ben toplamda 3 adet biberon aldım. Üçü de Dr. Browns marka ve biri cam diğeri ise başlangıç seti diye geçen 2 adetten oluşan biberon takımı. Neden Dr. Browns aldım peki? Öncelikle cam biberon bulmak zor. Dr. Browns’un cam biberonu ise boyut olarak yeni doğan için çok uygun. Üstelik bu markanın hiç bir ürünü BPA içermiyor. Diğer bir neden ise, Dr. Browns’un biberonları içerisinde yer alan kolik azaltıcı/önleyici etkili bir aparatın bulunması. Bu biberonları kullanan, kardeşim dahil herkes çok memnun. O nedenle başkaca bir biberon almadım.

Biberon ısıtıcısına gerek yok diyenler de oldu, ben de son dakikaya kadar almadım. Ama sonra gece Baransel kalktığında ona da kolaylık olsun diye almaya karar verdik ve Philips Avent marka hızlı biberon ısıtıcısını aldık.

-EMZİK & EMZİK STERİLİZE KUTUSU & EMZİK SAKLAMA KUTUSU 

Bir çok şeyi deneyerek göreceğiz. Ada sevecek mi, isteyecek mi, ne olacak bilmiyoruz. Ama elimizin altında bulunsun diye ben bir kaç adet emzik aldım.

Bunlardan ilk Philips Avent’in Soothie serisi yeni doğanlar için uygun olan ikili emzik takımı. Tabi ki yine BPA içermiyor. Diğeri ise Efe’de test etme şansımızın olduğu ve Efe’nin bayıldığı emzik arkadaşı markası Wubbanub. Aslında temelde Wubbanub’ın kullandığı emzik de Soothie serisi emzikler. Ancak şekil şemal itibariyle öne çıkıyor diyebiliriz 🙂 Biz bunu Amerika’dan bir arkadaşımıza getirttik. Ama İngiltere ve Avrupa’da da mevcut. Wubbanub markası henüz Türkiye’de yok, ama başka markalarda bu tarz emziklerin benzerleri var. Örneğin babyshower’da bir arkadaşımız tarafından Ada’ya hediye olarak gelen tavşanlı emzik sayesinde, OİOİ diye bir Türk markasının da bu tarz emzikler ürettiğini öğrenmiş olduk.

Kardeşim İngiltere’den hem bana hem kendine Milton marka emzik sterilize etme kutusu almıştı. Mesela dışarıdasınız yanınızda yedek emziğiniz yok, emzik yere düştü ya da bir şekilde kirlendi… O zaman bu minik kutu içerisine atıp kolayca sterilize edip yeniden kullanabiliyorsunuz. Gerek var mı inanın bilmiyorum 🙂 Sadece böyle bir şey de varmış diye sizi bilgilendirmek istedim.

Emzik saklama kutusu için ise özel bir marka tercihim olmadı. Açıkçası tekli ve küçük olsun çantaya kolayca atayım diye herhangi bir markanın herhangi bir modelini seçtim.

ADA’NIN BANYO VE BAKIM MALZEMELERİ

-KÜVET & SU DÖKME ALETİ & BANYO TERMOMETRESİ

Banyomuz da evimiz kadar küçük 🙂 O nedenle bir şey alırken milimetrik hesaplamalar yaptık hep. Banyo küveti de bunlardan biriydi. Ayaklı ve kocaman, o renkli renkli bebek küvetleri zaten bana hep itici gelmiştir. Banyomda da o küveti koyabileceğim hiç bir yer yok. O nedenle Stokke marka katlanabilir küvetten aldık. Kız kardeşim de aynısından kullanıyor ve çok memnun.

Bunun yanı sıra aslında biraz daha büyüdüğünde kullanabilmek için eğlenceli bir su dökme aleti aldık. Özellikle saçını yıkarken, gözlerine su ya da şampuan kaçmasın diye kullanışlı olabilir. Bir de ona bir oyuncak neticede 🙂 Skip Hop marka Moby su dökme aleti, Ada’nın banyo keyfi için aldığımız bir diğer ürün.

Son olarak, bize suyun doğru derecede olduğunu göstermesi için bir termometre aldık. Bunu tamamen şekline göre seçtik desem yeridir. Su altını çok sevdiğimiz ve Manta balıklarından hep çok etkilendiğimiz için, Ada’ya da manta şeklinde bir termometre aldık. Belki ileride küvetin içerisinde onunla da oynar 🙂

-HAVLULAR ve YIKAMA MÜSLİNİ

Bence bebeğinizin o hassas cildine değecek her türlü kumaşın kalitesi çok önemli. Özellikle yeni doğan bir bebek için, onu sudan sonra sarıp sarmalayacağınız havluların yumuşaklığı benim için çok kıymetli.O nedenle evde kendim için de kullandığım ve çok sevdiğim bir marka olan Chakra’nın Little Chakra serisinden bir havlu takımı aldım. Kullanmayı planladığım şekil ise Ada’yı kurularken önce yumuşak ve %100 pamuk bir müslin bezle ıslaklığını almak ve sonra havluya sarmalamak.

Yıkama esnasında ise Ada’yı wash cloth denilen yıkama müslinleri ile yıkamayı planlıyorum. Yani aslında yumuşakça tenine sadece suyu bu müslin bezlerle gezdirmeyi planlıyorum. Bu teknikleri tabi tamamen kardeşimden gördüm 🙂 Baktım o deneyimledi ve her şey yolunda, ben de böyle denerim diye düşündüm 🙂 Aldığımız yıkama müslinlerine ulaşmak için şu linke tıklayabilirsiniz.

-VÜCUT & SAÇ VE TIRNAK BAKIMI

Ada’nın vücut bakımı için şimdilik sadece üç adet ürün bulunduruoruz. Bunlardan biri ve ilk etapta kullanmayı planladığım ürün ise Kokoso marka %100 organik hindistan cevizi yağı. Diğer bir ürünü ise kız kardeşim Paris seyahatinden getirmişti, burada da bulabileceğiniz ve çok yaygın şekilde kullanılan Mustela marka Hydra Bebe kremi ve Incia‘nın bebek yağı Ada için şimdilik bulundurduğum ürünler.

Bir aksilik olmadığı sürece, şampuan kullanmayı düşünmüyorum. Ada’yı maksimum süre sadece suyla yıkamayı düşünüyorum. o nedenle bir şampuan almadık henüz.

Pişik kremi konusu ise biraz karışık. Şimdilik bizde sadece Mustela ‘nın pişik kremi mevcut. Sanırım bunu Ada’nın cildine göre deneyip göreceğiz.

Saçlarını taramak için ise yine Kokosa marka doğal saç tarağını aldık.

Tırnak bakımı bir çok ebeveynin kabusuymuş, öyle diyorlar 🙂 O minicik ellerden o minicik tırnaklar nasıl kesilir aman yarabbi! 🙂 Tırnak bakımı için makas olarak Safety First marka tırnak makası ve The Thumble marka tırnak törpüsü aldık.

BEBEK ARABASI ve ANA KUCAĞI (ARABA KOLTUĞU)

En çok aldığım sorulardan biri de bebek arabası konusuydu. Bu konuda bir kaç kere Joker ve Opera İstanbul’a giderek, detaylıca ürünleri inceleyerek karar verdik. Mutlaka siz de gidip önce tüm ürünleri inceleyip size göre en uygunu hangisi o şekilde karar verin. Örneğin normal şartlarda biz hep Bugaboo marka Cameleon 3 serisi arabayı almak istiyorduk. Ancak Opera İstanbul ziyaretimizde gördük ki, Cameleon benim arabamın bagajına sığmıyor. Genel olarak Opeal Corsa, Renault Clio ya da Volkswagen Golf gibi arabaların bagajına Cameleon 3 serisi maalesef sığmıyor. Böyle bir niyetiniz varsa bilginiz olsun.

Sonra, Bugaboo Bee 5 modelinde karar kıldık. Hem açılıp kapanması kolay, hem daha küçük, hem konforlu hem de dayanıklı olduğu için bunu seçtik. Türkiye’de 6.250TL civarındaydı sadece bebek arabasının kendisi. Yani yanında hiç bir ekstra aparat ya da aksesuar alınmamış halinin fiyatı bu şekildeydi. O dönemde kardeşimin doğumu için İngiltere’ye gitmeye karar verdik ve araştırmalarımızın sonucunda İngiltere’den aldığımızda pound farkına rağmen çok daha ucuza geliyordu. Biz de o nedenle online olarak Natural Baby Shower sitesinden kardeşimin evine sipariş verdik ve gittiğimizde de teslim aldık. Üstelik kendimiz dilediğimiz gibi tasarımını yaptık, ekstra aparatlarını,valizini,bardaklığını ve hatta yenidoğan için olan yatağını (bassinet) bile aldık. Her şeyiyle toplamda Türkiye’den daha ucuza geldi.

Türkiye’ye taşırken de kendi valizine koyduk, havalimanında wrap yani streç filmlettik ve normalden büyük bgajların teslim edildiği (kayak malzemelerinin falan verildiği) yerden teslim ettik. Bunun için ekstra bir ücret ödemedik. Bu arada normalde valiz kısmından almaları gerekirdi, çünkü boyutu valizden büyük değil. O gün oradaki görevlinin gıcıklığı tuttu ve bizi öbür tarafa yönlendirdi. Türkiye’ye geldiğimizde ise tam 1 saat bebek arabasının gelmesini bekledik. Hatta bir ara ciddi anlamda panik olduk. Neyse ki başka bir uçağın kayak malzemeleriyle beraber geldi. Ertesi gün eve gittiğimizde pakedi açtığımızda bebek arabasının açılamadığını gördük ve kalp krizi geçirme aşamasına geldik. Darbe yediği çok açıktı. Hiç bir yerinde çizik vs yoktu ama ne yazık ki bir şekilde darbe görmüştü. Instagram’dan “Aranızda THY çalışanı olan var mı?” diye sorduğumda yüzlerce yardım mesajı aldım. Çok duygulandım ve çok mutlu oldum. Diğer yandan da Bugaboo Türkiye distribütörü olan Opera İstanbul’dan sevgili Metin Bey ile iletişime geçtik. Her iki taraf da inanılmaz yardımcı oldu ve sorunumuz kolayca çözüldü. Sizin de aklınızda olsun, en çok karşılaşılan sorun bebek arabasının önünde yer alan ayak basma yerinin darbe sonucu ters dönmesi nedeniyle bebek arabası kitleniyor ve açılmıyor. Bunu havayolu şirketi ve distrübütör ile beraber çözebilirsiniz.

Diğer bir konu ise ana kucağı yani ilk araba koltuğu konusu. Biz bu konuda çok şanslıydık çünkü tam istediğimiz modeli bir arkadaşımız kendi çocuğu artık büyüdüğü için kullanmamız için bize verdi. O nedenle bu masrafımız olmadı. Bence genel olarak bu tarz şeyler özellikle sürekli değişen araba koltukları paylaşılmalı! Etrafınızda kimde ne var önce bir sorun ve isteyin 🙂 Bunda gittiğimiz marka Cybex oldu.

TAŞINABİLİR BEBEK YATAĞI

Ada’nın varlığından haberdar olup da ilk aldığımız şeydi sanırım bu yatak. Aslında Efe’ye alırken madem indirim var ben de alayım dediğim bir ürün oldu. Aldığımda aylardan Eylül’dü 🙂 Instagram’da sıkça karşıma çıkan ve bebekler için çok konfrolu görünen Sleepyhead marka taşınabilir yatak, şuanda kardeşimin son kuruşuna kadar iyi ki almışım dediği yegane şey! Onun kullanışını ve Efe’nin konforunu gördükçe ben de iyi ki diyorum. Efe doğduğundan beri sadece bu yatakta yatıyor. Geceleri aralarına bu yatakla alıyorlar. Henüz daha hiç beşikte yatmadı, hatta beşiğine koyunca uyumuyor. Ada’nın huyu suyu nasıl olacak bilmiyorum ama Efe’nin bu tutumu umut vaadetti.

