Browsing Tag

londra

HAMİLELİK

BİZ HAMİLEYİZ; YOLUN SONU (3. TRIMESTER)

Üzerinden daha fazla geçmeden hamilelik günlüğümü tamamlamak istedim. 3. trimester yani hamileliğin 29. haftası ile doğuma kadar olan dönem arasındaki zaman, sanırım hamileliğin en heyecanlı dönemi. Çünkü artık sona yaklaşmışsın, bebeğine kavuşacaksın… Acaba kime benzeyecek soruları kafanda daha çok dönecek… Bir yandan da artık göbeğin daha fazla şiştiği için gerçek anlamda hamileliğin fiziki zorluklarını da hissedeceksin. Geceleri uyumakta zorlanma, bel ağrısı ya da çabuk yorulduğun için nefesinin kesilmesi sana ızdırap değil, bebeğinin büyüdüğünü hissettiğin için mutluluk bile verecek. Eğer oralarda bir yerlerde bu satırlarımı okuyan bir anne adayı varsa ona şunu söylemek istiyorum; sakın korkma, her şey çok güzel olacak!

29 HAFTALIK HAMİLEYKEN LONDRA’YA GİDİŞİMİZ (25-28 OCAK)

Kız kardeşim 14 Ocak’ta Londra’da doğum yaptı. Onun kendi ağzından yazdığı doğum hikayesini ayrıca yayınlayacağım ama benim için de nasıl bir deneyimdi kısaca yazmak istedim. Doğum esnasında ara ara görüntülü konuşarak, sabaha kadar haber bekleyerek geçirdiğimiz bir anıydı bizim için. Yanında olamamak zordu. Uzaktan iyi olduklarına dair haber beklemek çok daha zordu. Günün sonunda gelen Efe’nin o anne koynundaki fotoğrafı ise paha biçilmezdi. Göz yaşları sel… Kokusu taa oralardan burnuma kadar geldi. Elimi karnıma götürüp Ada ile konuşup “işte kuzenin” deyip onları tanıştırdım. Ama gün geçtikçe bu yetmemeye başladı. Sonunda doktorumdan izin alıp Londra’ya kısa bir ziyaret yapmaya karar verdik.

Doktorumdan aldığım “Uçmasında sakınca yoktur.” raporu ile Londra’ya yeğenimle tanışmaya gittim. İyi ki de gitmişim! Onun o minik halini görmek, kokusunu içime çekmek ve kardeşimi görmek çok iyi geldi bana. Tüm bu seyahatte de Ada’yı korumak ve yormamak adına her şeyi yaptım. Uçak ve havalimanında maske taktım, kendimi çok yormadım, çok yürümedim, beslenmeme dikkat ettim. 3 güncük ziyaretin sonunda ise bize bu güzel fotoğraflar kaldı.

Ada ve Efe’nin ilk fotoğrafı 🙂

30-32. HAFTA – EVDE HAMİLE FOTOĞRAFI ÇEKİMİ

VE

SOKAKLARDA FİNK ATMAYA  DEVAM

Londra’dan döndükten sonra, karnım iyice büyümesine rağmen, sporuma, etkinlik ve davetlere katılmaya, kısacası normal rutinime kavuştum. Şubat ayı oldukça yoğun geçti. Ama artık bel ağrılarım da başlamıştı. Bu sırada doktor kontrollerim iki hafta da birdi. Ada ise artık iyice içeride kendini hissettiriyordu. Öyle ki bazen geceleri onun hareketlerinden ve tekmelerinden uykumdan uyanıyordum. Onu karnımda hissetmek mükemmel bir duyguydu. Baransel de bu hisleri yaşasın istediğim için sürekli elini karnımda tutuyordum. Hatta bazen öyle uyuya kalıyorduk. Bu sayede o da gerçekten benimle beraber 3. trimester heyecanını fazlasıyla yaşadı.

