Browsing Tag

island

SEYAHAT

BİR BABYMOON HİKAYESİ; SEYŞELLER BÖLÜM 1 – UÇUŞ VE PLANLAMA – MAHE ADASI & CONSTANCE EPHELIA

Son bir kaç yıldır her yılbaşında bir tropik rota belirliyorum kendimce, bir nevi dilek gibi… “Bu yılki büyük hedefim şurası” diye içimden geçirip, bir süre sonra da araştırmalara başlıyorum. 2015’te Bali, 2016’da Maldivler ve 2017’de Phuket & Krabi seyahatinden sonra 2018 için yüreğimden geçirdiğim rota Seyşeller’di. Kış ortasında yaza kaçamak yapmanın tadına bir kere varınca ve döndükten sonra hem ruhumuza hem bedenimize ne kadar iyi geldiğini görünce, bunu her sene farklı bir rota ile tekrarlamak istedik. Tam da Seyşeller tatili hazırlıklarına başlamıştık ki hamile olduğumu öğrendik 🙂 Bu da bize çok güzel bir sürpriz oldu. Meğer 2018 için “babymoon” rotası dilemişim de haberim yokmuş.

NEDEN SEYŞELLER?

Herşeyin başında Seyşeller için Türk vatandaşlarına herhangi bir vize uygulaması bulunmuyor. Bazı ülkelerdeki gibi kapıdan belirli bir ücretle vize alımı da söz konusu değil. O nedenle vize masrafı ve külfetiniz olmuyor.

İkincisi ise, Seyşeller’in nispeten bir çok tropik yere kıyasla yakın olması. Yani uçuş süreleri ve aktarma aralıkları oldukça makul. Üstelik promosyon dönemlerini yakaladığınızda gayet uygun uçak biletleri bulabiliyorsunuz. Bunun için aylar öncesinden takibe başlamanız gerek tabi. 🙂

Üçüncüsü Afrika kıtasına ait bir ada olmasına rağmen, Seyşeller için öngörülen herhangi bir aşı ya da sağlık önlemi belirtilmiyor. Mesela sarıhumma gibi bir aşı olunması gereken bir yer olsaydı gidemeyecektim. O nedenle hamileyken kendinize bir rota belirlerken önce bu alınması gereken sağlık önlemlerini kontrol edip, doktorunuzla mutlaka konuşun.

Esas ana sebebimiz ise kış ortasında yaza gidecek olmak, palmiyelere kavuşacak olmak, hindistan cevizini dalından taze taze içecek olmak ve tabi ki denize girebilecek olmaktı… Seyşeller aslında yılın 12 ayı ziyaret edilebilen bir ada ama bazı dönemlerinde çok daha fazla yağış alıyor. Sıcaklık tüm yıl 28-32 derece arası olurken, Ocak ve Şubat ayları en fazla yağış aldığı aylarmış. Seyşeller’e gitmek için mükemmel zamanlama ise Nisan-Mayıs ve Ekim-Kasım ayları olarak öneriliyor. Aralık ve Mart ayları ise arada bir yağıp geçen yağmurlar ve sonrasında açan güneşle meşhur.

Kısacası zamanlama ve şartlar Seyşeller’de bir babymoon seyahati yapmak için oldukça müsaitti.

SEYŞELLER’E UÇUŞ DENEYİMİ

Hangi havayolu ile uçarsanız uçun, uluslararası sivil havacılık kuralları gereği hamileliğinizin 28. haftasından 35. haftasına kadar (35 dahil) doktorunuzdan alacağınız “Uçmasında engel yoktur” yazılı raporunuzla ancak uçağa kabul ediliyorsunuz. Eğer ki birden fazla bebek bekliyorsanız bu süre sizin için 31. haftaya kadar kısalıyor. Yani örneğin ikiz bebek bekliyorsanız 32. hafta itibariyle doktor raporu dahi olsa uçağa kabul edilmiyorsunuz. Tüm gebelikler için ise 36. haftadan itibaren ise uçuş yasağı başlıyor. Artık evinde otur ve doğumunu bekle, daha fazla gezme diyor yani sana 🙂 Tüm bunların yanında hamileliğin ikinci trimesterı denilen 14.-28. hafta arası olan dönem sizin enerjinizin en yüksek olduğu dönem de olduğu için “babymoon” geleneği tüm dünyada işte bu 2. trimester denilen dönemde gerçekleştiriliyor. Yani 21 haftalık bir hamile olarak benim için mükemmel zamanlamaydı diyebilirim.

Hamileliğimle ilgili herşeyin yolunda gittiğini ve uçmamda herhangi bir sakınca olmadığı bilgisini aldıktan sonra hemen seyahatimizi planlamaya başladık. Daha önce Maldivler’e uçtuğumuz ve çok memnun kaldığımız Qatar Airways ile yine Doha aktarmalı şekilde Seyşeller’e uçtuk. Maldivler’den sonra Hint Okyanusu’nda en kısa uçuş mesafesindeki tropik ada Seyşeller. Dolayısıyla uçuş mesafesi de yormuyor. Üstelik 21 haftalık hamile olduğum için aktarma yapacak olmak benim oldukça işime geldi. Çünkü o aradaki 1,5 – 2 saatlik aktarma süresi yürüyüş yapabildiğim, birşeyler yiyebildiğim, dilersem duş bile alabildiğim kısacası kan dolaşımıma iyi gelen bir süre olacaktı.

İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanı’ndan 28 Kasım Çarşamba akşamı saat 20:05’te kalkan uçağımız 3,5 saat sonra ilk durağımız olan Doha’ya vardı. Daha önce Doha Hamad Havalimanı’nı yine aktarma sayesinde ziyaret ettiğimiz için, bu aktarmanın bize konfor sağlayacağını biliyorduk. Gerçekten çok güzel ve yolculara çok fazla imkan sunan bir havalimanı.  2 saatlik kısa bir aktarmanın ardından, hayatımda bindiğim en büyük uçaklardan biriyle Seyşeller’e doğru uçmaya başladık. Doha – Seyşeller arası toplamda 5 saat sürüyor. Ama gece yarısından sonra uçtuğunuz için yolculuğunuz muhtemelen uyuyarak geçecektir. Biz oldukça şanslıydık ki, uçağın %70’i boştu. Dolayısıyla orta alandaki dörtlü koltukların her birine ayrı ayrı yayılıp adeta yataktaymışız gibi uyuyarak gittik.