Sleepyhead’i Türkiye’de Opera İstanbul satıyor sadece. Biz de oradan aldık. Aslında aynı marka olmalarına rağmen Sleepyhead Avrupa’dan farklı olarak Amerika’da bir isim hakkı davası nedeniyle DockAtot markası olarak satılıyor. Yani aslında birebir aynı marka. Eğer instagramda görürseniz şaşırmayın diye söyledim. Bana Sleepyhead’in bebeği dar bir alanda aynı anne karnındaki gibi sıkıştırarak uyumasını sağlaması, kenarları yüksek olduğu için çok güvenli olması, kılıfının yıkanabilir ve değiştirilebilir olması ve oldukça hafif olması özellikleri nedeniyle çok mantıklı geldi. O nedenle içime sinerek aldığım bir ürün oldu. Bakalım Ada kız sevecek mi? 🙂

Bunun haricinde geçen gün Kito Baby tarafından bize hediye olarak gelen Lulyboobaby marka taşınabilir yataktan da bahsetmek istiyorum. Biz bunu kesinlikle arabanın bagajında taşır ve gittiğimiz her yerde kullanırız diye düşünüyoruz. Sleepyhead tamamen ev için bence. Ama Lulyboobaby bence tamamen plaj, çimenlik, toprak , beton neyse zemin hepsine uygun. Seyahat için daha mantıklı kısacası. Yıkanabilir kumaşının olması ve sırt çantası formunda olması ise en sevdiğim özelliklerinden oldu.

MÜSLİNLER & ÖNLÜK & UYKU TULUMU & NEVRESİMLER

Son 1 yılda doğum yapmış tüm annelerin en çok söylediği şey boy boy müslin bez almam gerektiğiydi. Yeni doğanlar için 60×60 ya da 70×70, dah sonrası ve kundak için 120×120 boy müslinler şarttı. Bir de tabi en küçük boy çok amaçlı müslin bezler var. Kısacası her boyundan alınması gerekiyormuş 🙂 Ama bu işin bir püf noktası var. Her müslin bez aslında bebeğinize uygun olmayabilir. Çünkü her müslin bez %100 pamuk değil maalesef. Buna iyi dikkat etmelisiniz. Dünyada müslin bezlerin 1 numaralı markası, pamukla ipeği karıştırdığı için müthiş yumuşak ve evladiyelik olan Aden & Anais marka müslinler. Türkiye2de çok pahalıya satıldığı için, yurtdışı seyahatlerinizde mutlaka almanızı önerebileceğim bir ürün olur. Ben tabi ki İngiltere’den aldım bir kaç adet.

Diğer bir yurtdışından alınabilecek müthiş yumuşak müslin markası ise Laesssig. Bu marka sadece müslin satmıyori diğer bir çok ürünü de çok kaliteli.

Türkiye’den alınabilecek en iyi müslinler ise bence Chakra’nın Little Chakra serisinde yer alan bambu & pamuk karışımı müslinler.

Ben instagramdan da desenlerine aldanıp oldukça ucuza bir kaç adet müslin almıştım. Bunlar tamamen Türkiye’de seri üretilen ürünler, bir çok hesapta aynı ürünleri görmeye başlıyorsunuz zaten. Onlardan baya mutsuzum çünkü baya sertler. Ada’yı sarmalamak için değil ancak bir örtü niyetine kullanırım diye düşünüyorum.

Önlük konusunda da yine alırken en mutlu olduğum ürün Bebamour marka büyük önlükler oldu. Bunla hem önlük hem de omuz örtüsü aslında. Üstelik kumaşları da yumuşacık. Bu tarz büyük önlükler Türkiye’de de var, bence mutlaka bir kaç tane edinilmeli, şimdi kardeşimden görüyorum da ne çok kullanıyor. Bunun haricinde ileri dönem için yine Chakra’dan Little Chakra serisinden önlük seti aldım. Ama 5-6 ay sonrası için daha rahat yıkanabilir bir modelde önlük alacağım. Bunlar şimdilik süt, tükürük, kusmuk vs için 🙂 Mama için değil yani.

Uyku tulumu konusunda şöyle komik bir şey oldu. İngiltere’de meşhur bir uyku tulumu markası var, ismi Little Green Sheep. Oldukça da pahalıya satılıyor. Ben bir gün derinlemesine araştırma yaparken gördüm ki bu marka ürünlerini Türkiye’de üretiyor 🙂 Belli ki üreticisi de elinde kalanları çok daha ucuza internetten satıyor. Ben de hem kardeşime hem de kendime yarı fiyatına buradan aldım. Benim aldığım model 6-18 ay için geçerli olan ve 1 TOG kalınlığında yani aslında yazlık diye geçen model. Bunu giydirdiğinizde bebeğin üstünü bir daha birşeyle örtmenize gerek kalmıyor ve hareket imkanı kısıtlı olduğu için hem güvenli hem de uykusuna yardımcı olduğu söyleniyor. Bakalım göreceğiz 🙂 Bir diğer yeni doğan kundak formunda uyku tulumumuz ise Ergobaby marka. Bu tamamen ana rahmi etkisi yarattığı için ilk dönemlerde kullanabileceğiniz bir ürün.

Ada’nın beşiği özel yapım olduğu için ve esas büyük yatağına ne zaman geçeceğini henüz kestiremediğim için, çok fazla nevresim alışverişi yapmadım. Zara Home indiriminden bir kaç adet lastikli çarşaf aldım o kadar. İlk 6 ay zaten Sleepyhead ile beraber beşiğin içinde uyuyacağı için sadece dekor amaçlı oldu aldığım çarşaflar da 🙂

Battaniyelerini ise, Zara Home, Chakra ve Nanu‘dan aldım. Tabi el örmesi battaniyelerim de var. Hatta Baransel’in de benim de bebeklik battaniyemiz duruyor. İkisini de kullanmak için sabırsızlanıyorum.

ADA’NIN KIYAFETLERİ

Ada’ya kıyafet alışverişi yaparken, nereden aldığımın önemi olmadan en çok dikkat ettiğim konu materyali oldu. %100 pamuk dışında hiç bir ürün almadım. Hatta bir çoğu organik pamuk oldu. Bulabilirsem bambu da tercih ettim. Ama asla polyester ya da naylon kumaştan bir şey almadım.

  • TÜRKİYE’DEN

Ada’ya Türkiye’den yaptığım alışverişlerin tamamı indirimleri kovalayarak oldu. Ta Eylül zamanı H&M ‘in efsane indiriminden onlarca şey almıştım. şuan bir çok ürün hem aynısı hem de iki katı fiyatına. Ama gün aşırı girip HM’in sayfasında ne var diye bakıyorum ve bazen çok uyguna çok güzel ürünler buluyorum. Çocuk giyimi konusunda Türkiye’de en iyilerden biri bence.

Ada’nın dolabının özellikle bu kışki indirimle beraber 6-9 ve 9-12 aylık kıyafetlerinin (yani seneye sonbahar & kış) neredeyse tamamı Zara Kids oldu. Çok beğenerek ve tam istediğim tarzda bir sürü güzel ürünü oldukça uygun fiyata aldım ve hurçladım. Önümüzdeki yılı bekliyorlar 🙂 Bebek kısmından da yeni doğan için bir kaç zıbın aldım.

Zara Home şu hamileliğimde en çok ziyaret ettiğim mağaza oldu sanırım. ev tekstili yanında bebek tekstili kısmı da çok güzel. Burada %100 pamuk çok güzel yazlık giysiler aldım. Tabi ki indirimden 🙂

Mango‘nun da bebek kısmı çok az biliniyor ve çok az mağazada var. Yine indiriminden hem yenidoğan hem de 0-3 ay arası için çok tatlı zıbınlar aldım. Bir de bir sonraki kış için bir kaç parça aldım.

Carters ya da Mothercare ise ne yazık ki bayıldığım markalar değil. Bir kaç parça dışında buralardan alışveriş yapmadım.

Bence siz de bu markaların uygulamarını telefonunuza indirin ve daimi olarak takip edin. Çok güzel ürünler yakalayacağınıza eminim!

  • YURTDIŞINDAN

Ağırlıklı olarak İngiltere’den olmak suretiyle Ada’ya gerçekten çok fazla yurtdışından alışveriş yaptık. Bunun temel nedeni ise Türkiye’de bebek kıyafeti konusunda inanılmaz limitli seçenekler olması ve her şeyin çok cart renklerde, çok desenli ve çok renkli olmasıydı. Bizse natural, nude ve soft tonları ve az desenli şeyleri seviyorduk. Kısacası ruhumuzda da bir Avustralyalı vardı. Çünkü bizce dünyadaki en güzel ama en güzel çocuk ürünleri Avustralyalı markalara ait. Hem bohem, hem garip bir şekilde kuzeyli, hem romantik… O kadar güzel harmanlamışlar ki! Biz hem genel olarak odamızın tarzını hem de Ada’nın giyim tarzını ilham aldığımız Avustralyalı markalardan edindik. Buarada bizce dünyada genel olarak hem dekorasyon hem de giyim konusunda bir sıralama yapacak olsak 1. Avustralya 2. İskandinavya 3.İngiltere 4. Polonya (şaşırmayın ama evet) 5. Amerika şeklinde sıralardık. O nedenle elimizden geldiğince yurtdışındaki indirimleri de kovalayarak oradan alışveriş yaptık.

En favori markalarımız ise; Newbie, Jamie Kay, Oakie.baby, Spear Mint Baby, Yoli and Otis, Rylee + Cru, Hubble and Duke, John Lewis, Mamas & Papas, Jojomama, Piyama.Co, Marks & Spencer diye sıralayabiliriz.

Tüm bunların yanında, Ada çok kısmetliydi çünkü etrafımızdan çok fazla eşya veren oldu. Arkadaşlarımızdan ve kuzenlerimizden de çok güzel kıyafetler geldi. O nedenle çok da fazla bir şey almamıza gerek kalmadı aslında. Ama insan özenmiyor da değil, hele ki ilk çocuk heyecanını yaşıyorsanız çok normal. O nedenle bütçenize göre, gönlünüzden geçen bir şey varsa mutlaka yapın. Bu size kendinizi inanın çok iyi hissettirecek!

ADA’NIN VİTAMİNLERİ – GAZ DAMLALARI & ATEŞ ÖLÇER

İhtiyaç olup olmayacağını bilmiyorum ve umarım da olmaz. Ama hazır Amerika’ya giden var deyip de tavsiye üzerine söylediğim bir kaç ürünü sizinle paylaşmak istedim. Mommy’s Bliss Gripe Water özellikle gaz sancısı için önerilen bir damlaydı. Aynı şekilde Little Remedies Gas Relief Drops da gaz sancısı için önerilmişti. Nordic Naturals’ın Baby’s DHA ismindeki Omega 3 vitamin damlası da yine çok tavsiye edilmişti.

Daha önce İngiltere’den 3 aydan sonra başlanabilecek Baby Ddrops marka D vitamini ve bir de içeriğinin Türkiye’den farklı olduğu söylendiği için Calpol sugar free ateş düşürücü şurubunu almıştım.

Tüm bunları elbette vakti geldiğinde doktoruna sorarak kullanacağım. Ama umarım kullanmama hiç gerek kalmaz 🙂

Ateş ölçer ise bebeğinizin 1. günü itibariyle evinizde olması gereken ürünlerden biri. Biz yine tavsiye üzerine Braun marka Thermo Scan 7 IRT 6520 model kulaktan ateş ölçerini aldık. Doktorların tavsiyesi alından değil kulaktan ölçer olduğu için onu seçtik. Bir yandan da yenidoğan bir bebekten ergen bir çocuk olana kadar evladiyelik kullanabileceğiniz bir ürün.

Umarım bu yazdıklarım bir gün birilerinin işine yarar 🙂

Sevgiler

Özüm

 

 

 

 

 

 

HAMİLELİK

HAMİLELİKTE KULLANDIĞIM ÜRÜNLER

Sizlerden gelen sorular doğrultusunda hazırladığım bu yazı serisinde ilk olarak şuan hamile olan ve hazırlık aşamasında olan anne adaylarının işine yaraması için bu yazıyı yazmaya karar verdim.

Her şeyin başında, her hamilelik kendine özeldir diye düşünüyorum, bende işe yarayan bir başkasında işe yaramayabilir. O nedenle bunlar mutlak doğrular değil (öyle bir şey bence yok), sadece sizlerden gelen sorulara toplu yanıt verebilmek adına yazdığım naçizane yazılardır. Belki fikir verir ya da birine bir şekilde faydası dokunur. Hepimiz deneyerek öğreniyoruz bize neyin iyi geleceğini. O nedenle siz de deneyin ve iyi geleni bulana dek her alternatife açık olun derim. 🙂

VİTAMİN KONUSU

Kız kardeşim benden önce hamile kalınca, bazı kullandığım ürünleri onun vasıtasıyla tanıdım. Bunlardan biri de vitaminlerimdi. Doktorum belirli bir haftaya geldikten sonra bana vitamin kullanmamı söylediğinde ben de ona elimde bulunan, kardeşimin londra2dan getirdiği Pregnacare marka hamile vitaminlerini gösterdim. Doktorum da içeriğini uygun buldu ve bunu kullanabileceğimi söyledi. O nedenle ben, bir çok insanın kullandığı Elevit marka multivitamin yerine Pregnacare marka vitamin kullanmış oldum. Ben İngiltere’ye gidip geldikçe stokladım ama öğrendim ki Türkiye’deki eczaneler de artık getiriyormuş. Dilerseniz sorabilirsiniz. Fiyatı da kutu başına 95TL imiş, tabi İngiletere’den daha pahalı azıcık.