14 Şubat Sevgililer Günü’ne denk gelen bir doktor kontrolümüzde, Baransel bize çiçek alarak çok güzel bir sürpriz yaptı. O gün çok yorgun hissediyordum. O yüzden çok iyi gelmişti.

Şubat sonunda yağan kar ise ayrı mutluluk sebebiydi. Çok ısrar ettiğim için karda yürüyüşe çıkıp evimizin yakınındaki kahveciden sıcak birer kahve alıp evimize geri döndük. Ada’nın karla ilk tanışması da böyle oldu. Çok soğuktu annecim 🙂

Şubat bitmeden çok istediğim ve gerçekleştirdiğimiz için de çok mutlu olduğum bir şey yaptım. 2 yıldır takip ettiğim, hem kendini hem de fotoğraflarını çok beğendiğim sevgili İrem Kaya ile Ada’nın odasında bir fotoğraf çekimi yaptık. Bol sohbetli ve çok keyifli bir gündü. Benim için çok özeldi. Üstelik kayınvalidemin Baransel’e hamileyken giydiği ve hamile kaldığımda bana hediye ettiği elbise ile de çekim yapma fırsatımız oldu. Geriye bu güzel kareler kaldı!

33. HAFTA – DOKTOR BEY ADA’YI HİSSETMİYORUM!

33. hafta kontrolümden önce, Azra Kohen ve Saffet Emre Tonguç’un daveti ile Kadıköy sokaklarında 10 km yürdüğüm bir etkinliğe katıldım. O gün gerçekten kendimi en zorladığım gün oldu. Bir ara sokakta doğruacağım sandım. Çok yoruldum ve bana geri dönüşü de iyi olmadı. O gün ve ertesi gün Ada’yı karnımda pek hissetmedim. Hareketleri çok zayıflamıştı. Bu da beni hem panikletti hem de çok üzdü. Nitekim iki gün sonraki kontrolümde doktorum Ada’nın da hareketsizliğini göz önünde bulundurarak artık bana sporu ve yürüyüşü yasaklayıp evde doğuma kadar yatmam gerektiğini söyledi. Bu vesileyle NST ile tanışmış olduk. Artık her hafta kontrole gidecek ve düzenli olarak NST’ye (bebeğin kalp atışlarının dinlendiği bir cihaz) girecektim. Bu konuyu riske atamayız dedi doktorum ve Ada’nın hareketlerinde bir farklılık ya da yine hareketsizlik hissedersem hemen onu aramam gerektiğini ve hastaneye gidip NST’ye girmem gerektiğini söyledi. Bu da bende psikolojik olarak başka bir zorluk oldu.

33. hafta biterken bir gün Ada’nın hareketlerini hiç hissetmediğimi farkettim. Akşama kadar bekledim, ama içim hiç rahat etmedi, hemen doktorumu aradım ve “Ada’yı hissetmiyorum” dedim. “Hemen hastaneye gel!” dedi. Koşarak hastaneye gittik. Hastaneye giderken yolda o can yakan ” kaybetme korkusu” ile yeniden yüzleştim. Allah kimseye bu korkuyu dahi yaşatmasın… Bir kere içinize girince atlatması çok zor oluyor. Gözlerimden yol boyu akan damlaları tutamadım. Baransel ise elinden geldiğince soğuk kanlı durup beni sakinleştirmeye çalıştı. Hastaneye varınca önce ultrasonla bakıldı sonra 1 saat kadar NST’de kaldım. Doktorumuz Cem Bey tüm titizliği ile beni takip etti. Yine iyi ki onunla bu yola çıktık diye düşündüğüm bir gündü. Çok şükür ki her şey yolundaydı. Ama yaşadığım o korku ve paniği size anlatamam. Sonrasında farkettik ki Ada gerçekten artık benim dinlenmemi istiyor. Ben evde gerçekten bir fiil yatmaya başladığımda ise hareketleri çok daha düzenli bir hale geldi.