Yolculuk boyunca dikkatimi çeken ve beni çok mutlu eden birşey oldu. Hamile olduğum için, biz hiç bir görevliden yardım ya da ayrıcalık istemememize rağmen ve önceden check-in yapmış olmamıza rağmen, daha İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanı’nda bagajlarımızı verirken dahi, rahat edeceğimizi düşünerek bizi ekonomi sınıfının en önündeki ikili koltuklara aldılar. Gerçekten çok rahat ettik. Hamileyken uçuyorsanız bu konu aklınızda bulunsun. En öndeki alan biraz daha geniş olduğu için sizin için daha konforlu olacaktır. Normalde bu koltukları çocuklu/bebekli ailelere öncelik olarak veriyorlarmış. Uçakta ihtiyacı olan bebekli bir aile de olmadığı için ikinci öncelik sırası bizdeydi 🙂 Bu durum tüm seyahat boyunca yaptığımız uçuşlarda gerçekleşti buarada. Ama zaten Seyşeller uçuşunda uçak boş olduğu için rahattık.

Seyşeller Mahe Havalimanı

Diğer bir konu ise, uçuş sırasında hamile olduğum için hosteslerin bana ekstra ilgi göstermesiydi. Örneğin Seyşeller’e uçarken ortadaki dörtlü koltuklarda ben yatarken ara ara başucuma meyve tabağı ya da atıştırmalıklar bıraktılar. Bir tane hostes bana gelip “Sık sık su içmelisin, sakın ihmal etme!” diyerek sürekli su taşıdı. Gerçekten prenses gibiydim 🙂 Yolculuk boyunca bu kadar rahat olmamın en büyük nedenlerinden biri de bu ilgiydi sanırım. Oldukça güvende hissediyordum. Buradan tüm Qatar Airways hosteslerine ve yer görevlilerine kucak dolusu sevgilerimi iletiyorum 🙂

Son olarak Seyşeller’e vardığımızda, 50 kişilik bir sırada pasaport kontrolünü beklerken, önümüzdeki yolcuların biz sormadan bizi öne geçirmeleri oldu. Biz “Gerek yok!” dedik, ona rağmen “Lütfen!” deyip ısrar ettiler. Kısacası, medeniyet ve insanlık ölmemiş 🙂 Bu hissiyat çok iyi geldi!

Sabah 09:00 civarı uçağımız muhteşem bir manzaraya doğru inişe geçti. Hava o kadar güneşli ve güzeldi ki… Uçağın camından bakarken gördüğüm denizin ve ağaçların rengi adeta parlıyordu. Daha uçak yere inmeden bile hissettiğim şey “iyi ki geldik” mutluluğuydu.

SEYŞELLER PLANINI NASIL YAPTIK?

Bu seyahatimizde Setur Selectin ellerine emanettik. Otel, otel-havalimanı arası transferler ve iki ada arası yaptığımız uçuşun organizasyonunu Setur Select yaptı. Arkamızda bir acente güvencesiyle gitmek bu defa bana çok iyi geldi. Çünkü en ufak birşeyde arayabileceğim birinin olduğunu bilmek özellikle hamileyken çok mantıklıydı. Biz aynı mantıkla balayında da ilerlemiştik. Bali’ye giderken de acente desteği almıştık, çünkü ne o planlamayla uğraşacak zamanımız vardı ne de halimiz. O nedenle çok iyi bir fikirdi. Bu seyahatimiz de bir nevi balayı kafası olduğu için kendimizi hiç yormak istemedik.

Setur Select bizim için, ilk 2 gece ana ada olan Mahe Adası’nda, ardından 2 gece de Praslin Adası’nda geçireceğimiz şekilde 4 gecelik bir program yaptı. 4 gün Seyşeller için gayet güzeldi, ama biz adaların içerisinde gezmedik. Özellikle ana ada Mahe, oldukça büyük bir ada ve mesafeler birbirinden oldukça uzak. Tek şerit yollar ve virajlar sayesinde en yakın mesafe 30 dk-1 saat civarı oluyor. Normalde baştan başa araba kiralayıp adayı gezmek ya da diğer iki büyük ada olan Praslin ve La Digue’de de keşfe çıkmak üzerine bir seyahat planlasaydık en az 1 hafta kalmamız gerekirdi. Ama amacımız tamamen romantik ve bol dinlenmeli bir tatil olduğu için 4 gün sadece bulunduğumuz yerde kalmayı tercih ettik, bu şekilde de gayet güzel yetti, bir şey kaçırıyormuşuz hissini hiç yaşamadık.

Setur Select’in önerisiyle bu seyahatimizde Constance Hotels grubunun iki farklı otelini deneyimledik. İlk 2 gün Mahe adasında yer alan Constance Ephelia‘da, diğer 2 gün ise Praslin adasında yer alan Constance Lemuria‘da kaldık. Bu iki otel de oldukça büyük ve sağladığı imkanlar açısından da oldukça yeterli. Özellikle plajlar konusunda her iki otel de muhteşem konuma sahipler. O nedenle harika bir seçim oldu diyebilirim.

Konaklamalarımızı yarım pansiyon olarak ayarladık çünkü Seyşeller, “Ben bir otelden çıkayım, restorana gideyim.” diye plan yapabileceğiniz bir yer değil. Restoranlar çoğunlukla otellerin içerisinde. Yine bir otelden çıkıp başka bir otele gitmeniz gerekecek. Öğlen yemeklerimizi ise otelden ekstra olarak alıp pizza, salata gibi şeylerle karnımızı güzelce doyurduk. Bu şekilde ekonomik olarak da mantıklı oldu. Seyşeller’de konaklama tipinizi yarım pansiyon olarak düşünmenizi bu nedenle tavsiye ederiz.

Tüm transferlerin de önceden ayarlanmış olması bizim için yine çok mantıklı oldu. Seyşeller’in neredeyse tek geçim kaynağı turizm olduğu için, adada herşey oldukça pahalı. Buna ulaşım da dahil. Taksi fiyatları genelde Euro üzerinden hesaplanıyor. Örneğin 20KM’lik bir mesafe (ki bu yakın sayılır) için 60Euro gibi bir rakam istiyorlar. Otobüs ise oldukça ucuz ama bizim zamanımız kısıtlı olduğu için o kısma hiç girmedik. Taksi mi transfer mi dersen de transferin paket program içerisine dahil edilmesi çok daha mantıklı olur derim. Diğer bir alternatif ise araba kiralamak. Ama siz de bizim gibi otelden dışarıya pek çıkmayacaksanız arabanızın otelin önünde yatmasına da gerek yok. Ama adayı gezme gibi bir planınız varsa, trafik sağdan (yani İngiliz sistemi) olmasına rağmen, yollar tek şerit olduğu için rahatça kullanabilirsiniz bence.