1 Kutunun içerisinden 4 haftalık, içerisinde folik asitten demire kadar her şeyin belirli dozajlarda bulunduğu multivitaminler ve 4 haftalık Omega 3 tabletleri çıkıyor. Yani ortalamada 1 kutu 1 aylık gibi diyebiliriz. Bunlar satılırken 3 kutu birlikte satılıyor ve daimi olarak 3 al 2 öde kampanyası bulunuyor. Tüm Boots mağazalarında var. 3’lü kutu fiyatı 30 Pound civarında. Yani siz toplamda 9 kutu alırsanız tüm hamileliğinizi kurtarır (30×3=90Pound).

Hamileliğimiz 7. ayı itibariyle ise, daha etkili bir Omega 3 takviyesi almak istediğim için Neptune marka Krill Yağı Hapı içmeye başladım. Ama bunu kürler halinde uyguladım. Yani 2 hafta multivitamin + Krill Yağı hapı alırken bir sonraki 2 hafta multivitamin + Omega 3 aldım. Tamamen kendi okuduklarımdan ve keyfiyetimden yaptım bunu. Siz doktorunuza danışmadan sakın vitamin kullanmayın 🙂

Vitaminleri yemekle beraber tüketmek önemli, çünkü emilimini kolaylıştırıyor. Aralarda hamilelik nedeniyle unutkanlığınız artabilir ve o gün vitamin içmeyi unutmuş olabilirsiniz 🙂 Bana oldu şahsen. Sakın paniklemeyin! Çünkü bu hamilelikte bir şart değil, siz ekstradan bir güzellik yapıyorsunuz bedeninize, öyle düşünün. O nedenle üzülmeyin! Ama aksatmamaya da çalışın tabi 🙂

ÇATLAKLARI ÖNLEMEK İÇİN NE KULLANIYORUM & NELER YAPIYORUM?

Alman kadınlarının cilt konusunda genetiği oldukça iyidir, kuzey kadınları kadar olmasa da hem bitkiseli severler hem vücutlarına iyi bakarlar hem de gerçekten güzel bir genleri vardır. O nedenle bir Alman kadını bir ürünü tavsiye ediyorsa dikkate alın 🙂 Kız kardeşimin Avusturyalı yeni doğum yapmış, müthiş güzel ve taş gibi olan bir arkadaşının tavsiyesiyle tanıştık Weleda markası ile. Weleda aslen bir Alman markası, bu kız da tavsiye ettiğine göre vardır bir bildiği dedik 🙂 Viyana’ya gidip gelen arkadaşlarımıza aldırdık. Her trimester’da 1 şişe bitirdim diyebilirim. Bu yağı sadece göbeğime sürüyorum. Diğer bütün vücuduma ise hindistan cevizi yağı sürüyorum.

Çatlak konusu da aşırı kişisel bir konu. Gen faktörü var bir kere. Bunun yanı sıra vücudunuzu hem içten hem dışarıdan nemlendirmelisiniz ki en önemlisi bol su içmek. Ama ne yaparsanız yapın genetiğiniz müsaitse çatlayabilirsiniz. Benim vücudum çatlamaya çok müsait ki hali hazırda çatlaklarım vardı. O nedenle ekstra özen göstermek zorunda kaldım.

Her sabah ve akşam karnımı bolca Weleda Mama ile yağladım. Günde 3-3,5 Litre kadar su içtim. Hindistan cevizi yağı ile de destekledim. Şuanda hiçbir sıkıntım yok, doğum sonrası da bu rutine karnım eski formuna dönene kadar devam etmeliyim ki riski azaltayım. Sakın doğum anı itibariyle bırakmayın bu rutini. Esas ondan sonrası önemli. Karnınız şekillenirken ona yardım etmiş oluyorsunuz.

Çatlak konusunda en çok göz ardı edilen kısım ise göğüsler. Mutlaka ama mutlaka göğüslerinizi de yağlayın. onların da çatlama riski çok yüksek. Biz elimizden geleni yapalım da, sonra pişman olmayalım. 

Buradan “Ben birşey kullanmadım yeaa bence çok gereksiz hiç de çatlağım olmadı” diyen genetik yönden şanslı olduğu halde kendini bilmeyenlere sesleniyorum 🙂 Herkes sizin kadar şanslı değil! O yüzden diğer hamilelere bunları söyleyip onları darlamayın 🙂

HAMİLELİKTE GİYİM

Hamileliği benim gibi sonbahar ve kışa denk gelenler için giyinmek yaz hamilelerine göre bır tık daha zor gibi gelebilir. Çünkü zaten ülkemizde ne yazık ki hamile giyimi o kadar kısıtlı ki… Olan ürünlerin de çoğu korkunç 🙂 Üstelik de anlamsız derecede pahalı!

İlk hamile kaldığımda, önce göğüslerim büyüdü ve ilk fark oradan geldi. Ardından karın bölgemde bir genişleme oldu. Bu cm’lik bir genişleme bile olsa giydiğiniz pantolonlar kısa bir süre sonra olmuyor. İlk aldığım şey LCW marka ince bir siyah tayttı. Her yerde aramış ama bir tek orada bulabilmiştim. Hem çok ucuzdu hem de o an hayat kurtarıcısıydı. Çok da uzun bir süre giydim ancak yıkandıkça iyice inceldi ve biraz transparana dönüştü 🙂 O nedenle yeni bir siyah tayt arayışım başladı. Zaten siyah tayt bir süre sonra milli formanız haline dönüşüyor 🙂

Derken kış sezonu vitrinlerde yerini aldı ve H&M‘in hamile koleksiyonunu keşfettim. Oradan güzel bir skinny hamile kotu aldım. Onu da epey giydim ama bir süre sonra sıkmaya başladı. Tam arayışa geçmiştim ki ZARA ve MANGO hamile koleksiyonlarını tanıttılar. Siyah tayt bulundu 🙂 Bir yandan da kendi kazaklarımı çok rahat giymeye devam ettim. Baktım ki hala small beden giyiyorum, özgürce kazak alışverişine devam ettim ve bu kış ne aldıysam seneye de giyerim diye düşündüm.

Kısacası bedenim üst giyimde hala 36/small olduğu için ben çok bir zorluk yaşamadım. Zaten bir süre sonra, geçen yıl doğum yapmış çok yakın bir kız arkadaşımdan da GeBe marka güzel bir kot ve kışlık siyah tayt geldi. Paylaşmak önemli 🙂

En kritik nokta ise geceliklerdi bence. Londra’dan Primark’tan aldığım önü komple düğmeli gömlek model 4 adet geceliği, çevire çevire giydim. İnanılmaz rahat ettim. Size de tavsiyem bu model gecelikler bulundurmanız. Geceliklerin ikisini small ikisini medium almıştım. Sonlara yaklaştıkça smallar biraz dar gelmeye başladı göbekten, mediumlarla daha rahat yatabildim.

ASOS‘ta çok güzel hamile kıyafetleri var. Özellikle gece elbisesi, babyshower kıyafeti gibi elbiseler bakıyorsanız ASOS’a mutlaka bakın. Türkiye’ye kargo gönderimi var.

Spor taytı konusunda karnım iyice çıkınca zorlanmaya başladım. Her yerde aradım ama hamileler için spor taytları yine çok kısıtlı ve çok pahalıydı. O nedenle 1 adet uygun fiyatlı bulduğum LCW marka spor taytını sürekli yıkayarak her hafta giydim.

Naçizane yorumum; bence kadın kendini nasıl iyi ve güzel hissediyorsa hamilelik döneminde de bu şekilde devam etmeli. Bana Baransel bir keresinde mutsuz olduğumu görüp, hafif de kızarak şöyle demişti “Özücüm kendini en çok iyi hissetmen gereken dönemde paraya kıymayıp kendine birşey almıyorsun. Hamile kıyafetlerini beğenmiyorsan git normal beğendiğin bir kıyafetin Medium bedenini al mesela.” demişti. Sonra düşündüm, çok haklıydı. Nasıl olsa 9 aylık bir süreç ve kısa vadede bir daha yaşanmayacak gibi düşünüp hamileyken kadınlar kendine bakmaya ya da yatırım yapmaya ara veriyorlar. Bu doğru değil. Elinizden geldiğince, canınızın istediği gibi süslenin 🙂

İÇ ÇAMAŞIRI ÖNERİLERİ

İç çamaşırı konusu epey önemli. İlk değişen yer göğüsleriniz olacağı için bir süre sonra zaten otomatik olarak kendi sütyenleriniz size olmayacak. O nedenle ya sürekli bedenini büyüterek normal sütyenlerden almaya devam edebilirsiniz ya da benim yaptığım gibi en baştan emzirme sütyeni alarak rahat edebilirsiniz. 17.-18. hafta itibariyle kendi sütyenlerim kesinlikle olmadığı için emzirme sütyenine geçiş yaptım. Yine kardeşim sağolsun Amazon.UK den aldığımız Amourri marka sütyenlerden aldık, hem çok rahatlar hem de genişletebildiğiniz için yeniden almanıza gerek kalmıyor.

Türkiye’deki en iy alternatiflerin de yine H&M hamile kısmında olduğunu söylüyorlar. Aklınızda olsun!

Diğer bir keşfim ise, Uniqlo markasının iç çamaşırları. %100 pamuk ve tam göbek altında oyukla beraber bittiği için varlığı yokluğu bir 🙂 Çok rahatlar, kesinlikle tavsiye ederim! Türkiye’de yok ne yazık ki, ama Avrupa ve Amerika’ya giden gelen olursa aldırabilirsiniz.

HAMİLE YASTIĞI & PİLATES TOPU

Başlarda hiç ihtiyacım olmadı, ama karnım büyüdükçe, özellikle 7. ay sonrasında ihtiyaç hissettim diyebilirim. Bana Baransel’in kuzeni kendi hamile yastığını vermişti. O nedenle almadım. Ama alsaydım da Babyjem marka hamile ve emzirme yastığını alırdım, kullananlar pek memnun.

Diğer bir konu ise, 6. aydan sonra evde bir pilates topu bulundurma konusu. bunu hem doktorlar tavsiye ediyor hem de benim spor hocalarım tavsiye etti. Günde 1 defa 50 kere üzerinde zıplayarak kaslarımı güçlendirmeye çalışıyorum. Onun haricinde doğum yaklaştıkça ve hatta doğum sancılarınız başladığında evde en rahat oturabileceğiniz şey pilates topu olacak diyorlar 🙂 Göreceğiz!

EVDEKİ TEMİZLİK MALZEMELERİNDE DEĞİŞİKLİK

Aslında yavaş yavaş hamilelik öncesinde de organik ve bitkisel temizlik ürünlerine geçmeye başlamıştım. Ancak hamilelikle ve özellikle hamilelkite ortaya çıkan alerjimle beraber mecburi bir geçiş oldu. Bu anlamda kullandığım markalar; Seventh Generation (özellikle çok amaçlı temizlik spreyi), U Green Clean (sıvı sabun), Mom’s Green (bebek kıyafetleri ve yetişkin için çamaşır deterjanları) ve yerler için sirke ve arap sabunu kullanıyoruz. Diğer bir yandan da ev tozu akarına karşı her 15 günde bir evde yatak ve koltuklar makine ile çekiliyor ve üzerlerine Simya Evinin tekstil spreyi sıkılıyor.

Bir süre sonra kendi deterjanımızı yapma fikrimiz de var elbette. Tarif vermek isteyen olursa mailime beklerim 🙂

DOĞUMDAN ÖNCE KULLANILACAK ÜRÜNLER

Doğumdan kısa bir süre önce doğuma hazırlık için yapılması tavsiye edilen şeyler var. Bunlardan biri ise 34. hafta itibariyle yapılabilecek genital bölge masajı. Amaç buradaki kasları hareketlendirmek ve bölgeyi yumuşatarak doğuma hazırlamak. Bunun için kullanacağınız yağın özellikle bu iş için üretilmiş olmasına dikkat edin çünkü genital bölgeye her yağ sürülmez. Bende yine Weleda‘nın bu masaj yağı var ve kısa bir süre sonra bu olaya başlayacağım gibi duruyor 🙂  Önerilen, haftada 1-2 defa 10 dakika boyunca yapmak.