34. HAFTA – BALDOĞUM’LA DOĞUM ÖNCESİ EĞİTİMİ (7 MART)

Her şey yoluna girdiğinde, 34. hafta doktor kontrolümüzde doktorum beni muhtemelen 37., maksimum 38. haftada doğuma alacağını söyledi. Baştan beri normal doğum konuştuğumuz için başta nasıl olacak diye panikledim. Ama sonra bana detaylı bir şekilde normal doğumu dışarıdan küçük bir müdahale ile başlatacaklarını anlatınca rahatladım. Ama beni her zaman “Eğer Ada”nın en ufak bir strese girdiğini görürsem seni hemen sezeryana alacağım, bunu da bir ihtimal olarak aklında hep tut” diye de uyardı. Bu ihtimalin tüm doğumlar için geçerli olduğunu, kendimi asla kötü hissetmemem gerektiğini, önemli olanın Ada’ya sağlıkla kavuşmak olduğunu da belirtti. Bu benim için yine bir kabulleniş süreci oldu. Ama önemli olan Ada olduğu için kısa bir sürede kendimi buna ikna edip “nasıl geliyorsa gelsin, sağlıkla gelsin” fikrine adapte ettim.

Doğum yaklaştığı için kafamdaki şeylerden biri de çift olarak özel bir doğum eğitimi almaktı. Bu konuda eğitim verebilecek onlarca tecrübeli ve güzel isim var. Ben de bir gün instagramda dolanırken bir anda karşıma çıkan Baldoğum hesabının içerisine düştüm. O kadar bana yakındı ki anlatış biçimi, paylaşımları… Hiç tanımadığım, hiç bilmediğim biri olmasına rağmen Baldan ile hemen iletişime geçtim. Bir şekilde Baldan’ın hayatımıza girmesi gerekiyormuş ve o gün kalbimin sesini dinleyerek çok doğru bir şey yapmışım.

Baldan aslında uzman klinik psikolog aynı zamanda Bilinçli Farkındalık (Mindfulness) Temelli Gebelik ve Doğum Platformu Kurucusu. Beni en çok etkileyen kısmı ve Baldan’la çalışmak istememin nedeni de bu özelliği oldu aslında. Hamileliğim boyunca hypnobirthing üzerine videolar izlemiş ve yazılar okumuştum.O nedenle bu işin anatomik tarafının yanında en çok da beyinde bittiğini iyi biliyordum. Annenin ve babanın pskilojisi doğum anı sırasındaki her şeyi çok etkiliyor. O nedenle bu işi ne kadar yalın ne kadar olduğu gibi yaşarsanız o kadar rahat geçiyordu  her şey!

Baldan bize geldiğinde hem çok güzel bilgiler verdi, hem çok güzel teknikler öğretti hem de çok güzel meditasyonlar yaptırdı bize. Özellikle yaptırdığı anne & bebek meditasyonu bana  çok iyi geldi. O gün, Baldan’la özel bir enerji yakaladığımızı ve onun enerjisinin bize çok iyi geldiğini hissettim. O nedenle onun da bizimle doğuma gelmesini ve bana doula olarak yardım etmesini istedim. Ancak Baldan artık doğumlara gitmediğini, çünkü danışanlarının ajandasını ayarlamakta zorlandığını, ancak doğum bir Perşembe gününe denk gelirse bir ihtimal gelebileceğini söyledi. Peki dedik ve sarılarak vedalaştık.

35. HAFTA – BABYSHOWER PARTİMİZ (10 MART)

Yapsam mı yapmasam mı diye düşünürken, artık pek halim de yokken, kız arkadaşlarımın desteğiyle evde minik bir babayshower partisi yaptık. Amaç yakınlarımızla ben hamileyken son bir kez bir araya gelmekti. İyi ki de yaptık! Çok güzel bir anı oldu bize! Özlediğim bir çok kişiyi de aynı anda görmüş oldum. Bana doğum öncesi çok iyi bir motivasyon oldu.