MAHE ADASI – CONSTANCE EPHELIA

Mahe Adası, Seyşeller’in başkenti Victoria’nın ve uluslararası havalimanının bulunduğu en büyük ada. Ünlü plajları ve bir çok otelin bu adada bulunması nedeniyle de en çok ziyaret edilen ada olarak geçiyor. Yukarıda bahsettiğim gibi biz ilk 2 gece Constance’ın Mahe adasında bulunan Ephelia ismindeki otelinde kaldık. Havalimanından otele varış transfer ile yaklaşık olarak 30-40 dakika kadar sürüyor. Bu süre nispeten kısa bir süre, zaten etrafınızdaki manzaraya bakarken yolun nasıl geçtiğini de anlamıyorsunuz.

Otele vardığımızda bizi mis gibi kokan ıslak havlular ve ferahlatıcı içeceklerle karşıladılar. “Oh!” dedik! Tropiklere şimdi gerçekten vardık! 🙂 Resepsiyondaki kısa check-in işlemimizin ardından, odamızın temizliği henüz bitmediği için (sabah 10:00 civarı varmıştık) bize mini golf arabalarıyla otelde tur attırıp bilgiler verdiler.

Constance Ephelia oldukça büyük bir otel. Toplamda 350 civarı odası var. İki adet büyük plajı, 5000 m2’lik bir SPA alanı, kendi içerisinde bir mangroove ormanı, spor alanları, çocuk kulübü, 5 adet restoranı (Corossol, Helios, Adam & Eve, Cyann ve Seselwa) ve 5 adet barı (Zee bar, Helios bar, Adam & Eve bar, Cyann bar ve Seselwa bar) var. Öyle büyük bir ormanın içerisine o kadar düzgün bir mimari ile yerleşmiş ki, ağaçlardan binaları pek göremiyorsunuz ve o koca alanda asla 350 adet oda dolusu insan varmış gibi hissetmiyorsunuz. Bizi gezdirirlerken özellikle otelin dolu olup olmadığını sorduk ve %90 oranında dolu dediler. Sonraki gün ise buna gerçekten inanmakta güçlük çektik 🙂 O nedenle mimarisine ve yerleşim planına gerçekten hayran kaldım.

İlk gün bizi öğlen yemeği için otelin Helios isimli Akdeniz mutfağından lezzetler sunan restoranına yönlendirdiler. Helios isminden de anlaşılacağı üzere Yunan ezgileri taşıyan bir restoran ve mönüde bazı soğuk mezelerimiz, hatta Türk kebabı bile var 🙂 Ama pizza, hamburger ve salata gibi seçenekler de mevcut.

20 Numaralı Beach Villa

Lezzetli bir yemeğin ardından “Beach Villa” tipindeki odamıza yerleştik. İlk işim saatlerdir üzerime yapışmş olan siyah taytı çıkartıp mayomu giymek oldu 🙂 Sonra da hemen hoop denize!

Beach Villa tipi odaların her birinin ayrıca kendilerine ait havuzları bulunuyor. Biz uzak doğudan bu konsepti epey seviyoruz. O nedenle odamıza resmen bayıldık!

Her şey en ince detayına kadar düşünülmüştü. Odada Nespresso makinesi olmasından tutun da,  aile boyu konaklayanlar için kapıda boy boy bisikletler bile bulunuyordu. Ayrıca plaj havlusu sakın taşımayın yanınızda. Her odada ve odaların haricinde plajlarda bolca havlu bulabilirsiniz.

Kuzey Plajı

Otelin iki adet plajı bulunuyor, bunları Kuzey ve Güney olarak ikiye ayırmışlar. En çok Kuzey plajı tavsiye ediliyor çünkü Güney plajı gel-gitten daha fazla etkileniyor. Beach Villa dediğimiz oda tipleri de bu Kuzey plajının arkasına yerleştirilmiş. Dolayısıyla plaj ve odanız arasında gidip gelmek çok kolay.

Kuma değer değmez herkesin elinde hindistan cevizlerini görünce heyecanla hemen koştum, ben de istiyorum dedim 🙂 Meğer o adam dışarıdan gelen bir satıcıymış 🙂 (henüz plajların kamuya açık olduğunu anlamamıştım) Adam bize iki adet hindistan cevizini 20 Euro’ya vermesin mi?! Ben şok! E daldan topladın? 🙂 Sonra para üstünü de bir güzel lokal para olarak verdi.

Neyse bare fotoğrafımızı çek dedim 🙂 Sonra otelin beach barına gittik ve garson bize pina coladayı yarı fiyatına getirince aşırı pişman oldum 🙂

Seselwa‘nın garsonu elimizdeki hindistan cevizlerini görünce bizi uyardı, bazen para üstü getireceğim deyip getirmeyen oluyormuş, “Dikkat edin, başında bekleyin mutlaka!”dedi. Biz öyle bir sorun yaşamadık ama siz de heyecanlanıp her gördüğünüz satıcıdan hindistan cevizi almaya kalkmayın 🙂 O günden itibaren 4 gün boyunca sadece muhteşem pina coladalardan içtik 🙂

Kuzey plajında gün batımları da muhteşem oluyor. 2 gün boyunca inanılmaz gün batımlarına denk geldik. Ayrıca günbatımı saatinde happy hour da yapılıyor ve Seselwa’da kokteyller yarı fiyatına iniyor.

Güney Plajı

Güney Plajı gel-git olayından çok fazla etkilendiği için çok tercih edilmiyor. Hatta bazen sular öylesine çekiliyormuş ki karşıdaki ada ile arasında bir yol oluşuyormuş. Biz gittiğimizde o karşıdaki adada Rusya Big Brothers çekiliyordu. 🙂

Otelde yarım pansiyon konaklama tipinde kaldığımız için, sadece öğlen yemeklerimizi ve beach barda içtiğimiz içeceklerimizi ekstra olarak ödedik. Bu şekilde çok makul oldu. Zaten daha önce Maldivler yazımda da belirtmiştim ki, bu tarz yerlere seyahat ediyorsanız en mantıklısı ve ekonomik olanı baştan yarım pansiyon konaklama seçeneğini seçmek! İlk akşam yemeğimizi otelin açık büfe olarak hizmet veren ana restoranında yani Corossol‘da yedik. Oldukça güzel bir açık büfeye sahip olan restoranda hemen hemen her damak tadına göre bir lezzet bulabilirsiniz.