Diğer bir tavsiye ise 37. hafta itibariyle ahududu yaprağı çayı (raspberry leaf tea) içmek 🙂 İngiltere’de doğum kontrolüne gittiğinde ebeleri kardeşime bu çayı içmelisin diyerek vermişti. Kimi bünyede işe yarıyor demek ki, onlar da doğuma yardımcı olsun diye veriyorlarmış.

Doğum sonrası göğüslerinizde yara ya da mastit olmaması, kolostrum denilen ve sütten önce gelen o mucizevi antibiyotiğin gelmesini sağlamak için 37. hafta itibariyle göğüslerinize masaj yapmaya başlamanız gerekiyor. Bunu ister duşta suyla beraber, ister yağlanırken yapın. Bir yandan da göğüs ucu kreminizi sürmeye ve gümüş kapaklarınızı da takmaya başlayabilirsiniz. Göğüs ucu kremi olarak bende Incia ve Lansinoh marka kremler var. Earth Mama‘yı çok metheden oldu ama ben bunlardan memnun kalmazsam alırım diye düşündüm. Çünkü mesela Earth Mama kızkardeşimde işe yaramadı. Yine çok kişisel bir durum. Deneyerek göreceğiz. Gümüş kapak olarak ise bende Silver Mom ve Silver Nurse isminde iki Türk markasına ait gümüş kapaklar mevcut. İkisi de hediye gelmişti 🙂 Ama deneme fırsatım olacağı için mutluyum.

Kız kardeşim bu dediklerimi aynen uyguladı ve ne yarası ne de mastit problemi hiç olmadı. Bilmiyorum bunların bir faydası olmuş mudur yoksa şans mı 🙂 Ama denemekten ne çıkar?

Eğer sizin de önerileriniz olursa lütfen bu postun altına yorum olarak bırakın ya da ne zaman isterseniz bana kucukmartha@outlook.com dan veya instagram hesabım üzerinden ulaşın 🙂

Sevgiler

Özüm

HAMİLELİK

BİZ HAMİLEYİZ; YE, SEV, ŞÜKRET! (2. TRİMESTER)

Kız kardeşim ile aramızda tam olarak 12 hafta var ve o benden önde olduğu için, bir sonraki trimesterda beni neler bekliyor aşağı yukarı biliyordum. İlk trimesterda yaşadığım o bulantılı dönemlerde “Asla bitmeyecekmiş gibi geliyor!” dediğimde, “Bir sabah uyanacaksın ve bitmiş olacak, adeta sihirli bir değnek değiyor ve bir anda bambaşka oluyor her şey, geçecek merak etme!” derdi. Şuanda bu satırları okuyan ve zor bir ilk trimester yaşayan tüm hamilelere ben de buradan sesleniyorum; “Geçecek, merak etme!”

Gerçekten kardeşimin dediği gibi oldu. 13. haftamı bitirdiğimde bir sabah uyandım ve tüm o bulantılar geride kalmıştı. Koku hassasiyetim bir süre daha devam etti. Ama en azından artık yemek yiyebiliyordum. Modum bir anda yükselmişti. Gündüz uykularım nerdeyse bitmişti. Hatta 1-2 hafta içerisinde enerji patlaması yaşamaya başladım. 🙂 2. Trimester denilen hamileliğin balayı kısmı benim için başlamıştı diyebiliriz.

12. HAFTA RUTİN KONTROLÜ VE BAZI TESTLER

12. hafta kontrolümüzde hem cinsiyeti öğrendik (artık minik bir kız çocuğu bekliyorduk) hem de doktorum bana “ikili tarama testi” denilen bir testten bahsetti. Genellikle hamileliğin 11.-14. haftaları arasında rutin kontrollerinizde yapılan bu genetik tarama testini, bulunduğunuz hastanede yaptırabiliyorsunuz. Basitçe “ikili tarama testi”,  anneden alınan kan üzerinden Down Sendromu başta olmak üzere karşılaşılabilecek diğer bazı hastalıklar hakkında ön bilgi veren bir test. Ultrason kontrollerinizde bir sıkıntı olmasa bile rutin olarak bu test yapılıyor diyebiliriz. Doktorum bana, ikili testin haricinde, son bir kaç yıldır yaygınlaşan, daha kapsamlı bir tarama yapan “Genetik Tarama Testleri (Fetal DNA Testi)” nden bahsetti. Eğer Genetik Tarama Testi’ni yaptırırsan ikili testi yapmamıza gerek olmayacağını belirtti. Aradaki en büyük fark ise, ikili testler sadece bir kaç belli başlı sendrom üzerinden tarama yapabiliyorken, genetik tarama testlerinin yaklaşık 80 çeşit sendrom üzerinden tarama yapabiliyor olması. İkili testler Türkiye’de yapılıyor ve sonuçlanıyorken, Genetik Testler yurtdışında farklı farklı ülkelerde değerlendiriliyor. Diğer bir yandan da ikili tarama testleri özel sağlık sigortası tarafından karşılanıyorken, bu Genetik Tarama Testleri  (bir bulgu üzerine özel olarak doktorunuz talep etmedikçe) özel sağlık sigortası tarafından karşılanmıyor. O anda olayın ne derece önemli olduğunu kavrayamadığımız, doktorum da herhangi bir tehlike/risk görmediği ve aynı zamanda Genetik Tarama testi’ni 21. haftaya kadar yaptırabileceğimi söylediği için biz sadece ikili testi yaptırdık ve çıktık.

İLK BABYMOON SEYAHATİ – FETHİYE HILLSIDE BEACH CLUB

Kanamalarım durmuş, mide bulantılarım gitmiş, enerjim tavan, ultrasonum gayet iyi, bize göre her şey yolundaydı kısacası 🙂 O nedenle kutlamaya değer bir dönemdi ve biz de ilk babymoon seyahatimiz olarak ben tam 13. haftadayken, Ekim ayının ilk haftası, Fethiye Hillside Beach Club’a bir kaçamak yaptık. İstanbul’da gri bir havadan ayrılıp inanılmaz güneşli ve masmavi bir Fethiye’ye vardık. Türkiye’de babymoon yapılacak mekanlar konusunda ayrıca bir yazı yazacağım için burada detaylıca seyahatimizden bahsetmeyeceğim. Ama tek kelime ile mükemmeldi ve herkese sonuna kadar tavsiye ederim. Bize de muhteşem geldi. Özellikle iştahım açılmışken güzelce yemek yiyebilmek ve denizle, güneşle yeniden buluşmak harika gelmişti. Yazı Bozcaada’da tatsız kapamıştık hatırlarsanız. O nedenle esas yaz kapanışı bizim için bu tatil oldu.

TEST SONUÇLARI VE KAFAMDA DELİ SORULAR

Tatilden döndükten sonra ikili test sonuçlarım geldi ve her şey yolundaydı. Bir yandan mutlu mutlu hamileliğime devam ediyordum,  yavaş yavaş hayaller kurarak minik minik alışverişler yapıyordum. O sırada da son birkaç yılda hamilelik sürecinden geçmiş tüm kız arkadaşlarıma şu Genetik Tarama Testi konusunu soruyordum. Çünkü içim bir türlü rahat değildi. Bir şeyi eksik yapıyormuşum gibi hissediyordum. 12. hafta kontrolümden sonra bir sonraki kontrolüm tam 6 hafta sonra yani 18. haftamdaydı. Tüm bu süreçte ise aslında kafamda konuyu netleştirmiştim ve bu testi yaptıracaktım. Etrafımdaki tüm arkadaşlarım da yaptırmıştı. “Artık kimse ikili test yaptırmıyor herkes sadece genetik tarama testi yaptırıyor.” diyorlardı. İçimdeki kurt beni o 6 hafta kemirdi durdu. Kesin kararlıydım yaptıracaktım.

EN ÇOK AŞERDİĞİM ŞEY

Bu sırada iştahım yerine gelmeye başlamıştı ama 40 yıl düşünsem aklıma gelmeyecek şeyleri canım çekiyordu. En ama en çok aşerdiğim şey Popcorn oldu 🙂 Şaka gibi değil mi? Hani sinema gişesine gidip popcorn alıp çıkmışlığım bile var, o derece! Kokusu beni benden alıyordu. Bir süre sonra evde de yapmaya başladık ve bir kaç akşam üst üste yiyince canım Baransel’in yüzü hemen fosurdadı. Ay ben domuz gibiydim 🙂 Kısa bir süre sonra bu çılgınlığı kestik tabi 🙂

LONDRA’YA ZİYARET (ADA’NIN İLK YURTDIŞI YOLCULUĞU)

17. haftaya geldiğimizde kız kardeşimi ziyarete Londra’ya gittik. Çünkü bu onu doğumdam önce son görüşüm olacaktı. O nedenle 29 Ekim tatilini de bahane edip atladık Londra’ya gittik. O zamanlar siz daha hamile olduğumu bilmiyorsunuz 🙂 Ama artık her şey yolunda ya, güzel bir fotoğrafla sizinle bu mutluluğumuzu paylaşırız diye yanımıza Ada’nın son ultrason resmini de aldık. Nitekim Londra’da çektiğimiz bu tatlı fotoğrafla hamile olduğumuzu 18. haftada sizinle paylaştık. Yeniden herkese çok ama çok teşekkür ederiz güzel dilekleri için 🙂

SOSYAL MEDYA ÇILGINLIĞI ve ARKADAŞ TEMİZLİĞİ

Hamile olduğumu açıkladığım andan itibaren doğal olarak o heyecan ve mutlulukla hatta dünyaya haykırma hissiyatı ile hamileliğimle ilgili paylaşımlar yapmaya da başladım. Çünkü bu hayatımın bir parçası hatta o sırada hayatımın hem fiziki hem mental tam olarak ta kendisiydi. Yediğim yemekten, gittiğim mekana kadar bir şekilde bununla ilişkileniyordu, ilişkilenmek zorundaydı. Bu durumun doğası buydu. Daha ilk haftada bir grup takipçim bana “Seni hamilelik paylaşımları yaptığın için takip etmiyorum, seyahat için ediyorum artık gezemezsin de.” şeklinde mesajlar atıp profilimi terk etti 🙂 Bir kaç mesajdan sonra sinirlendim ve şunu düşündüm; insanları biz bu hale getirdik. Bloggerlık denilen şey kişisel bir günlük iken, şuanda herkes Google görevi görüyor.Takipçi dediğin kişiler de sana bir hizmet veren kurummuşsun gibi davranıyor. Çünkü her detayı yazarak, her şeyi paylaşarak, insanların hayatını, planlarını, seyahatlerini kolaylaştırarak onları biz bu hale getirdik. Onlar da küstahça sana bu mesajı atabiliyorlar. Dünyanın en güzel duygularından birini yaşarken, seni tebrik etmek yerine, ağznı yaya yaya sana hesap sormaya çalışıyorlar. Neyse ki bir kaç sert tepkimden sonra bu mesajlar kesildi. Geriye kalan sağlar bizimdir şeklinde devam ediyoruz 🙂 Bu arada benzer tepkiyi bir kaç yakın arkadaşımdan da gördüm. Çok paylaşıyorsun diyorlardı… Ben dönüp dönüp bakıyordum ama çok paylaştığımı düşünmüyordum. Ayrıca paylaşıyorsam da sanane? Sen arkadaşım olarak benim o kınadığın anne-bebek bloggerlarından olmamdan korkarken, henüz yeni takip etmeye başladığım bir kaç yeni doğum yapmış anne-bebek blogerını benden önce takip edip tüm bebek fotoğraflarını beğeniyormuşsun meğer?

İnsanlar çok garip… Annem hep derdi, bir düğünde bir de doğumda insan hayatını bir elekten geçirir, geriye kalanlarla ömürlük olur. Sanırım biz daha doğuma gelmeden bu elemeleri yaşadık 🙂 Çünkü herkes kötü gününde yanında olabilir ama iyi gününde senin kadar sevinip içtenlikle mutlu olacak insan bulmak zor. Bulursanız bırakmayın onlar çok kıymetli 🙂

HAMİLE YOGASI VE YÜRÜYÜŞLER

Londra’dan dönünce hayatıma bu süreçte kattığım en iyi şeylerden biri olan Yoga’ya başladım. Önce internette biraz araştırma yaptım ve Yoga Şala’da hamile yogası dersleri olduğunu gördüm. Hemen aradım ancak bir sonraki dersin son ders olduğunu ve artık hamile yogası sınıfı olmayacağını söylediler. Yıkılmıştım… Ama yine de 1 ders 1 derstir diyerek ertesi gün o derse katıldım. İyi ki de katılmışım! Çünkü o gün yumuşacık sesiyle sonrasında hayatımızda çok özel bir yere sahip olacak Pınar’la (Pınar Ulukaya) tanıştım. Dersten o kadar etkilendim ki, çıkışta hemen yanına gidip özel ders verip veremeyeceğini sordum. Bir şekilde enerjimiz tuttu ve o da kabul etti.