Oldum olası o pespembe, anneye taçlar takılan, şaşalı babyshowerları sevmemiştim. Herkesin kendi tarzı ve zevki o ayı mesele, benimki de böyle 🙂 O nedenle biz adına babyshower desek de aslında bir ev partisi verelim istedik. O nedenle ona göre bir hazırlık yaptık.

Düğünümüzden beri her etkinliğimizde biizmle olan sevgili KullanAtMarket Ailesi yine harika ürünleriyle biizmleydi. Üstelik Ada için düşündüğüm palmiyeli konsepte de uygun müthiş ürünleri vardı. 40 kişilik bir davet için tüm çatal bıçak, bardak, tabak gibi malzemeleri oradan aldım. Süsleme için kullandığım balonları, peçeteleri, kürdanları ve hatta palmiye şeklindeki lambayı da yine KullanAtMarket’ten aldım. Hatta böyle bir konsept arayanlar için linkini de şuraya bırakıyorum.

Pasta konusu da benim için önemli bir detaydı. Hem görseli tamamlayan hem de lezzetli bir ikram olmasını istediğim için tartışmasız Beyaz Fırın‘a gittim. Pinterest’ten bulduğum bir pasta görselini kendilerine ilettim ve birebir aynısını yapıp getirdiler. O kadar güzeldi ki! O kadar lezzetliydi ki! Kesinlikle iyi ki dediğim bir detay oldu!

Yemekler konusunda ise kayınvalidem ve kız arkadaşlarım yardım ettiler. El birliği ile muhteşem bir sofra hazırladık.

Evimizin peynircisi Ariste‘den de büyük bir peynir tabağı yaptırdım. Çok güzel bir tepside kapımıza kadar teslim ettiler.

Ev partisi olunca alkol olmadan olur mu hiç? Bizimki dirty babyshower dedik ve bir Pazar günü öğleden sonrası için misafirlerimize Baransel’in hazırladığı Campari Negro kokteyli, Suvla‘nın harika şarapları ve Pamukkale Şarapları‘nın Anfora Gold köpüklü şarapları eşlik etti.

O gün bizimle olan tüm dostlara çok ama çok teşekkürler!

36. HAFTA – ÇİFT OLARAK FOTOĞRAF ÇEKİMİ

VE

BAŞ BAŞA SON KAÇAMAK (16-17 MART)

Tüm hamileliğim boyunca Baransel’le hatıra olarak saklayabileceğimiz çok fotoğrafımız yoktu. Genelde hep ben tektim. O yüzden aslında bir çift fotoğrafımız olsun da çok istiyorduk, doğuma da çok az zaman kalmıştı ve Baransel’in evde olduğu süre de kısıtlıydı. Tam böyle bir zamanda Neşe Çapan Baysal kapımızı çaldı 🙂 Mochi İstanbul olarak geldi ve bu defa Ada’nın odasında çift olarak hatıra fotoğraflarımızı çekilmiş oldu. Böyle güzel karelerle şimdi Ada’ya onu beklerken anlatacak bir hikayemiz daha olmuş oldu.

Ertesi gün, bel ağrılarım nedeniyle masaj isteğimi kırmayan Baransel bu defa günü birlik olarak Casa Lavanda’ya götürdü beni. Hava da o kadar güzeldi ki. Masaj sonrası çimlere yayıldık ve keyif yaptık. Tüm günü Casa Lavanda ailesiyle geçirdik, sonrasında da harika bir yemek yedik. Bana masaj yapan Balili kadın masaj sonrasında bana “Doğumun çok yakın, hissettim.” dedi. Ben de ona “Daha 2 hafta var.” dedim. Çünkü bana göre her şey yolundaydı ve 38. haftayı görecektim. Kendimi 38’e çok şartlamışım, sonradan anladım 🙂