İkinci akşam ise rezervasyonumuzu yaptırıp Seselwa‘da yedik. Burada konsept olarak her bir misafire 3 course sunuluyor yani mönüden herkes bir adet başlangıç, bir adet ana yemek ve bir adet tatlı seçiyor. Birer kadeh şarabınız da dahil! Ben burada barbun ve mango salatası yedim ve çok beğendim. Corossol dışındaki tüm restoranlara yarım pansiyon dahi olsanız rezervasyon yaptırmanız gerekiyor.

Sabah kahvaltıları için ise iki adet seçeneğiniz var. Biri Corossol’un açık büfesinden kahvaltı etmek, diğeri ise yine rezervasyonla Seselwa’da kahvaltı etmek. Biz hem odamıza yakın olduğu hem de ortamını beğendiğimiz için iki gün de Seselwa’da kahvaltı ettik. Çok lezzetliydi! Mutlaka bir gün enazından burada kahvaltı etmenizi öneririm.

Özel bir yemek planlamak isteyenler için ise plaja özel masa kuruyorlar ve size özel olarak servis yapıyorlar. Biz bir çiftin masa hazırlığına denk geldik, gerçekten çok romantik görünüyordu. Darısı başınıza 🙂

Otel o kadar büyük ki bazen sıcakta yürümek zor gelebilir, o zaman siz de odanıza buggy (golf arabası) çağırıp gideceğiniz yere kolaylıkla gidebilirsiniz. Ayrıca resepsiyon önünden Kuzey Plajı’na her 15 dakikada bir ring servis de dönüyor.

Kısacası odanızın uzakta olması gibi bir probleminiz yok. Kuzey Plajı ve resepsiyon alanı arasında yürümek isterseniz de (15 dakika gibi sürüyor) muhteşem bir doğa içerisinde yürümüş olacaksınız.

Ayrıca sizi Seyşeller’in simgesi dev kaplumbağaların (Aldabra Giant Totoises) bulunduğu bir alan da karşılayacak. Her gün belirli saatlerde misafirlerin kaplumbağaların yanına girmesine ve onları beslemesine izin veriyorlar. Otelde bulunan en büyük ve en yaşlı kaplumbağa 120 yaşında. 🙂

Otelin diğer bir güzel özelliği ise ormanın içerisine kurdukları Zipline aktivitesi idi. Bizim denemeye fırsatımız olmadı maalesef ama çok güzel bir parkurdu. Yine belirli saatlerde yapıldığı için önceden arayıp rezervasyon yaptırmanız gerekli.

Seyşeller dalış ve şnorkel için de muhteşem bir bölge. Tabi gittiğiniz dönemdeki hava ve denizin durumu bunu etkileyebilir. Biz Kuzey Plajı’nda şnorkel yaptık, ekipmanları ücretsiz olarak otelden alabilirsiniz. Dalış için ise 1 gün önceden mutlaka rezervasyon yaptırmalısınız. Ben zaten hamile olduğum için dalış yapamayacaktım ama Baransel için çok istemiştik. ne yazık ki 2 gün de bir uçağa bineceğimiz için dalış riskli olacaktı (çünkü dalıştan en az 24 saat sonra uçabilirsiniz ki bu aslında 48 saat olarak daha güvenlidir). O nedenle dalış yapamadık ikimiz de. Ama gördüğümüz kadarıyla güzel resifler var. Deneyebilirsiniz!

Diğer bir taraftan plaja her gün dışarıdan sizi çeşitli aktivitelere davet edecek tekneler geliyor. En popüleri balık tutma aktivitesi. Her gün devasa balıkları tutan ekip gelip sahilde şov yapıyor. 🙂

Otelde 5000 m2’lik alanıyla Hint Okyanusu’ndaki en büyük SPA merkezi olan U SPA bulunyor. Biz SPA alanını sadece gezdik, masaja vakit ayıramadık, o hakkımızı Lemuria’da kullandık 🙂 Ama bu güzel SPA’yı da ziyaret etmenizi öneririm.

Otelde konaklayanların %90’ı Avrupalı idi. Çoğunlukla İngiltere, Avusturya, Fransa ve Almanya’dan geliyorlarmış. Fransa, Avusturya ve İngiltere’den Seyşeller’e direkt olarak uçuş varmış ve ortalama 10-11 saat sürüyormuş. O nedenle de tercih ediliyor. Diğer taraftan da Dubai ve Abu Dhabi’ye olan yakınlığı sebebiyle (4 saat uçuş mesafesinde) Araplar için de tercih sebebi. Ama biz gittiğimizde neredeyse hiç Arap yoktu, hep Avrupalı turist vardı. Gelen misafirlerin yarısı çocuklu hatta bebekli ailelerdi.Ama Avrupalı bebeği farklı oluyor biliyorsunuz 🙂 Gördüğümüz en küçük misafir Avusturyalı bir çiftin 2,5 aylık bebeğiydi. Kadın bildiğin yeni doğurmuş ve 10 saat uçup Seyşeller’e gelmiş. O kadar rahattılar ki… İmrenmemek elde değil. Yine söylüyorum ki, otel o kadar güzel yayılmış ki, siz mutlaka kendinize ait bir özel alan buluyorsunuz ve balayı kafasını sonuna dek yaşayabiliyorsunuz.

Son gün kahvaltının ardından, plaja bir grup çocuk ve anneleri geldi. Sanırım tatil günleriydi. Anneler palmiyelerin altında çocuklara yiyecek hazırlarken, çocuklar ise denizin tadını sonuna kadar çıkardılar. O kadar güzel bir görüntüydü ki…

Dayanamadık yanlarına gittik. Bir tane kızın gözüne kum kaçtı ve canı acıyordu, hemen yanına gittim elimdeki temiz suyla gözünü yıkadım ve elbisemle sildim yüzünü. Anlık olarak bana sarıldı ve gitti. Kalbim eridi diyebilirim… Bu da bize güzel bir anı oldu.

Biz Ephelia’nın plajını da, yemeklerini de, doğasını da, kaldığımız odayı da o kadar sevdik ki, otelden dışarı çıkma ihtiyacı hiç hissetmedik. Zaten 2 günümüz olduğu için de tam anlamıyla dinlenmelik bir konaklama oldu. Açıkçası Mahe Adası’nda da görülecek ya da gezilecek çok fazla bir şey yok. Bir kaç ünlü plaj var, ama dediğim gibi bizi otelin plajı tatmin ettiği için dışarı çıkıp koşturmak istemedik. Siz de bizim gibi bir tatil planlıyorsanız, balayı, babymoon ya da çocuklu bir tatil düşünüyorsanız kesinlikle bu oteli tavsiye ederiz.