Londra dönüşü de hemen ilk derse başlamış olduk. Yani 4. ayımda spora yeniden başlamış oldum. Bu sürece kadar da sık sık yürüyüş yaptım. Yürüyüşü 12. hafta itibariyle neredeyse her gün yapmaya çalıştım. Çok da faydasını gördüm, o nedenle mutlaka herkese yürüyüşü tavsiye ederim. Bir kitapta okumuştum, “Hava ne kadar soğuk olursa olsun her gün açık havada yapacağınız yarım saatlik bir yürüyüş bebeğinize ve size inanılmaz iyi gelecek” yazıyordu. Çok doğru… Ne zaman açık havada yürüyüş yapsam hep çok iyi hissettim.

18. HAFTA KONTROLÜ – DETAYLI ULTRASON VE GENETİK TARAMA TESTİ

O 6 hafta bize ızdırap gibi geldi. Çünkü ultrasonda bir kere o miniği görmeye alıştığında resmen özlemeye başlıyorsun. Baransel’le bildiğiniz gün saydık. O gün geldiğinde de koşa koşa hastaneye gittik. 18. Hafta kontrolümde detaylı ultrason taramasına girdim ve doktorum bebeğin gelişiminin 1 hafta geriden geldiğini ve kafa tası ölçüsünün de olması gerekenden bir 10 gün kadar geriden geldiğini, bunun şuanda normal sınırlar içerisinde olduğunu, minyon bir bebek olduğunu ancak herhangi bir sıkıntı gözlemlemediğini söyledi. Zaten ikili test sonucum da temizdi. O nedenle mutlu mesut hayatımıza devam edebilirdik.

O gün doktora bu Genetik Tarama Testi’ni yaptırmak istediğimi söyledim. O da istiyorsan yaptırabilirsin tabi dedi. Bu konuda arkadaşlarımdan duyduğum kadarıyla bir kaç tane farklı laboratuvar var ve her biri kanınızı farklı bir ülkeye gönderip inceletiyor. Bunlardan en meşhurlarından biri olan Nifty tarama testi hem 80’e yakın sendromu inceliyor hem de fiyat açısından gittiğim hastane ile anlaşması olduğu için nispeten daha uygundu (2.500TL civarı). Tek kötü yanı 3 hafta gibi uzun bir sürede sonuçların elinize geçiyor olması. Çünkü inceleme için Hong Kong’a gidiyormuş. (Bu detayı yaptırırken bilmiyordum, biz Türkiye’de yapılıyor sanıyorduk.)  Hastanede kanımı verdim ve 3 hafta sonra çıkacak (ve nasıl olsa temiz olacak!) sonuçları beklemek üzere hayatımıza geri döndük.

21. HAFTA – GENETİK TARAMA TESTİ SONUCU VE SONRASINDAKİ KAYBOLMUŞLUK

Sabah kalktığımda ertesi gün Seyşeller’e uçağımız olduğu için bavul hazırlıklarına başlamıştım. Bu sırada tam olarak 21 haftalık hamileydim. O anı hiç unutmuyorum. Telefonuma önce mail olarak düşen “laboratuvar sonuçlarınız çıktı” mesajını gördüm. Telefonumdan açmayı denedim ama hata verip durdu. Oflayarak yatağa oturdum ve bilgisayarımı açtım. O sırada sonucu daha görmeden Baransel’e de atmıştım zaten maili… Bir şekilde bilgisayardan girdiğimde sonuçlar şak diye karşıma çıktı. “Trisomy 20 Yüksek Risk – Genetik uzamanına danışın” Trisomy 20… Trisomy 20 de ne?! Hemen googleladım, Türkçe neredeyse hiç bir kaynağa ulaşamadım. İngilizce metinleri okurken bir anda hıçkırarak ağlamaya başladım. O sırada Baransel beni aradı. O da görmüş ve anlam veremiş ne olduğuna. Ben ağlamaktan konuşamıyordum… O gün zaten normalde seyahat öncesi doktor kontrolüm vardı. Ama kontrol saatini beklememize gerek var mıydı? Ölüyordum… Biraz sakinledikten sonra doktorumu aradım. Sonuçlar onun da ekranına düştüğü için zaten hemen anladı ve sanki o da telefonumu bekliyormuşçasına “Özümcüm Merhaba” diyen naif sesiyle telefonu açtı. Telefonda kısaca bu tarama testlerinin pozitif yanlışık verme ihtimalinin çok yüksek olduğunu, o nedenle panik yapmamam gerektiğini ama her şekilde %100 emin olmak için amniyosentez yapılması gerektiğini ve hemen hastaneye gelmemi söyledi. O sırada Baransel koşarak beni evden almaya geliyordu. Onu beklerken çılgınlar gibi raporu onaylayan ve altına imza atan Türk Genetik Uzmanı’na ulaşmaya çalışıyordum. Bu sırada hangi doktorlar ya da laboratuvar görevlisiyle konuştuysam bana “Trisomy 20 mi? Emin misin?” diyorlardı. Neticede benim raporumun son onayını atan ilgili Genetik Uzmanına (Ankara’da) ulaştım. Ben sürekli ağladığım için karşımdaki kadın uzman da çok üzüldü. Ama bana ısrarla “Ben senin 21 haftalık hamile olduğunu bilmiyordum, Trisomy 20 olsaydı bebek bu kadar uzun yaşayamazdı, ilk 3 ayda giderdi, bu testte pozitif yanlışlık var bence!” dedi. “Pozitif yanlışlıktan kastınız ne?” dediğimde ise “Mesela materyal bulaşmış olabilir” dedi. İçime su mu serpmeye çalışıyordu bilmiyorum, ama çok rahat konuştu benimle telefonda. Azıcık sakinledim ama asla tatmin olmuyordum. O sırada Ankara’daki laboratuvardan beni başka bir genetik uzmanı doktor aradı. Trisomy 20 denilen sendromun milyonda 1 görüleceğini, Türkiye’de kayıtlı bir örneğinin bulunmadığını ve gerçekten olsaydı ilk 3 ayda bebeği çoktan kaybetmiş olacağımı söyledi. Adamcağız da çok üzülmüştü belliki halime… Beni sakinleştirmeye çalışıyordu. Ona dedim ki “Ben tatmin olmuyorum, benim kanıta ihtiyacım var, ben bu testi yeniden yaptırmak istiyorum ama en kısa sürede nasıl elde edebilirim sonucunu?” O da bana ” Amerika’ya giden bir test var ismi Verifi, bugün gelip evden kanını alırlar, en geç 1 haftaya çıkar sonucu.” dedi. Tamam dedim. 1 Hafta hala o sırada katlanabileceğim bir zaman gibi geliyordu. Bir yandan da amniyosentezden korkuyordum. Kafam allak bullak olmuştu. Baransel’e ulaşamadım… O anda hızlıca kendim Anne olarak karar verdim ve bu testi yaptırmak istiyorum dedim. Eve gelen bir hemşire hemen kanımı aldı ve acil kargo ile Amerika’ya kanım gönderildi.Verifi laboratuvarında benimle ilgilenen genetik uzmanı da beni rahatlatıcı şekilde konuştu ve testi özel olarak takip edeceğini belirtti. Buarada Verifi denen test piyasanın en pahalılarından biri. Sürati ve fiyatı doğru orantılı diyebiliriz (3.500TL) , ama o sırada para falan gözüm görmedi, sorgulamadım bile…

Hastaneye gittik ve hemen bizi içeri aldılar. Doktorum da benim kadar şaşkındı ama tabi ki soğukkanlıydı. O elindeki verilere göre bebeğin sağlıklı olduğuna inanıyordu ama her şekilde mutlaka amniyosentez yapmamız gerek diyordu. Çünkü bu tarama testlerinin hiçbiri tıbben tanı yerine geçmiyordu. Onlar sadece birer ön veriydi. Esas tanıyı koyan amniyosentezdi. O bana bunları anlatırken aslında iş işten geçmişti çünkü ben kendi kararımla başka bir test daha çoktan yaptırmıştım. Bunu doktoruma söylediğimde o da biraz 2. bir testi gereksiz hatta boşuna masraf olarak gördü. Çünkü ona göre (ki çok haklıydı) sonuç bu testte temiz çıkarsa içimiz rahat edecek miydi? Amniyosentez gibi kesin bir çözüm varken bu bize sadece 2. kez bekleme süreci ekleyecekti. Neticede doktorum benim biraz psikolojimi de anladı ve seyahati kesinlikle iptal etmememizi, madem yeni bir test yaptırdık ve sonucu seyahat dönüşüne kadar çıkmış olacak o halde onun da sonucu gelince amniyosentez yapabileceğimizi söyledi. Çünkü zaten o gün amniyosentez yaparsa ertesi gün uçağa binemeyecektim. Seyahati iptal etmeyi defalarca önerdik. Ama doktorum ısrarla bu seyahatin bize iyi geleceğini ve 1 haftanın çok büyük bir kayıp olmadığını söyledi. Peki dedik…

Doktorum o gün bu konunun genetik uzmanı tarafından ayrıca değerlendirilmesi gerektiğini, o nedenle çok güvendiği bir genetik uzmanı olan Prof. Dr. Yasemin Alanay‘la da seyahate çıkmadan mutlaka beni görüştüreceğini ve bu Trismoy 20 nedir onu bana anlatmasını rica edeceğini söyledi.

O gece eve gidip saatlerce ağladım. Bir yandan ütü yapıyordum… Bavul hazırlamaya çalışıyordum… O sırada sakinleşemediğim için doktoruma mesaj attım “Sakinleşmek için papatya çayı içebilir miyim?” Bunun üzerine doktorum hemen beni aradı. “Özümcüm senin sakinleşmeye ihtiyacın yok, bebeğin sağlıklı ama benim sadece tıbben bunu kanıtlamaya ihtiyacım var, tamam mı?” dedi yine tüm naifliği ile… O an bir kaç bardak papatya çayı içmiş kadar oldum. Doktorunuzun sizin psikolojinizden anlaması ve sizinle o şekilde konuşabilmesi kadar önemli ve güzel birşey yok. Yeniden iyi ki diyorum! Doğru ellere emanetiz…

Ertesi gün uçağımız akşam saatindeydi. Baransel ruhunu ve kalbini benimle bırakıp yarım gün işe gitti. Bense telefonun ucunda Yasemin Hanım arasın diye bekliyordum. Öğle saatiydi ve ben duşa girmiştim. Bir anda duşakabinin arkasından telefonun ışığının yanıp söndüğünü gördüm. Hemen suyu kapatıp dışarı fırladım ve telefonu açtım. Yasemin Hanım bana kısaca tüm kromozom bozukluklarının iki şekilde olabileceğini, bir tam bir de mozaik kromozom bozuklukları olduğunu, eğer Trsimoy 20’nin tam hali olsaydı o zaman gerçekten bebeğin bu kadar süre yaşayamayacağını ama mozaik bir yapı varsa bunun ultrasonla anlaşılmasının mümkün olmadığını ve amniyosentez hatta kordonsentez yaptırmam gerektiğini bana anlattı. Kısacası mozaik bir yapıdan şüpheleniyorlardı. Mozaik Trisomy 20… Hayatımıza giren terim gittikçe değişik bir hal alıyordu…

Tüm o endişelerle, korkularla, yıkılmışlıkla ve hiçlik arasında bir yerde, Baransel’le birbirimize sarılıp, bizi uzaklara götürecek o uçağa bindik.

SEYŞELLER SEYAHATİ – KAMERA ARKASI

Elimde o son ultrason fotoğrafı, İstanbul’dan Doha’ya kadar ara ara göz yaşı döküp ara ara “Bebeğim sağlıklı ve benimle güvende” diye içimden geçirdim. İçime sanki biri bir ateş topu attı ve gitti. Ne yapsam sönmüyordu. Uzaklaşmak ve güneşi görmek iyi gelmişti yalan değil. Ama her saniye aklımızdaydı… Sadece günü geçirmeye ve zamanın hızlı akmasını sağlamaya çalışıyorduk… Gördüğünüz karelerin kamera arkasında içi yanan bir çift vardı aslında… Önümde dünyanın en güzel plajlarından biri, adeta cennetteyim, ama o koca okyanus bile içimdeki yangını söndüremiyordu. Sanırım daha bebeğimi kucağıma almadan “anne” olmuştum.