37. HAFTA – SONU SÜRPRİZLİ HAFTALIK RUTİN KONTROL (20 Mart)

20 Mart Çarşamba günü öğleden sonra haftalık rutin kontrolümüze gittik. Cem Bey kontrol sırasında bana suyumun azaldığını ve o gece hastaneye yatmamı istediğini söyledi. O kadar şoka girdik ki, ben hala “Daha 1 hafta yok mu? Ben hazır değilim.” deyip duruyordum. Hatta pazarlıkla 1 gece daha bekleyelim bile dedim. Çünkü ne hastane çantam hazırdı ne de ailelerimizi organize etmeye fırsatımız olacaktı. O sırada kız kardeşim 2 haftalığına Londra’dan Türkiye’ye geliyordu ve uçaktaydı. Her şey biranda gelişti. Cem Bey önce tamam yarın gel yat dedi. Biz de o şokla hastaneden ayrılmak üzere arabamızı istemeye gittik.Peşimizden hemşire geldi ve Cem Bey sizi görmek istiyor dedi. Hemen geri döndük. Cem Bey aynen şöyle dedi ” Özüm sen gel bu gece yat güzelim, bak çok uğraştık bu bebek için, riske atamayız, bu tarz durumlarda suyun ne kadar hızlı gideceğini bilemeyiz, 24 saat uzun bir süre olabilir, gel riske atmayalım bak sonra çok üzülürüz.” Bu cümleleri duyduktan sonra ne diyebilirdim ki, tabi ki tamam deyip hazırlanmak üzere eve gittim. Eve geldiğim gibi hıçkırarak ağlamaya başladım. Çünkü korkmuştum ve hazırlıksız yakalanmıştım. Hazırlanmak ve her şeyi organize etmek için bir kaç saatimiz vardı. Baransel’le uzun uzun sarıldık… Bana dedi ki “Özücüm Ada’mıza kavuşacağız bunu düşün.” O an farkettim… Evet biz Ada’ya kavuşmaya gidiyorduk. Sonra ellerimizi karımda birleştirdik ve Ada’yla konuşmaya başladık. “Adacım sen çok güçlü bir kızsın. Bizim için dayanacağını biliyoruz. Seni nefesimle sarmalayacağım, baban da seni görür görmez elinden tutacak, biz buradayız ve seni bekliyoruz, sakın korkma!”

Kapıdan iki kişi olarak son kez çıkarken hatıra fotoğrafımız olsun dedik. Yüzümdeki ifade sanırım duygularımı anlatıyordur…

Hikayenin devamı, bir sonraki postta, “Doğum Hikayemiz” olarak yayınlanacaktır.

Sevgiler

Özüm

 

SEYAHAT

LONDRA 101 – LONDON 101

Geçtiğimiz yıl Mart ayında kız kardeşimin Londra’ya taşınmasının ardından evde bir panik havası yaşandı. Allah korusun ya bir şey olsaydı da hemen gitmek gerekseydi? Önümüzde ailecek alınması gereken kapı gibi bir vize duruyordu. Bunca zamandır Londra’yı sırf şu vize sorunsalı yüzünden ertelediğim bir gerçekti. Hele ki yeşil pasaport sahibi anne ve babam için vize almak büyük bir dertti 🙂 Neyse ki kardeşim buna vesile oldu ve apar topar vizemizi aldık. Vizeyi aldık almasına da benim gitmem işti güçtü derken bir 6 ay kadar gecikti. Nitekim bunun acısını çıkarırcasına hem Kasım ayının sonunda anneler ve teyzelerle kadın kadına, hem de Aralık sonunda yılbaşı için Baransel’le beraber gitme fırsatım oldu. E artık bir lokal sayılan kardeşimden de epey şey öğrendim. İki ay üst üste gitmeme rağmen ise her seferinde farklı bir şey keşfedip, bunun sonunun bu şehirde kesinlikle olmadığına karar verdim 🙂 Nitekim Londra’da 8 yıl yaşamış bir arkadaşım bana Londra’yı 8 yılda bitiremediğini söylemişti 🙂 Bu şehrin hızına yetişmeniz çok zor. O nedenle eğer sizin de sadece 3-4 günlük bir zamanınız varsa ve bu Londra’daki ilk seyahatiniz olacaksa, öğrendiğim Londra 101 bilgilerini bu yazıda bulabilirsiniz. 🙂