Not: Otel odanıza bırakılan kartpostalları, resepsiyondaki posta kutusuna atıp istediğiniz adrese gönderebilirsiniz. Üstelik pul almanıza gerek yok, otel sizin için pulu yapıştırıyor 🙂

SEYŞELLER İÇİN ÖNEMLİ NOTLAR

  1. Seyşeller Dünya’nın en pahalı ülkelerinden biri olarak geçiyor. Nedeni ise ülkenin tek geçim kaynağının turizm olması. Ülkede gerçekten yiyecek olarak bile hindistan cevizi dışında neredeyse hiçbirşey yetişmiyor. Hem arazi ve iklim müsait değil hem de yıllarca, önce Fransızlar’ın sonra da İngilizler’in sömürgesi altında kaldıkları için gelişememişler. Eğer gidecekseniz yanınızda Euro götürün. Fiyatları Euro’ya çevirmek daha kolay ve Avrupalı turist fazlalığı nedeniyle Euro’ya daha alışıklar, heryerde kabul ediyorlar ancak para üstünü size Seyşeller Rupisi olarak veriyorlar. Seyşeller Rupisi yazan bir fiyatı Euro’ya çevirmek için ise fiyatı ortalamada 15’e bölmeniz gerekiyor.
  2. Seyşeller’de trafik gibi elektrik sistemi de İngiliz usulü. Otel odalarındaki tüm prizler İngiliz sistemiydi. Ama otelden talep ettiğinizde dönüştürücü veriyorlar. Yine de yedek olsun derseniz evinizde varsa bavulunuza atın derim.
  3. Seyşeller’de ulaşım kısıtlı imkanlarla ve oldukça pahalıya sağlanıyor. Bu nedenle imkanınız varsa araba kiralamak en uygun çözüm. Ama ada içerisinde çok gezmeyecekseniz bizim gibi transfer hizmeti de alabilirsiniz. Örneğin son gün Praslin Adası’ndan Mahe Havalimanı’na uçtuktan sonra, bizim uçağımıza yaklaşık olarak 4 saat kadar bir zaman vardı. Havalimanı çok küçük ve yapacak hiçbirşey de olmadığı için biz de bare en yakın gezilecek yer olan Seyşeller’in başkenti Victoria‘yı görelim dedik. Üstelik her gün kurulan Victoria Market adında bir yerel pazarı da var.Havalimanı – Victoria arası 20 dk kadar sürüyor, bir taksi ile anlaştık, bavullarımızı kendisine teslim ettik, bizi Victoria’ya götürdü, orada bir park alanında bizi bekledi, biz de gezimizi tamamlayıp aynı taksi ile havalimanına döndük. Çünkü havalimanında bagajlarımızı bırakabileceğimiz bir emanet yeri yoktu. Check-in de daha açılmamıştı. O nedenle bu çözüme pazarlıkla tam 60Euro ödedik. Ama başka çaremiz yoktu.Başkent Victoria size gerçekten Afrika’da olduğunuzu hissetiriyor. Pazar daha çok yiyecek pazarı olsa da, hediyelik eşya açısından da bir çok seçenek bulabilirsiniz. Buarada sokakların birinde resmen önünden geçerken kokusuyla bizi cezbeden aşırı lokal bir fırına girdik ve 2 çeşit kurabiye aldık, biri hindistancevizli diğeri ise bademliydi. Hayatımızda yediğimiz en güzel kurabiyeydi sanırım. Sonra dayanamadık dönüp birer tane daha aldık 🙂 Tanesi 5 Rupi idi. Olur da giderseniz lütfen bizim için de o güzel kurabiyelerden yiyin 🙂Fırının ismi PRg Boulangerie.Diğer bir sokakta ise Seyşeller’in tek milli içkisi olan ve orada üretilen bir çeşit rom olan Takamaka‘yı satan bir bakkal bulduk. Havalimanından daha uygun fiyata buradan aldık. O da iyi oldu.  Dilerseniz Mahe Adası’nda yer alan Takamaka Damıtım Evi‘ni ziyaret edip tadım da yapabilirsiniz.
  4. Mahe Havalimanı’nda check-in yapıp içeri girdikten sonra karnınız acıkırsa içeride sadece Burger King var. Ama girmeden dışarıda iç hatlar tarafına yürürseniz bir kafe göreceksiniz, orada da birşeyler atıştırabilirsiniz. Bizim karnımız içeri girdikten sonra tabiki acıkmıştı ve Burger King öyle güzel geldi ki anlatamam. Aylar hatta belki 1 yıl sonra ağzıma fast food hamburger sürdüm ama pişman değilim 🙂 Diğer bir konu ise havalimanından alınabilecek hediyelik eşyalar… Bir kaç dükkan var ve kaliteli ürünler satıyorlar. Özellikle üst kattaki hediyelik eşya dükkanlarına bakın derim, farklı şeyler var. Ucuz değiller! Hatta benim gibi magnet koleksiyonunuz varsa ve Victoria’ya giderseniz oradan alın, havalimanında 2 katı daha pahalı.
  5. Seyşeller’deki 4 günümüzde 2 gün hava muhteşem güneşliyken 2 gün ise yağmurluydu. Ama yağmurlu hali bile sıcak ve keyifli olduğu için aldırmadık. Yani sezon ne olursa olsun böyle sürprizler olabilir. Hazırlıklı olun, üzülmeyin sonra, açın bir prosecco ve keyfinize bakın 🙂
  6. Seyşeller’de çeşmeden ya da açıkta olan herhangi bir suyu içmeyin. Güvenilir yerlerden ağzı tamamen kapalı, ilk defa sizin açacağınız şişelerden su için. Bunun haricinde, mutlaka sivrisinek koruyucu sürün. Özellikle akşam yemeklerinde, onlar da sizi yemeyi pek seviyor 🙂 Bizim kaldığımız tüm otel odalarında özel sivrisinek koruyucu sprey vardı. onları kullandık. Beni hiç ısırmadılar ama ne hikmetse Baransel’i pek sevdiler 🙂 Son olarak, gitmeden önce bir arkadaşım beni bazı plajlarda bazı dönemler kum biti olduğuna dair uyarmıştı. Bize hiç denk gelmedi, sanırım kaldığımız otellerin bulunduğu bölgede böyle bir problem yoktu. Ama yılın belirli dönemlerinde en çok sanırım Mahe’deki Grand Anse Beach‘te oluyormuş. Bu konuyu otelinize danışın mutlaka!
  7. Seyşeller’de tüm kumsallar halka açık. Yani hiçbir otelin özel plajı yok aslında. Dışarıdan teknelerle zaman zaman başkalarının da plaja geldiğini göreceksiniz ama sayı olarak asla bizim dikkatimizi çeken bir yoğunlukta değildi. Dışarıdan gelenler otelin şezlong, havlu gibi imkanlarından elbette yararlanamıyor, sadece plaja havlusunu serip takılabiliyor. Kısacası sizin de ziyaret etmek istediğiniz otel plajları olursa, rahatça gidip takılabilirsiniz.
  8. Hindistan cevizi ana besin kaynakları olduğu için, tahmin edersiniz ki Pina Colada’lar muhteşem yapılıyor. Hamileler ya da alkol kullanmyanlar için için Virgin Colada seçeneği de var 🙂 Lezizdi leziz!
  9. Seyşeller’in %90’ı Katolik. Dolayısıla, tropik adalarda görmeye alışık olduğunuz tapınaklardan ziyade kilise göreceksiniz. bu da tamamen İngiliz etkisi. Tek Hindu tapınağı ise başkent Victoria’da bulunuyor.
  10. Seyşeller’in iki simgesi var; biri Coco De Mer (deniz cevizi) meyvesinin tohumu diğeri ise Aldabra Giant Totoises diye geçen dev kaplumbağaları. Mahe Adası’nda çok büyük bir Coco De Mer ormanı var, dileyenler burayı ziyaret edebilirler. Bu meyvenin kendisinin de tohumumun da Seyşeller dışına çıkartılması kesinlikle yasak. Zaten boyutunu görünce çıkartamayacağınızı da anlarsınız 🙂 Bu kadar kıymetli olmasının nedeni ise tek bir tohumdan bir meyve verme süresinin 7 yıl sürmesi. Tohumunun hem erkek hem dişisi var ve döllenerek meyve veriyorlar. Doğa ananın insanlığa mesajı olacak ki, dişi tohum aynı kadın genital bölgesine benzerken, erkek tohum ise erkek üreme organına benziyor. 🙂 200 yaşına kadar yaşayabilen Aldabra kamplumbağaları ise dünyanın en büyük kaplumbağaları olarak geçiyor. İsmini de Madagaskar ve Seyşeller arasında bulunan Aldabra Resifi’nden alıyor. Eskiden Seyşeller’in granit kaplı adacıklarında yaşayan kaplumbağalar, zamanla bu denizciler tarafından bu adalar keşfedilip işgal edilince ve bir dönem besin kaynağı olarak kullanılınca sayıları oldukça azalmış. O nedenle şuanda koruma altındalar ve bununla ilgili ciddi yasaları mevcut.
  11. Son olarak gönül rahatlığıyla şunu söyleyebilirim ki, gördüğümüz en güzel deniz ve en güzel doğadan biriydi ve ben hamileyken Seyşeller’e seyahat yapmış olmaktan dolayı en ufak bir sıkıntı yaşamadım. O nedenle kesinlikle gidilmeli ve görülmeli diye düşünüyorum. Diğer bir yandan, bundan önce hep Asya ya da Hindistan yakınlarındaki adalara gittiğimiz için, Afrika adası hissiyatı nasıl birşey bilmiyorduk. Çok farklıymış… Çok güzel bir deneyimmiş… Gerçekten Afrika’nın bir parçasında olduğunuzu hissediyorsunuz. O nedenle de şimdiye kadar gördüğümüz tropik adalardan oldukça farklıydı. Gerçekten iyi ki ama iyi ki gitmişiz! Çok beğendik ve bize o kadar iyi geldi ki size anlatamam… Umarım isteyen herkes bir gün görür ve keyfini çıkartır!