İKİNCİ TESTİN SONUCU; HAYALKIRIKLIĞI

Seyşeller’den döndüğümüz günün ertesi sabahı, gitmeden yaptırmış olduğumuz ve Amerika’ya gönderilen o tarama testinin sonucu geldi. Sonuç tam olarak ilk testle aynıydı; Trisomy 20 – Yüksek Risk! İşte esas en dipten yıkılışı o zaman yaşadık. Azıcık bile olsa o testin farklı çıkması bizim için bir rahatlama yaratacaktı. Ona inanıyorduk, ona tutunuyorduk. Ama aynısı… Nasıl olabilirdi?

22. HAFTA – “ANNE BEN İYİYİM” SİNYALLERİ &

AMNİYOSENTEZ ve KORDONSENTEZ İŞLEMLERİ

Doktorum amniyosentez yaptırmak istiyorsam o gün hastaneye gelebileceğimi söyledi. Artık 1 gün daha birşey için beklemek istemiyordum. 22 haftalık hamileydim ve en kötü senaryoyu düşündükçe kafayı yememek için kendimi zor tutuyordum. Hastaneye gittik… Randevusuz, apar topar gittiğimiz için bizden önceki hastanın çıkmasını bekliyorduk. Durmadan ağlıyordum…

Bekleme alanındayken birara Baransel sigaraya çıktı, bense tek başıma oturup öylece bir noktaya kitlenmiş bakıyordum. Önüme taş çatlasa 1-1,5 yaşlarında yeni yürümeye başlamış bir kız çocuğu geldi. Dikti gözlerini bana baktı… Babası yanındaydı ve “hadi kızım gidelim” dedikçe o daha da bir dikkatle bana bakıyordu… İçimde kopan yangını bir kenara koyup ona gülümsedim…Çok garip bir an yaşadık… Ya da aşırı duygusallıktan bana öyle geldi bilemiyorum. Ama garipti… Aklımdan Ada’nın o yaşlarını görebilecek miyim acaba diye geçirdim…  O sırada bizi içeri aldılar. Doktorum ikici testin de aynı sonuçta çıkmasının ardından konuyu daha da ciddiye almıştı. Yasemin Hanım’la da görüşüp hem amniyosentez hem de kordonsentez yapılmasına karar vermişti. İkisini aynı seferde yapmak daha iyi olacağı için bebeğin pozisyonu çok önemliydi.

O gün günlerden Perşembe idi… Hiç unutmuyorum… Ada tam 1 haftadır içimde sanki parti veriyordu. Bundan önce hareketlerini hiç hissetmediğim bebeğim, bir anda adeta benimle konuşuyordu. Onu yok saymak imkansızdı… Nitekim o gün de kordonuna yapıştığı ve bir milim bile ayrılmadığı için işlemleri yapamadık. Yemek yedim, yürüyüş yaptım, merdiven inip çıktım… Bana mısın demedi… Doktorum da “bugün bu iş olmayacak sen bana yarın sabah gel yeniden” dedi.

O gece eve gittiğimde üzerime bir sakinlik çöktü. Belki yorgunluktandı bilmiyorum. Ama Baransel’le bir güç bulup konuyla ilgili İngilizce makaleler okuduk. Bazı makalelerde bebeğin kafatası ölçüsünün normalden küçük olmasının bu sendromla ilişkisi olabileciğini söylüyordu. Ne yazık ki çok nadir görülen bir sendrom olduğu için böyle doğan çocuklarda şunlar şunlar olur diye kesin birşey asla yazmıyordu. Ama ortak özellik, mozaik yapılı sendromların hepsinde kısaca zeka geriliği olması.

Ertesi sabah kalktığımda çok sakindim. Tek istediğim biran önce işlemlerin bitmesiydi. Korkmuyordum. Baransel hazırlanırken ben yatakta Ada ile sakince konuştum;“Bugün senin iyiliğin için doktorumuz bir işlem yapacak. Sakın korkma ben ve baban yanındayız Ada kız! Sen çok güçlü bir kızsın, buna dayanacağını biliyorum, ama olur da seni yerinde rahatsız edersek, bir şekilde canını acıtırsak şimdiden çok özür dilerim bebeğim.” Ada bana çok güçlü şekilde tekmelerle cevap verdi. “Ben buradayım anne rahat ol, korkma diyordu.” adeta. Derin bir nefes aldım… Gerçekten çok daha rahattım ve işlemlere hazırdım.

Kafamdaki plan işlemleri izlememek ve sadece Baransel’in elini tutmaktı. Toparlanıp hastaneye gittik. Doktorum da beni daha iyi gördüğünü söyledi. Nedense o gün o işlemlerin sorunsuzca biteceğinden emindim. Doktorum ultrasonla iyice baktıktan sonra, Ada’nın pozisyonunun iki işlemi de aynı anda yapmak için mükemmel olduğunu söyledi.

-“Hazırsan başlıyorum?”

-“Ben bakmayacağım, sadece Baransel’in elini tutup ona bakacağım.”

Toplamda 3-4 dakika kadar süren işlemler sırasında bir an bile Baransel’in elini bırakmadım. Canım çok acıdı yalan değil… Ama gözümden yaş aksa da sesimi çıkarmadım. İşlemler bittiğinde Baransel “Afferin sana Özü, seninle gurur duyuyorum.” dedi. Ben de Ada ile gurur duyuyordum. Hemen kalp atışını dinledik… Sorun yoktu… Atlatmıştık çok şükür. Bu testlerin sonuçları ise tam 2 hafta sonra gelecekti.

Doktorumla o gün, topladığım tüm gücümle en kötü senaryoyu konuştum. Aklımdaki tüm soruları ağlamadan, bilimsel bir konuda bilgi alıyormuşçasına sordum. Doktorum anne olduğum için benim konuya daha farklı baktığımı ve duygusal bağımı onların hiçbirinin anlayamayacağını söyledi ve “Ancak dünyaya yüzde yüz sağlıklı bir çocuk getirmek istemez misiniz?” diye de ilk defa ekledi. O an bu işin %50’den daha fazla bir ihtimal olduğunu düşündüm.

2 HAFTALIK ZOR BEKLEYİŞ

Olaylar artık daha gerçek ve ciddi olduğu için kendimi bildim bileli yaptığım şeyi yapmaya başladım. Savunma mekanizması olarak “yok saymak”. Hayatımın en zorlu sınavındaydım… Eve gittiğimizde daha sakindim. O gün sanki bana ben buradayım sinyali veren Ada’yla onca zamandır kurduğumuz bağı güçlendirmemek için kendimi tutmaya çalışıyordum. Önce odasına girmemeye başladım… Sonrasında ise bebek mağazalarının önünden dahi geçmemeye… Her şey ama her şey canımı çok acıtıyordu.

  • BAŞ BAŞA YAŞANILAN ÇARESİZLİĞİN GÜÇLENDİRDİĞİ AŞK

Bu sırada bu yaşadıklarımızı ailelere söylemedik. Tüm bu süreci Baransel’le başbaşa atlatma kararı aldık. Elimizde kesin sonuç olmadan söylemeyecektik. Çünkü kardeşim doğurmak üzereydi, annemler de o nedenle hassas bir dönemdeydi, herkesin ayrı bir derdi vardı ve zaten bu süreçte beklemekten başka yapılabilecek hiçbirşey yoktu. Ben her gün kardeşime gülücükler saçarak videolu görüşmeler yaptım. Annemlere hayat normalmiş gibi davrandım. Zordu… Ama yaptım. Baransel ise tüm gücüyle, tüm kalbiyle benimleydi. Bazen öğlen aralarında bile sırf benimle yürüyüş yapmak için, elimi tutmak için yanıma geldi. Bir an var yaşadığımız hiç unutamadığım… Hava o kadar soğuktu ki, kar yağdı yağacak neredeyse… Evde duramadığım için yine kendimi atmışım buz gibi havada dışarı. Baransel de yanıma geldi. Yürüyüş parkurundayız.. Etrafımız ağaçlarla çevrili ve bizden başka hiç kimse yok. Önümüzdeki uzun yol boyunca el ele tutuşup yürüyoruz. Baransel “Üşümüyor musun Özücüm?” diyor. “Hiçbirşey hissetmiyorum, hatta iyi geliyor sanırım.” diyorum. Sonra devam ediyorum; “Bazen bebeğimi benden alıyorlarmış hissine kapılıyorum.” diyorum. Baransel “O bebeği sen isteyene kadar kimse senden alamayacak sana söz veriyorum, ne olursa olsun bu önce senin kararın olacak, kimsenin bunu yapmasına izin vermem.” diyor. Nedense rahatlıyorum… O an aslında ikimizin de bu bebeği gerçekten ne kadar çok istediğini ve ne kadar çok sevdiğini bir kez daha anlıyorum.Elini sımsıkı tututup, akan iki damla yaşımı omzuna silip yürümeye devam ediyorum…

  • BU SABAHLARIN BİR ANLAMI OLMALI

Bir sabah ben uyurken erkenden evden çıkmak zorunda kalan Baransel, balkonumuzdaki çiçeklerden kopartıp başucuma bırakmıştı… Uyandığımda ağlamayayım diye…

Bu iki haftalık süreçte geceleri uyumakta hiç zorlanmadım. muhtemelen tüm gün bedenimi ve zihnimi yeterince zorladığım için olacak ki, gece yatağa girdiğim anda uyuyordum. Ama sabahları… Sabahları ağlayarak uyanıyordum… Baransel işe giderken çok zorlanıyordu, beni yanlız o şekilde bırakmak istemiyordu biliyorum. Çoğu zaman işten izin aldı ya da geç gitti. Çok şükür ki iş yerinde yoğun bir dönemde değildi ve çalıştığı insanlar gerçekten halden anlayan insanlar.Sabahları kendime geldikten sonra hava ne durumda olursa olsun dışarı attım kendimi. Tam da o noktada kurtarıcı arkadaş desteklerim geldi. Sadece çok yakın çevremizin bildiği bir konuydu bu. Kız arkadaşlarım her gün aradı, sordu, her gün biriyle mutlaka görüştüm. Oturup dertleşmedik üstelik, güzel yemekler yiyip sohbet ettik. Bana o kadar iyi geldiler ki… O dönemi atlatmamda o kadar büyük etkileri var ki… Her birine sonsuz teşekkürler! Şu hayattaki en büyük zenginliğim önce ailem, sonra bu güzel arkadaşlarım…

  • HASTANE ZİYARETİ İYİ BİR FİKİR DEĞİLMİŞ

1 hafta geçmişti, bense inişli çıkışlı ruh halimle güçlü görünmeye çalışıyordum. O sırada aynı hastanede aynı doktora gittiğini bildiğim çocukluk arkadaşımın doğum haberini aldım. Tüm cesaretimi topladım ve onu hastanede ziyarete gittim. Bir Cuma günüydü… Tam 1 hafta önce orada yaşadığımız tramva aklımda canlandı yine. Ziyaret kısa ve keyifliydi. Ama hastaneden çıktığım anda boğazımda bir düğümle eve kadar geldim. Kapıyı açtım, Baransel eve gelmişti, hemen kalkıp bana sarıldı ve kollarında yere yığıldım. “Yapabilirim sandım ama o kadar güçlü değilmişim, geçen hafta o hastanede yaşadıklarım beynimden gitmedi, çok kötü oldum.” dedim. Kısacası, hastane ziyareti iyi bir fikir değilmiş…

  • DEPRESYONDAYIZ – NE YİYİYORUZ?

Bu süreçte bir yandan iştahım kesilse de bir yandan da yemek için kendimi zorluyordum. Sonra tatlının gerçekten motive eden bir şey olduğunu keşfettim ve biz 2 hafta boyunca her akşam Baransel’le evde hunharca tatlı ve karbonhidrat yedik. Her dışarı çıktığımda farklı bir yerden değişik bir tatlı getirdim eve. Akşamları film/dizi izlerken tatlı seansımız vardı adeta. Çok tehlikeliymiş bu durum, sonradan anladım.