LONDRA’DA ULAŞIM

Londra, İstanbul gibi birden fazla merkezi olan büyük bir şehir. Şehri doğu-batı, kuzey-güney şeklinde ayırıp, metro hatlarını bile bu şekilde isimlendiriyorlar. Siz de benim gibi batı merkezinde bir yere ulaşmak istiyorsanız en iyi opsiyonları aşağıda bulabilirsiniz;

Heathrow Havalimanı’ndan Ulaşım:

-Heathrow Express: Heathrow Havalimanı’ndan Paddington Tren İstasyonu’na en kolay ulaşım şekli Heathrow Express denen hızlı trenler. Hiç durmadan sizi 15 dakikada Paddington’a ulaştırıyor. Heathrow Express hakkında bilmeniz gereken en önemli şey, uçak biletinizi aldığınız gün ilk yapmanız gereken şey, mutlaka internet sitesinden Heathrow Express biletinizi online olarak almak ! Çünkü normalde havalimanı içerisinden aldığınızda bilet ücreti gidiş -dönüş 35 Pound olarak sabit ücret ödemeniz gerekiyor, ancak online olarak önceden alırsanız çok daha ucuza alabiliyorsunuz. Üstelik her 15 dakikada bir her iki taraftan tren mevcut! Bu nedenle en kolay ve hızlı ulaşımı Heatrow Express ile sağlayabilirsiniz.

-Heathrow Connect: Diğer bir opsiyon yolu olan Heathrow Connect, Paddington’a sizi 30 dakikada ulaştırıyor. Heathrow Connect’in gidiş-dönüş ücreti ise 21 Pound. Ama yukarıda anlattığım gibi eğer siz çok daha önceden internet sitesinden Heathrow Express biletinizi alırsanız bu rakamdan bile daha ucuza alabilirsiniz.

-Piccadilly Line (Tube): Londra’da metroya tube deniyor. O nedenle birine metro ile ilgili bir şey soracaksanız doğru yanıtı almak için “tube” kelimesini kullanmalısınız. Heathrow Havalimanı’ndan metro ile de ulaşım sağlayabilirsiniz, ancak bu epey uzun süren bir yol. Gideceğiniz lokasyona göre ortalama 1-2 saat gibi bir sürede ulaşabilirsiniz. Londra’da metro hatlarının isimlerini aklınızda tutmazsanız, renklerini takip etmek daha akılda kalıcı olabilir. Örneğin havalimanından metroya binecekseniz mavi renkteki bu hattı takip etmelisiniz.

Gatwick Havalimanı’ndan Ulaşım: Gatwick Havalimanı Londra’nın güneyinde yer alıyor, dolayısıyla siz oradan merkezde bir yere ulaşmak istiyorsanız, yine Heathrow’da olduğu gibi Gatwick Express’e binip diğer bir merkez istasyon olan Victoria‘ya ulaşabilirsiniz. Bunun biletlerini de yine internet sitesinden alabilirsiniz. Havalimanından Victoria’ya ulaşmanız 30 dk civarında sürüyor.

Şehir İçi Ulaşım: Londra hayatımda gördüğüm en gelişmiş toplu taşıma ağına sahip şehirlerden biri. O nedenle ulaşım konusunda bir sıkıntı kesinlikle yaşamazsınız. Zaten şehir dümdüz olduğu için de bir çok yere yürüyebilirsiniz. Ama şehir aynı zamanda oldukça büyük ve birden fazla merkezden oluştuğu için zaman kazanmak için toplu taşıma kullanmanızı da öneririm. Bu noktada cebinizi yakmamak için ilk yapmanız gereken şeylerden biri 5 Pound depozito ödeyerek alacağınız Oyster Card olacaktır. Oyster Card’ı tüm bilet alabildiğiniz makinalardan temin edebilirsiniz. İçerisine para yüklemek de oldukça kolay. Bu kart olmadan yapacağınız tüm bilet alımlarınız 2 katı ücretlendirmeye tabi olacaktır. O nedenle bu kart ile seyahat etmek oldukça avantajlı! Üstelik bir süresi olmadığı için, kartı saklayıp bir sonraki seyahatinizde de içine para yükleyip kullanabilirsiniz. Diğer bir önemli bilgi ise, otobüsün metrodan daha ucuz olduğu! Bence mutlaka Londra’nın simgesi olan iki katlı kırmızı otobüslere binin ve yer bulursanız üst katta en önde oturup adeta özel bir gezideymiş gibi şehri izleyin 🙂