***

Umarım bu gezi size de ilham olur ve bir gün Seyşeller’i siz de görebilirsiniz. İkinci bölümde size Praslin Adası’na yaptığımız uçuşu, adada kaldığımız Constance Lemuria’daki deneyimlerimizi ve dönüş yolundaki 1 gecelik Doha maceramızı anlatacağız.

Herhangi bir sorunuz olursa bize her zaman kucukmartha@outlook.com dan ulaşabilir, Seyşeller seyahati boyunca paylaştığımız post ve storylere instagram hesaplarımızdan (@kucukmartha ve @baranseldogan ) ulaşabilirsiniz.

Çok Sevgiler

Özüm & Baransel

 

 

 

GEZİ NOTLARI SEYAHAT

PHUKET’TE NEREDE KALALIM? / WHERE TO STAY IN PHUKET? – THE NAI HARN PHUKET

 Phuket’teki son durağımız, yıl dönümümüzü de gerçek anlamda kutlayacağımız The Nai Harn Phuket‘ti. Bu otel, sabırsızlıkla beklediğim duraklardan biriydi. Çünkü denize karşı konumu ve manzarası beni fotoğraflarından çok etkilemişti. Bir de açıkçası balkon sefası yapmayı da sevdiğimizden, iyi gelir diye düşünmüştüm. Onun haricinde yine bütçe dostu ama lüks bir otel olması da avantajlarından biriydi. Konumu yine Phuket’in en ucunda yer alan Nai Harn plajındaydı.

English:“Our last stop in Phuket, The Nai Harn Phuket, which we were also going to celebrate our anniversary. This hotel was one of the stops which i could look forward to. Because the position and the view towards the sea had affected me very much from the photographs. I thought that it would be good, so as i like balcony. Apart from that, one of the advantages is also of being a budget-friendly but luxurious hotel. Its location was on Nai Harn beach, at the farthest tip of Phuket.”

Oteli araştırırken, 1980’li yıllarda Phuket’te yapılmış ilk gerçek plaj oteli olduğunu ve aslında yat kulübü (the Royal Phuket Yacht Club) olarak inşa edildiğini öğrendim. Daha sonra mimarisi büyük ölçüde korunarak bu halini alıyor ve 2016 Ocak’ta The Nai Harn olarak yeniden hayata geçiyor. Bu plajdaki tek yapı olduğu için, palmiye ormanının içerisinde inci gibi parlıyor. Üstelik henüz çok yeni renovasyon geçirdiği için de her yer pırıl pırıl.

English:“While I was reading the information about the hotel, I learned that it was the first real beach hotel built in Phuket in the 1980’s and actually it was built as the yacht club (the Royal Phuket Yacht Club). Later, the architecture is being preserved to a great extent, and in January 2016, as the Nai Harn was again active. Because it is the only building on the beach, it shines like a pearl in the palm forest. Moreover, everywhere shines because it has been renovated yet.”