  • TELEFONUN UCUNDA ÇARESİZ BEKLİYORUM

2 hafta bitmek üzereydi, artık umudum da kalmamıştı. Hala aramadılar, Cuma günü bu saatte de artık aramazlar diyordum kendi kendime. Tam o sırada telefonum çaldı ve sevgili hemşiremizin aradığını gördüm. Derin bir nefes aldım ve telefonu açtım. Karşımdaki ses gayet mutlu bir enerjiyle “Özüm Hanım sonuçlarınız çıktı, temiz!” dedi. O an yaşadığım rahatlamayı sinir boşalmasını ve mutluluğu size anlatamam. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. “Doğru mu söylüyorsun? Gerçek mi?” dedim defalarca. “Evet doktor bey sizi görmek istiyor hemen gelebilir misiniz?” dedi. “Hemen geliyoruz.” dedim ve anında Baranel’i aradım. Hıçkıra hıçkıra ağladığım için başta onu istemeden korkuttum. “Hemen geliyorum” dedi ve gerçekten koştu geldi. Evde ona bir sarılışım var. “Allahım gerçekten bitti mi? İnanamıyorum!” deyip ağlıyorduk. Sanki biz haftalardır nefes almıyorduk…

Koşarak hastaneye gittik. Doktorumuz bize detaylıca bu 2 haftalık süreçte onların ne yaptığını da anlattı. ÇAPA’da genetik bölümü başkanı olan ve Türkiye’nin en iyi profesörlerinden biri olan Prof. Dr. Seher Başaran‘ı da konuya dahil ettiğini, Yasemin Hanım’la beraber Seher Hanım’ın da konuyu tüm bu süreçte yakından takip ettiğini söyledi. Yapılan incelemelerde bebeğin kromozom yapısında herhangi bir sıkıntıya rastlanmadığı ancak bu bozukluğun plasentada olabileceğinden şüphelenildiği, plasentada olsa bile bunun bebeğe bir zararının olmadığını, konunun bir tez niteliği taşıması nedeniyle bizim onayımız olursa bu konunun ÇAPA Genetik Bölümü tarafından incelenmek istenildiği, doğum sırasında plasentadan alınan örneklerin incelemeye gönderileceğini söyledi. Biz de tabi ki onay verdik. Çünkü bu süreçte yaşadığımız şu tarifsiz acıyı hiçkimsenin yaşamasını istemiyoruz.

Emin ellerde olmak o kadar önemli ki… Çok şanslıydık gerçekten! Bu süreçte bizimle ilgilenen başta kendi doktorumuz çok sevgili Cem Batukan’a ve çok sevgili hemşiremiz Özge Güresi’ye, sonra da genetik uzmanlarımız Yasemin Alanay ve Seher Başaran’a sonsuz teşekkürler 🙂

Acılı geçen 1 aylık süreç çok şükür ki mutlu sonla bitti. Şuanda herşey yolunda ve evet kardeşim dahil aileler de konuyu öğrendiler. O nedenle rahatça yazabiliyorum artık 🙂

25. HAFTA – BİZ BUNU HAKETTİK TATİLİ – CASA LAVANDA

Yılı böyle kapatmamalıydık. Baransel bundan 4 yıl önce beni doğumgünümde Casa Lavanda’ya götürmüştü. Şimdi bir hediye de ben ona yapmalıydım. Çünkü müthiş bir destek gösterdi bana ve bize. Her zaman en iyi arkadaşım olduğunu biliyordum, ama bu dönemde yaşadığımız şeyin aramızda kurduğu bağ inanılmazdı. O nedenle 1 güncük şehirden kaçarak kendimizi sadece şömine, kitap, güzel yemek ve masaja verdik. O kadar iyi geldi ki… Adeta yenilenip öyle döndük. Artık yeni yıla hazırdık! Seni karşılamaya hazırız 2019 !

ŞİMDİKİ AKLIM OLSA

Karşıma çıkan her hamileye bu tavsiyeyi veriyorum; Mutlaka ama mutlaka, bu genetik testinin en kısa sürede gelenini en başta yaptırın! Benim şimdiki aklım olsa, 12. haftada ikili test falan asla uğraşmam, hemen 1 haftada sonuç veren laboratuvarı bulur ve genetik testini yaptırırım. Bu süreçte öğrendiğim yegane şey var ki hamilelikte zaman çok kıymetli. 1 Hafta bile çok şey değiştirebiliyor. Sakın kendinize o bekleme ızdırabını yaşatmayın. Sakın!

Bütün bu süreçte kendime ders çıkarttığım bir diğer şey ise, bir çocuğun sağlıklı bir şekilde dünyaya gelmesinin gerçekten ne kadar büyük bir mucize olduğudur. Allah isteyen herkese en sağlıklı şekilde yaşatsın bu duyguları!

26. HAFTA – SPORLA MUTLULUK ARASINDA BİR BAĞLANTI VAR

Havalar gittikçe soğuduğu için yürüyüşlerde zorlanıyordum. O nedenle Torch Sports Acdemy’de yer alan eski spor hocam Hasan Çakır ile çalışmaya yeniden başladım. Her Cumartesi Baransel’le sabah 8’de fitness/pilates yapmaya gidiyorduk. Çift olarak da bu dönemde sporda beraber olmak bize çok iyi geldi. Haftada iki de yoga dersim vardı. Kısacası spor motivasyonum çok yükselmişti ve her dersten sonra kendimi çok iyi hissediyordum. Doktoru izin veren her hamileye sporu kesinlikle tavsiye ederim.

27. HAFTA – NORMAL KONTROLLER VE ŞEKER YÜKLEMESİ

27. Hafta kontrolümde doktorum şeker yüklemesi yapılacağını, kan sayımı yapılacağını ve tetanoz aşısı olacağımı söylemişti. Şeker yüklemesi fikrinden hiç hoşlanmıyor olsam da doktoruma çok güvendiğim için o önerdiği için yapacaktım. Nitekim ultrason kontrolü sonuçlarım yolunda gözükünce, arkasından 50 gramlık (en düşük doz – 2 dilim baklavaya eşit) şeker yüklemesini yaptırdım. Gerçekten hayatımda içtiğim en iğrenç şeyi içtim. Çok zorlandım içerken ve midem çok bulandı hatta kusma noktasına geldim. Sıvıyı içmeden hemen önce ve içtikten 1 saat sonra kanınızı alıyorlar ve değerlere bakıyorlar. Bir kaç gün içinde de sonuçlarınız çıkıyor. Ta ta! Şeker sınırı 140 iken bende 137 çıkmıştı. Nedenini de çok iyi biliyordum. O depresyon döneminde vücudumu hiç zorlamadığım kadar şeker ve karbonhidratla zorlamıştım. Ama şeker hastası değildim tabi ki… Sadece biraz şeker diyeti yapıp dikkat etmem gerekiyordu.

YENİDEN BAĞLANMAK VE KORKMADAN HAYAL KURMAYA ÇALIŞMAK

Bu satırları yazarken 29. haftamı bitirmek üzereyim. Arada geçen bu zamanda ise olabildiğince hayatımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz. Ada’nın odasının hazırlıklarına yeniden başladık, ben alışverişlerime yeniden başladım, onun her kıpırtsını duyduğumda ellerimizi hemen karnımda birleştiriyorum. Sabahları beraber şarkılar dinliyoruz, hatta bazen dans ediyoruz. Ve evet bu sevgiyi bazen tüm dünyaya haykırmak istiyorum! Soyal medya buna arada araç olmuyor değil. Ama lütfen, bırakın da kaybettiğimiz zamanın telafisini gönlümüzden geçtiği gibi yaşayalım. Nazar değer korkusuyla bana mesaj atan tüm sevenlerimizden özür dilerim, nazara inansam da, bu defa içimden geldiği gibi yaşayacağım. Biliyorum ki Amazon kızım, tüm o kötü enerjileri de yenebilecek güçte! Annesi ve babası da onu korumak için elinden geleni her zaman yapmaya devam edecek!

2019, bize iyi davran olur mu?

3. Trimester’da görüşmek üzere!

Sevgiler

Özüm

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

HAMİLELİK

BİZ HAMİLEYİZ!; EN ZOR ZAMANLAR (1. TRİMESTER)

Evet, biz hamileyiz! Biz diyorum çünkü bu iş gerçekten iki kişilik arkadaşlar! Sizlere geçirdiğimiz zorlu ilk 3 ayı anlatmadan önce, bana bu “biz” hissiyatını sonuna kadar yaşatan canım yol arkadaşım Baransel’e sonsuz teşekkürlerimi bir kez de buradan sunmak istiyorum! Onun desteği olmasa şuanki ruh halimden bambaşka bir noktada olurdum eminim.Sevgili arkadaşım Tanem Sivar’ın kayınvalidesi çok sevgili Zeynep Dirvana’nın bir sözü var: “Süt babadan gelir.” Baba anneyi mutlu edecek ki annenin sütü bol gelecek. Bu cümle bence bu süreçteki “biz” ilişkisini çok güzel anlatıyor. Yol arkadaşım, iyi ki varsın! Seni çok seviyorum!

AMAN TANRIM HAMİLEYİM!

31 Temmuz 2018 akşamı evde elektrikler kesilmiş, mum ışığında oturuyorken, içime düşen bir şüphe ile, kız kardeşimin Londra’dan getirdiği aşırı teknolojik prediktör ile test yaptım. 3 dakika bekledikten sonra ekranda yazan “1-2 haftalık hamilesiniz” yazısına inanamadım. Evde tek başımaydım ve Baransel iş yemeğinden dönünce onu nasıl karşılasam diye epeyce düşündüm. Açıkçası %100 emin de olmadığım için biraz da tedirgindim. Ama karnıma göz kalemiyle “Hello Daddy” yazıp koltukta uyku moduna geçtim. Baransel eve gelince eğer koltukta uyuyorsam genelde hep karnımı açıp bir öpücük koyar. Ve yine o beklenen öpücük geldi ama maalesef elektrikler kesikti ve yazdığımı göremedi. O nedenle ben de ona göstermek zorunda kaldım. Birlikte yaşadığımız kısa bir şokun ardından temkinli olmaya karar verdik ve hemen bir sonraki haftaya doktor randevusu aldık. 6 Ağustos günü doktor randevusuna gittiğimizde gördüğümüz şeyin çok minik ve gerçek olduğunu idrak ettik. Evet, artık resmi olarak hamileydim! Ama riskli zamanlardaydım o nedenle yine de çok moda girmemeye özen gösteriyorduk. Doktorum, son period tarihimle hesaplanınca ortaya çıkan hafta ile görünen boyutun arasında fark olduğunu, daha küçük olduğu için muhtemelen geç yumurtlamış olduğumu söyledi. O aralar tam olarak kaç haftalık olduğumu o nedenle bilmiyorduk. 5 de olabilirdi 6 da! Doktorun söylediğine göre en riskli haftalar 6 ve 9 arasındaki haftalarmış. 6. Hafta itibariyle bebeğin kalp atışı dinlenebiliyormuş, dolayısıyla ilk adım bu olacakmış. Bu riski atlattıktan sonra genelde nedeni belli olmayan sebeplerden ötürü vücut embriyoyu atabiliyormuş. Bu da genellikle 7. ve 9. Haftalar arasında oluyormuş. İçinde bulunduğumuz durum bizim için aynen şöyleydi “Bir sabah uyandık ve adeta başka bir gezegendeydik.” Etrafımızda bu kadar çocuklu insan varken yine de bilmediğimiz milyonlarca şey olması ve bu işin kesinlikle senin elinde olmaması hali gerçekten çok acayip bir duygu.

BİR “ADA” HİKAYESİ

Aradan 1 hafta geçti ve hafta ortasında bir kanamam oldu. Hemen doktora gittik. Doktorum 2 gün sonra yeniden gel bakalım dedi. 2 gün sonra yeniden gittim ve zaten ertesi gün Bozcaada için yola çıkıyorduk. O nedenle doktorun ağzından çıkacak her şey aşırı önemliydi. Doktorum sorun kalmadığını, bebeğin iyi olduğunu ve içeride kanamanın bittiğini, gidip 2 hafta güzel bir tatil yapmamı ve bu sürede her şeyin serbest olduğunu hatta paraşütten bile atlayabileceğimi söyledi Biz de o özgüvenle 2 haftalık Bozcaada maceramıza doğru yola çıktık. İlk 1 haftamız gerçekten çok güzel geçti. Tam bayrama denk geldiği için ve ada inanılmaz kalabalık olduğu için hiç aşağıya inmeden deniz ve kiraladığımız bağ evi arasında mekik dokuduk. İştahım yerinde ve gayet mutluydum. Tek problemim günde 15 saate yakın uyuyor olmamdı Sanki biri süpürge ile enerjimi çekiyordu. Sabahları 7’de fişek gibi kalkıp öğleden sonra uyumaya başlıyordum. Bir şekilde idare ettik. Bu sırada adada bulunan hiçbir arkadaşımız konuyu bilmiyordu. O nedenle de pek kimseyle görüşemedik.