LONDRA’DA KONAKLAMA İÇİN EN MERKEZİ BÖLGELER

Londra’da otelde konaklamadığım için doğrudan bir otel önerisinde bulunamayacağım. Ama hangi bölgelerde konaklarsanız rahatça gezebilirsiniz konusunda size yönlendirme yapabilirim. Eğer otel ya da Airbnb evi gibi bir konaklama seçeneğiniz olacaksa, batıda Paddington ve Victoria, güneyde Waterloo ve Borough Market, doğuda Liverpool, kuzeyde Camden Town bölgelerine bakmalısınız. Londra’nın tam kalbinde olmak isteyenler için ise Mayfair, Covent Garden ve Kings Cross bölgelerini tavsiye ederim.

LONDRA’DA GEZİLMESİ GEREKEN YERLER

Son Londra seyahatimde, kardeşimden öğrendiğim şekilde Baransel’e program hazırlamıştım. Her bir güne bir bölge ayırdım. İlk gün eve de yakın olduğu için Notting Hill kısmından başladık, aşağı doğru yürüyüp Kensington’a kadar vardık. Ardından Hyde Park’ın içerisinden yürüyerek evimize döndük. Sonraki gün kraliçeye selam vermeye gittik, ardından sincaplarla oynamak için St James Park’ın içerisinden yürüyüp Londra’nın iki önemli simgesi London Eye ve Big Ben’in önünde fotoğraf çektirdik. Ertesi günü biraz alışverişe ayırdık ve en ünlü caddeleri yılbaşı süslerinin altında gezdik. Bir sonraki gün Sky Garden’dan Londra manzarasını izleyip kahvemizi içtik, ardından meşhur Tower Bridge’de fotoğraf çektirdik, hava çok soğuktu o nedenle Katherina Docks Marina’da sıcak şarabımızı içip evimize döndük. Son gün ise, kardeşimin evinin civarında dolandık. Little Venice denilen kanalın manzarası çok güzel. Sokaklarda kaybola kaybola tren istasyonuna gittik. Belki bu program size de yardımcı olur 🙂

*Notting Hill – Portobello Road – Kensington – Hyde Park

*Buckingham Palace – St. James Park – London Eye – Big Ben – Southbank

*Oxford Street – Piccadily – Carnaby (+Kingly Court) – China Town – SOHO – Covent Garden (+Neal’s Yard)

 *Sky Garden – Tower Bridge – Katherina Docks Marina

*Paddington – Little Venice – Regent’s Park – Marylebone

LONDRA’DA YEME – İÇME ALTERNATİFLERİ

Londra’da deneyip de beğendiğimiz bazı yerler; Clifton Nurseries,  ZEDEL,  SKETCH , Ivy Kensington, GOGI – Korean Barbeque, Kanada- Ya, Ben’s Cookies, Underdelicious, Grains Coffee ve Hakkasan.

LONDRA’DA ALIŞ VERİŞ ÖNERİLERİ

Londra’ya gidip de buralardan alışveriş yapmadan dönmeyin; TkMax, Primark, John Lewis, Deciem, Anthropoligie, Urban Out Fitters, Forever 21, Fortnum Masons, Tesco ve Whole Food Sales.

Sevgiler

Özüm