Browsing Tag

baldoğum

HAMİLELİK

DOĞUM HİKAYEMİZ

37. Hafta kontrolümde doktorum suyumun azalması nedeniyle o gece hastaneye yatmam gerektiğini söyledi. 20 Mart Çarşamba akşamı hastaneden eve gelip hazırlanıp yeniden hastaneye dönmemiz için sadece 4-5 saatimiz vardı.

Önce bir ağladım… Hıçkıra hıçkıra… Korkmuştum… Ya Ada’ya bir şey olursa? Hüzünlenmiştim… Hamileliğin sonuna gelmiştim… Heyecanlanmıştım… Çünkü sonunda Ada’ya kavuşacaktık… Bir devrin sonu gibiydi bir yandan da… Meğer bir gece önce evimizde iki kişi olarak son uyuyuşumuzmuş… Son kez iki kişi olarak yemek yemişiz… Sanki haberimiz olsa farklı birşey yapacakmışız gibi… Kafamdan geçenler, hormonlarla iki katı büyüktü adeta… Sonra sakinledim… Bu sefer içimi bir mutluluk kapladı… Ada’nın odasına girdim, beşiğine baktım… Karnıma elimi koydum, gözlerimi kapadım ve “Benimle bu yolculuğa çıktığın için çok teşekkür ederim, seni her gün burada hayal ettim Ada kızım… Çok az kaldı, seni bu odada kucağımda tutacağım.” diye Ada ile konuştum.

Apar topar bavul hazırladık. Baransel dedi ki “Özücüm seyahate çıkıyormuşuz gibi düşün. Bu bizim en güzel yolculuğumuz ve onun için bavul hazırlıyoruz.” Böyle düşünerek kitaptan hoparlöre, atıştırmalıktan sevdiğim kremlere kadar bir sürü şey aldım yanıma. Bir yandan da organizasyon yapmaya çalışıyordum. Ailelere haber verdikten sonra ilk iş Baldan’a (Baldoğum) mesaj atıp durumu haber verdim ve ertesi gün bizimle olup olamayacağını sordum. Şansımıza ertesi gün Perşembe idi. Yani Baldan’ın tek boş olduğu gün! Ayarlasan olmaz denir ya, aynen öyle denk geldi. Öbür yandan doğumumda ebem olmasını istediğim sevgili Nevcihan’la (Nevcihan Uygunol) konuştum. O akşam şansıma nöbetçi olduğunu söyledi. Daha iyi ne olabilirdi ki?! Sonrasında da hemen fotoğrafçımız Alev Durmuşoğlu‘na mesaj attım ve o da yine şansıma Perşembe günü Acıbadem Maslak’ta bir çekimi olduğunu söyledi, dolayısıyla bizimle hastanede kalabilecekti. Her şey tıkır tıkır ilerlemeye başladı. Kız kardeşim uçaktan indi ve o gece hastaneye yatacağımı öğrendi. Herkes çok heyecanlı ve mutluydu. Kız kardeşimin gelişi bile çok tesadüfi oldu. Sanki Ada kendi geleceği günü, tüm evrenle işbirliği yaparak gerçekten kendi seçmişti.

21 Mart Perşembe günü 01:00’de Acıbadem Maslak Hastanesi doğum katında yatışım başladı. Nevcihan her şeyimizle o kadar güzel ilgilendi ki, bana tüm süreci çok güzel anlattı, tüm kontrollerimi bizzat kendi yaptı. Hastanede yatış başladığı andan itibaren artık çok rahattım. Öyle ki Baransel bana “Özüm sen doğumu kafanda bitirmişsin, çok net ve kararlı geldin.” dedi. Evet öyleydi… Bundan sonrası benim için bedenimle çıkacağım bir yolculuktu. Baldan’dan aldığımız eğitim sayesinde bedenime aşama aşama ne olacağını çok iyi biliyordum. Ne zaman ne yapmam gerektiğini de… İhtiyacım olan herkes ve her şey yanımdaydı… Kısacası bana sadece Ada’yı sağlıkla kucaklamak kalmıştı.