İkinci haftaya başlarken bir sabah uyandım ve artık tüm o iyi şeyler geride kalmıştı. Her şeyden midem bulanıyor, adeta midemde son devirle çamaşır sıkılıyordu. Tüm kokulara karşı hassasiyetim oluşmuş, özellikle deniz mahsülü ve et kokusuna tahammülüm kalmamıştı. Sanki her sabah bitmeyen bir hangover yaşıyordum, hem de en kötüsünden, hani bir şişe rakıyı tek başıma içmişim gibi… Tek yiyebildiğim şey ise hamur işi idi. Ekmek, makarna, erişte ve pilav ile geçen bir Bozcaada seyahati düşünsenize! İşin zor tarafı bayram bittiği için herkes bizi rakı masasına davet ediyor, gitmediğimizde gönül koyuyor ya da ilaç içiyorum içemem yalanını söylediğimde rakının en iyi antibiyotik olduğunu söyleyip içmeye zorluyordu Mide bulantısından ağladığım günler oldu… Şaka değil! Hiçbir şey yiyememenin verdiği düşük tansiyonla adeta yatalak olmuştum. Canım Baransel etrafımda dört dönse de ikimizin de elinden hiçbir şey gelmiyordu. Tüm bunlar olurken bir akşam kanamamın yeniden başlaması ve bu sefer daha yoğun olması adada ilk defa kendimizi inanılmaz çaresiz hissetmemize neden oldu. Hemen kendi doktorumla görüştüm. Aynı zamanda Çanakkkale’de de adadan bir arkadaşımız vasıtasıyla bir doktor bulduk ve acil bir durum söz konusu olursa diye onunla da irtibat halinde kaldık. İki doktor da hemen eczaneye gidip düşük önleyici olarak da bilinen Prolüton Ampul almamı ve sağlık ocağında iğne olmamı söylediler. Tam da akşam yemeği saati, bağ evinden merkeze bir inişimiz var size anlatamam. Rengimiz bembeyaz, eczanenin kapısında oturan arkadaşlarımıza selam bile veremeden içeri daldık. İğneyi alıp hemen sağlık ocağına koştuk. İğneyi olduktan sonra iki doktor da eğer kanama sabaha devam ederse hemen Çanakkale’ye gidip ultrasona girmemi söyledi. Tabi ki kanama ertesi sabaha da devam etti. Sabahın köründe feribota binip Çanakkale’ye hastaneye gittik. O yol boyunca güneş gözlüğünün arkasından gizli gizli nasıl ağladığım dün gibi aklımda. Sürekli içimden “Lütfen bir şey olmasın, lütfen!” deyip durdum. Sonunda hastaneye vardık ve doktor bizi acil olarak içeri aldı. Ultrasonda minicik bir kalbin atışını görmekle kalmadık, ilk defa sesini de duyduk. Tabi ki gözyaşları sel oldu! Baransel!le birbirimize bakıp gözlerimizle o kadar güzel konuştuk ki yine… Yüreğimizden aktı sevinç gözyaşları… Böylelikle Ada’nın ilk kalp atışını dinlemek de Çanakkale’ye kısmet oldu. 🙂 Canım Ada… Bize ilk sürprizini yaptı! (cinsiyeti ne olursa olsun ismi Ada olacaktı)

Çanakkale’deki doktor bana bir kez daha düşük önleyici iğne yapmak istedi. O sırada ben kendi doktorumla konuştum ve kendi doktorum asla bir kez daha olmamam gerektiğini söyledi. Çok fazla hormon yüklenmiş olacağını ve buna hiç gerek yok dedi. Ben de tabi ki kendi doktorumu dinledim ve Bozcaada’ya geri döndüm. Artık gerçekten bir annenin bana bakması gerekiyor gibi hissediyordum. Kolumu kıpırdatacak halim yoktu ve yemek en büyük problemimdi. Tabi bir de seyahatin başında planladığım hiç bir şey gerçekleşmedi Yok #marthaninadagunlugu yapacakmışım da, tüm adadaki dostlarımıza bir kahveye uğrayacakmışım da, sofralar kuracakmışım da, efendime söyleyeyim daha neler neler… Kafamı kaldıramadım! Bir de başıma bağ evinin iletişim bilgisini isteyen 300 adet mesaj sorunu çıktı. Kimsenin ne halde olduğumdan haberi yok, mesajlar yağıyor. Cevap vermeyince de fırça yiyorum. Midem olmuş çamaşır makinesi, gözüm hiçbir şeyi ve hiç kimseyi görmedi.

Tüm bunlar bir araya gelince biz de tatilimizi birkaç gün kısaltıp adadan döndük. Hayatımızda ilk defa adadan ayrılırken “o son feribota binmeyecektim” hissiyatını yaşamadım. Çünkü artık Ada’yı içimde taşıyordum ve onun sağlığı her şeyden önemliydi. Koşarak İstanbul’a döndük diyebilirim. Bir yanım da feribottan gittikçe uzaklaşan adaya bakarken şunu söylüyordu “Belki gelincik zamanı, belki bağ bzumunda… Ada’yla yeniden gelip ona adamızı anlatacağız.”

EN KÖTÜ GÜNÜM

O hafta en yakın arkadaşlarımdan birinin düğünü vardı ve ben nikah kıyacaktım. Sabah uyandığım andan itibaren başlayan baş ağrısı, mide bulantısı yerini kusmaya bıraktı ve o gün perişan bir halde düğüne gittim, görevimi tamamladım, gelin ve damat masaları gezerken mekanın tuvaletinde kusmaya devam ettim. Göbek atmayı ve çılgınca dans etmeyi planladığım düğünden erkenden ayrılıp eve gitmek zorunda kaldım. O gün şuana dek hamileliğimde yaşadığım en en kötü gündü. Ertesi gün hemen doktorumuza gittik. Doktorum her şeyin yolunda olduğunu ve tam olarak 9 hafta 2 günlük hamile olduğumu söyledi. Artık net bir tarihim vardı! Hayırlısıyla 6 Nisan 2019 beklenen tarih olarak kayıtlara geçti. Bulantım ve baş ağrılarım için ise bir ilaç verdi. Vitaminlerimi daha fazla bulantı yapacağı için kısa süreliğine kesti.

Baransel’in annesinden bir sürü bahane ile ev yemeği istedik. Bizimkilere de sürekli yok midemi üşüttüm, yok hastayım gibi numaralar yaptık. Çünkü o riskli dönem geçene kadar ailelere kesinlikle söylemek istemiyorduk.

AİLELERDEN SAKLAMA KONUSU

Tüm bu süreçte bu durumu saklama hikayesinin ne kadar zor olduğunu size anlatamam. Bazen “Buna gerek var mı ya? İnsanların senin ne halde olduğunu anlaması için bunu söylemen gerekiyor!” diye de düşündüm. İlk 3 ay kimseye söylememek diye bir tabunun nazardan dolayı olduğunu söyleseler de bence gerçekten benimki gibi zorlu bir ilk trimester geçiriyorsanız söylememek çok da mantıklı değil. Her şey bir yana bir de sizin ne halde olduğunuzu bilmeden sizinle anlamsız telefon konuşmaları da yapabiliyorlar. Örneğin saçımda kusmuk tuvalette yere çökmüşüm, annem aramış bana aldığım nevresim takımının içinden çarşaf çıkmadı diye yakınabiliyor. Ya da kalbimiz ağzımızda doktora gitmişiz, o sırada babanız arayıp arabanın lastiklerini değiştirmedin mi diye sorabiliyor. Bunun üzerine sen hemen telefonu kapatmak istediğinde de trip yiyorsun Yine söylüyorum, canım Baransel etrafımda dört dönse de, bir anne eline ihtiyaç duymuyor değil insan. O nedenle çok da uzatmadan 10. Haftada ailelere açıklamış bulunduk. Çok da güzel oldu. Annemin doğum günü münasebetiyle, hazır kardeşim de buradayken maaile Karamürsel’e gittik. Herkesi salona toplayıp size Bozcaada’da çektiğimiz drone videolarını izleteceğiz dedik. Önce gerçekten birkaç adet Bozcaada videosu izlettik, sonra çat diye son muayenede çekilmiş kalp atışı videosunu soktuk araya. Aileler önce şoka girdi. Sonra evde çığlık kıyamet kucaklaşmalar ve ağlaşmalar başladı. Güzel bir duyuru oldu Hepimize anı olarak kaldı!

Bu satırları yazarken 10 hafta 2 günlük hamileyim ve 24 Eylül’deki doktor kontrolümüzde cinsiyeti öğrenip bir sürü tahlil yaptıracağız. Siz bunları okurken muhtemelen her şey gelmiş geçmiş olacaktır ama şuan ki benden ilerideki bene ve Ada’ya kocaman sevgiler! (Cinsiyeti ne olursa olsun bizim için Ada ismi sabit) 11.09.2018

İŞTEN AYRILIŞ

Yukarıdaki satırları yazdığımda ofisteydim ve bir kaç gün sonrasında ise işten ayrıldım. Bunun sanılanın aksine hamileliğimle hiç bir ilgisi yoktu. O kadar zengin değiliz 🙂 Tamamen öyle denk geldi süreç. Uzun zamandır planlanan bir durumdu ama şirket içerisinde bir şeylerin gerçekleşmesi gerekiyordu ve nihayet gerçekleşmişti. Zor geçen bir hamilelik döneminde böyle bir durum elbetteki harika oldu! Günde 15 saat uyuyan, doğru düzgün yemek yiyemeyen ve her şeyden midesi bulanan biri için işe gitmek zorunda olmak çok zor bir durum gerçekten. Kısacası ben şanslıydım! Şimdiden uğurlu geldi bize 🙂

AMAZON “KIZIM” BENİM

12. Haftada müthiş doktorumuz bize cinsiyeti erken de olsa söyledi. Minik bir kız çocuğu bekliyorduk. Bu kadar kanamalı bir bir hamilelik sürecini atlatıp sonunda bizimle olmak için tutunan, amazon ruhlu kızım benim! Tek düşündüğüm sağlığın da olsa, böylesine güçlü bir ruhun olduğu için şimdiden sana teşekkürler! İyi ki bizi seçtin!

KIZ KARDEŞLE AYNI ANDA HAMİLE OLMAK

Şu süreci en anlamlı ve en keyifli kılan şeylerden biri de kız kardeşimle aynı dönemde hamile olmamızdı. Tam anlamıyla mükemmel bir deneyim diyebilirim. Yağmur 3 ay benden önde gidiyor. Dolayısıyla ben biraz hazıra konan taraf oluyorum 🙂 Bu sefer ablalık sırası onda 🙂 Ayrıca yurt dışında yaşadığı için sağolsun oradaki tüm yeniliklerden beni haberdar ediyor. Bu da çok kıymetli. Bu güzel deneyimi yaşayabildiğimiz için çok mutluyum! Umarım sizler de benzerini tadabilirsiniz.

PEKİ YA BUNDAN SONRA?

Bir kitapta okumuştum, o zamanlar hamile bile değildim ama romandaki karakterin şu cümleleri çok hoşuma gitmişti; “Her hamilelik parmak izi gibidir. Çünkü hiçbirimizden bir tane daha yok. Bu süreçte giriş-gelişme-sonuç aynı ilerlese de, hikayeler mutlaka farklıdır.”

Etrafımda doğum yapan çok fazla arkadaşım yok. Genelde akrabalar var diyebilirim. Dinlediğim hikayeler yukarıdaki cümlelerin altına imza atma özgüveni veriyor. O nedenle, paylaşmak güzel şey evet, ama mutlaka benimki farklı olacak biliyorum. Çünkü hiç biri Özüm ve Baransel değil.

Bu nedenle, ne internetten bir araştırma yapıyorum, ne insanları dinliyorum, ne de deli gibi kitap okuyorum. Sadece ama sadece doktorum ne derse onu dinliyorum. Bu şekilde dışarıdan gelen “Eyvah bittiniz!”, “Uykusuz günlere merhaba de”, “Bir daha zor gezersiniz”, “Bu devirde çocuk mu yapılır” şeklindeki negatif hiç bir yorumu da kaale almıyor, hatta bu şekilde konuşan insanlarla bu süreçte görüşmüyorum.

Hayatımda şuanda örnek aldığım bir kaç harika anne arkadaşım var. Şansıma son 2 senedir onların tüm süreçlerini hayranlıkla takip ettim. Bu işin tek bir kuralı var ” Anne-baba neyse, çocuk da o!” Çocuk senin aynan gibi. Tabi ki bir karakteri var ama sen ne verirsen aslında o. Bu tamamen enerji işi. Ben öyle inanıyorum. Başıma ne gelir bilmiyorum. Ama elimden geldiğince bunu uygulamak için çaba sarfedeceğim.

Şimdilik benden bu kadar 🙂

Hepinize bu yolculukta bizimle olduğunuz için çok teşekkürler…

Özüm