Otele vardığımız andan itibaren hem çok mutlu hem de hafifi buruktum. Nedense o 5 Eylül’de Bozcaada’da olmamız ve yıl dönümümüzü orada rüzgar gülleriyle beraber kutlamamız gerekiyormuş gibi geliyordu.

English:“From the moment that we arrived at the hotel, we were both very happy and a bit sad. I was feeling as we had to be in Bozcaada on the 5th of September and we had to celebrate our anniversary there with windmilles.”

Sonra evren bana bir işaret gönderdi… Otelin tam karşı kıyısında tek başına bulunan bu rüzgar gülünü gördüğümde gözlerime inanamadım. Odamızın terasına çıktığımda karşımda durmuş bana göz kırpıyordu adeta. O zaman nasıl mutlu olduğumu anlatamam. Bu bir işaret değil de ne diye düşündüm kendi kendime. Dünyanın bir ucunda rüzgar gülü bulmuş bir Don Quijote’tum adeta… O nedenle sanırım The Nai Harn ile gönül bağımız ayrı olacak!

English:“Then the universe sent me a sign … I could not believe when I saw this windmill on the opposite side of the hotel. When I went out to the terrace of our room, it was almost blinking to me. Then I can not tell you how happy I am. This is not a sign, but what? I thought I was a Don Quijote who found a windmill on the edge of the world … For this reason I think ties of affection with The Nai Harn!”

Otelin en sevdiğim özelliklerinden bir diğeri ise, her yerinden muhteşem bir manzaraya sahip oluşu idi… Asansör beklerken bile mavinin bin bir tonu sizi karşılıyor.

English:“One of the most favorite features of the hotel was that it had a magnificent view from everywhere … Even when waiting for the elevator, a thousand tons of blue are welcoming you.”

ODAMIZ / OUR ROOM; GRAND OCEAN VIEW ROOM

Odamızı seçerken, şu manzarayı görmekti niyetim. O nedenle 3 gün boyunca Grand Ocean View tipindeki odada kaldık. Bu tip odaların her birinin okyanusa bakan bir terası var.

English:“When I chose our room, I wanted to see this view. That’s why we stayed in the Grand Ocean View room for 3 days. Each of these rooms has a terrace overlooking the ocean.”

Şurada yatıp güneşi batırmak ya da gece yıldızları izlemek gerçekten çok keyifli…

English:“It’s really good to lie down here and watch the sunset, or watch the night stars …”

Odamızda bizi karşılayan sürprizlerden biri de yatağın üzerine yapılan bu sanat çalışmasıydı 🙂 Yıl dönümümüz olduğu için bu şekilde bir karşılama yapmışlar. Çok tatlıydı bence 🙂

English:“One of the surprises that greeted us in our room was this art work on the bed. I think it was very sweet, for our anniversary :)”

Ve tabi ki bir şişe prosecco yine bizi bekliyordu… Yanında da tropikal meyve tabağı 🙂 Buna çok alıştım, evde de aynı düzeni aradım ama bulamadım 🙂

English:“And of course there was a bottle of prosecco for us … Tropical fruit plate beside it I’m used to it too, I wanted the same arrangement at home but I could not find it :)”

Terasa açılan geniş camlar sayesinde manzaradan içerideyken bile yoksun kalmıyorsunuz.Bu fotoğrafı tam olarak odanın içerisinde yer alan küvetin önünde çekmiştim. Yani teknik olarak küvetteyken de manzara sizinle 🙂

English:“Thanks to the large windows that open out to the terraces, you are not even deprived of being in the view. I took this photo in front of the bathtub in the room. So technically when you are in the bathtub, the view will be with you :)”

Odanın şekli çok kullanışlıydı. Banyo hem yatak odasının içerisinde hem de gizli kapılar sayesinde kapatıp ayrı bir alan haline gelebiliyor. Banyonun içerisinde küvetten ayrıca bir de yağmur duşu vardı.

English:“The room was very handy. The bathroom was inside of the bedroom, but when you can close by the hidden door, it would be a separate area. There was also a rain shower in the bathroom.”

Odanın her yerinde bulunan bu küçük sanat eseri detaylarını pek sevmiştim. Bunun yanı sıra sizin için odaya bırakılmış şemsiye, plaj çantası, parmak arası terlik, yoga matı gibi sizi bekleyen sürprizler olacak. Plaj havlularını plaja inerken hemen köşede yer alan Rock Salt restoranın girişinden alıyorsunuz. Dilerseniz size gök kuşağı renklerinde plaj şemsiyesi bile veriyorlar. Plajda birden fazla gördüğümüz bu tatlı şemsiyeler otel müşterilerine ait 🙂

English:“I loved the details of this little art piece everywhere in the room. However, there will be surprises awaiting you like umbrellas, beach bags, slippers, yoga mats for you in the room. You get beach towels from the entrance to the Rock Salt restaurant, which is just around the corner when you go to the beach. They even give you a beach umbrella iridescent . These sweet umbrellas that we have seen more than once on the beach belong to hotel customers :)”

PLAJ VE HAVUZ / THE BEACH and THE POOL

Krabi’de yer alan adaları hariç tutuyorum, Phuket tatilimiz boyunca gördüğümüz en güzel plajdı Nai Harn plajı… Hem denizin güzelliği, hem kumsalın büyüklüğü, hem de kalabalık olmaması gibi nedenlerden dolayı biz çok sevdik.

English:“I exclude the islands in Krabi, Nai Harn beach which was the most beautiful beach we saw during our vacation in Phuket … We loved it because of the reasons such as the beauty of the sea, the size of the beach and not being crowded.”

Burada da gel git epey oluyor. O nedenle yüzmek için en doğru saatler sabah saatleri. Öğleden sonra gel git etkisiyle dalga başlıyor.

English:“There’s a lot tidal current here too. That’s why the best times to swim are morning hours. Afternoon, You see wave in the sea by the tidal current.” 

Gel git sonucu suyun altındaki kayalar ortaya çıkıyor…

English:“The rocks emerge which are beneath the sea by the tidal current…”

Dalgalar sörf yapacaklar için gayet iyi. Ama yüzme konusunda da biz çok sıkıntı çekmedik. Zaten hava o kadar sıcaktı ki denize girmeden serinlemek mümkün değildi. O nedenle bol bol denize girmeyi tercih ettik.

English:“Waves are good for surfing. But we did not have much trouble swimming. It was already so hot that it was not possible to cool off. That’s why we preferred to swim in the sea.”

Otelin misafirlerine ücretsiz olarak sunduğu bir çok imkan var. Bunlardan biri de Tuk-Tuk servisi. Otele çok yakın bulunan iki küçük koya sizi ücretsiz olarak istediğiniz saatte götürüp istediğiniz saatte alıyor. Biz her ikisine bir den gidemedik ama şnorkel için çok iyi olduğu söylendiği için Ao Sane Beach‘e gittik.

English:“There are many facilities available free of charge to hotel guests. One of these is the Tuk-Tuk service. It takes you for free at any time to two small gulfs, which are very close to the hotel.  But we went to Ao Sane Beach because we heard that it was so good for snorkeling. We could not go both.”

Burada böyle salaş bir mekan var. Dilerseniz bir şeyler yiyip içebilirsiniz. Biz birer bira aldık mesela. Fiyatlar gayet uygundu.Sonra diğer insanların yaptığı gibi sahile kurulduk ve şnorkel yapmak için denize girdik.

English:“There’s a place like this in here. You can eat and drink something. We got a beer. The prices were not expensive. We went to the beach as other people did, then we got our snorkels and swam.”

Biraz kayalık olduğu için girişte zorlandık. Ama gerçekten çok güzel balıklar vardı. Sabah erken saatlerde gitseymişiz su daha durgun olacakmış. Size tavsiyem eğer böyle bir plan yaparsanız sabah erken saatlerde şnorkel yapmaya gidin.

English:“It was a little hard because it was rocky. But there were really beautiful fishes. The water was going to be stagnant if we went in the early hours of the morning. I recommend you to go snorkel early in the morning if you make such a plan.”

Tabi ki tropik adaların olmazsa olmazı palmiye ağacından sarkan bir salıncak 🙂 Bu kumsalda da bunlardan bir iki adet bulabilirsiniz.

English:“Of course there is a swing hanging from the palm tree in tropical islands. ? You can find a couple of these on the beach.”

Otelin havuzuna hiç girmedik ama havuz kenarındaki şezlonglarda takıldık. Şezlongların manzarası çok güzeldi. Bir de havuz başında bar olduğu için istediğiniz her şeyi ayağınıza kadar getiriyorlar.

English:“We never used the hotel pool, but we had a good time on the sun loungers by the pool. The view of the sun loungers was very beautiful. There is a poolside bar, they bring what you want.”

Havuz alanı / Pool Area

YEME & İÇME / DINE AND DRINKING

Otelin Rock Salt adında, plaja yakın bir restoran-barı mevcut. Biz en çok vakti burada geçirdik. Hem yemekleri çok güzeldi hem de manzarası çok iyiydi. Bir de denizden çıkıp bir kokteyl içeyim diyebileceğin yegane yerdi.

English:“The hotel has a restaurant-bar which called Rock Salt near the beach. We spent the most time here. Both the meals were very nice and the view was very good. And it was the only place where you could come out of the sea and have a cocktail.”

Kaldığımız süre boyunca öğlen yemeklerimizi hep burada yedik. Salatasından makarnasına, pizzasından hamburgerine kadar bir çok yemeği denedik. Hepsi gayet başarılıydı. Bir de menüde meze tabağı vardı. Meze tabağında humus, cacık, patlıcan salatası gibi mezeler vardı. Görünce insan bir mutlu oluyor tabi 🙂 Her gün cacık yedim ! 🙂

English:“We had lunch here all the time , we stayed. We tasted a lot of food such as salad, pasta, pizza, hamburger. They were all delicious. There were also appetizers on the menu. There were appetizers such as humus, cucumber, aubergine salad. ? I ate tsatsiki every day! ?”

Rock Salt’ta içtiğimiz tüm kokteyller gerçekten çok iyiydi. Bazen klasiklerden Pina Colada bazen ise barın kendi imza kokteyllerinden deneyimledik. Hepsi bizden geçer not aldı. Özellikle içerisinde passion fruit olan tüm kokteylleri tavsiye ediyorum 🙂

English:“All the cocktails we had in Rock Salt were really good. Sometimes we tasted classical Pina Colada and sometimes the bar’s own cocktails. We all like it. I especially recommend all cocktails which have passion fruit. “

Sabah kahvaltıları otelin Cosmo Restaurant adındaki restoranında veriliyordu. Sanırım bu gezimizdeki en iyi kahvaltıyı burada deneyimledik. Hem çeşit inanılmaz fazlaydı hem de her şey çok tazeydi. Gluten free’sinden, hamur işine, vejetaryeninden sporcu kahvaltısına kadar her çeşidi bulmak mümkün.

English:“Breakfast in the morning was served at the restaurant of the hotel called Cosmo Restaurant. I guess we ate here the best breakfast on this trip. There were lots of breakfast types and everything was very fresh. You can find gluten free, pastry, vegetarian and breakfast for athletes here.”

Her sabah şu manzaraya karşı önce zencefil çayımı içtim, sonra çok sıkı bir kahvaltı ettim. Ardından da denize… Ah hayat 🙂

English:“Every morning I was drinking a ginger tea opposite the view, then I had a very good breakfast. Then i was going to swim in the sea … life ?”

Otelin bir de Reflections adında harika bir roof-top barı, bir de bu barın içerisinde Phuket’in ilk Sushi&Sashimi barı Hansha  yer alıyor.

English:“The hotel also has a wonderful roof-top bar called Reflections and also Hansha which the first Sushi & Sashimi bar in Phuket.”

Burada özellikle kalabalık gruplar için ideal olan localar çok keyifli… Otururken hem havuzun içerisindesin hem de denize sıfır bir mesafede görünüyorsun. Akşamları hava müsaitse, bu alanda ateş de yakıyorlar. Bizim burada takılmaya hiç vaktimiz olmadı ama terastan gördüğüm kadarıyla özellikle ateş yakıldığında herkes çok eğleniyordu.

Biz The Nai Harn’ı gerçekten çok sevdik. Herkese tavsiye ederiz!

Phuket & Krabi gezimizin fotoğraflarına @kucukmartha ve @baranseldogan instagram hesaplarından ve #kucukmarthathailand hashtaginden ulaşabilirsiniz!

English:“There are beautiful loges especially for big groups … If the weather is good in the evening, they also make a fire on this area. We could not spend time here, but as far as i saw from the terrace, everyone was so enjoying especially when it was the made a fire.

We really liked The Nai Harn. We recommend everyone!

You can find the photos of our Phuket & Krabi vacation from @kucukmartha and @baranseldogan instagram accounts and #kucukmarthathailand hashtag!”

Sevgiler/Best

Özüm&Baransel