Yatıştan hemen sonra Nevcihan rahim ağzıma minik bir ilaç yerleştirdi. Bu ilaç rahim ağzımı hareketlendirerek doğumu başlatmaya yarayacaktı. Sabaha kadar 3 saatte bir olmak üzere 2 defa bu ilaçtan konulacaktı. İlk ilaç yerleştirildikten sonra enerji toplamak için hemen uykuya geçtik. Sabaha karşı ikinci ilacı yerleştirmek üzere yeniden geldiler. Ama tüm gece Baransel de ben de güzel uyuduk. İkimiz de çok motiveydik. Sanki ertesi gün önemli bir maçımız varmış gibi enerji topluyorduk 🙂

Doğumla ilgili izlediğim hypnobirthing videolarından birinde konuşan uzmanın şöyle bir cümlesi vardı ve beni çok etkilemişti “Doğum bir insanın hem en ilkel hem en mahrem yaşadığı üç şeyden biridir. Diğer ikisi insanın tuvaletini yapmas ve cinsel ilişkiye girmesi. Bu üçü birbirine çok benzer. O nedenle kişi doğum esnasında nasıl bir ortamda ve hangi şartlarda daha rahat olacağını diğer ikisindekilere göre değerlendirebilir. Mesela ortam karanlık mı olmalı, odada hoş bir koku mu olmalı, müzik mi çalmalı vs. gibi.” Ben bunu düşündüğümde benim için önemli olan şeyleri de Nevcihan’a söyledim. Mesela ışık beni çok rahatsız ediyordu. Kesinlikle hastanenin beyaz ışıklarını tepemde istemiyordum. Odayı ev gibi düşünmeliydim. O yüzden tüm gün yattığım odanın perdeleri kapalı ve çok az ışık açık şekilde kaldı. Hastane önlüğü asla giymek istemedim. Yanımda tüm önden düğmeli gömlek geceliklerimi götürdüm. Doğuma da bu gömlek gecelikle girmek istedim. Kendi ev terliklerim, oda kokusu, sevdiğim şarkıların tüm gün ve hatta doğumda bile çalması için bir hoparlör… Doğumhanenin ışıklarının da kapalı olmasını, sadece doktorun bebeği görebileceği bir ışığın açık olmasını istedim. Tabi ki bir de az ve öz insan. Yanımda tüm gün sadece Baransel, Nevcihan ve Baldan olacaktı. Doğum gerçekleşene kadar kimsenin gelmesini istemedik.

Doğum öyle birşey ki, tüm çıplaklığınla, tüm ilkelliğinle, tüm utancını, tüm korkularını geride bırakıp, dünya umurunda olmadan gerçekleştirdiğin, bir kadının bedeninin neler yapabileceğini görüp bebeğinin ilk nefesiyle yeniden doğması aslında.

Sabah 08:00 civarı ilk dalgalarım gelmeye başladı. Artık doğum resmi olarak başlamıştı. Çok ama çok mutluydum. Bir an bile korkmadım. Ada’nın kalp atışlarının sürekli takip edilmesi gerektiği için sürekli NST’ye bağlı kalmam gerekiyordu. Bu durum biraz hareketlerimi kısıtlasa da, aralarda tabi ki egzersizler yapmak ya da duşa girmek için NST’den ayrıldım. Tüm gün yeme & içme serbestti, bu da beni çok rahatlatan bir konu oldu. Kısacası ortam benim için inanılmaz rahattı. O nedenle kendimi evimde gibi hissettim ve hiç stres olmadım. Zamanın çoğunu da sohbet ederek ve eğlenerek geçirdim. Dalgalar her geldiğinde tüm hamileliğim boyunca yaptığım yoga ve nefes çalışmalarından öğrendiğim tekniklerle bedenimi rahatlattım. Açılmalarım da bu sayede çok hızlı ilerledi. Normalde kafamda 5 cm civarındayken epidüral almak vardı. Ancak 5 cm de hissettiğim dalgalar benim normalde her ay yaşadığım regly sancılarına benzediği için çok kolay bir şekilde baş edebildim. Bütün bu sürede Nevcihan’ın “Harika gidiyorsun, süpersin!” desteği ise çok motive etti beni. İşler sandığımdan kolay ilerliyordu ya da yıllarca izlediğimiz filmlerdeki doğum dalgaları anlatıldığı kadar da kötü değildi. Tüm bunlar beni daha da çok cesaretlendirdi. Tüm süreçte doktorumuz Cem Bey de sık sık beni kontrole geldi ve Nevcihan’la sürekli iletişim halindeydi. Onun varlığı zaten başından beri bize hep çok iyi geldi! 🙂

Açılmam yaklaşık olarak 7 cm’e ulaştığında ise doktorumuz Cem Bey beni yeniden muayeneye geldi ve Ada’nın kafasının üst kısmıyla değil kafasını hafif kaldırarak alın kısmıyla rahme dayandığını (oksiput posterior) tespit etti.Bu sürece kadar da kesem hala patlamamıştı, o nedenle o muayenesinde doktorum eliyle kesemi patlattı ve bu noktadan sonra benim için birşeyler değişti. Hem canım çok acıdı hem de bu müdahele biraz travmatikti. Bacaklarım zangır zangır titredi ve hüngür şakır ağlamaya başladım. Salgıladığım adrenalinle beraber ise midem bulanmaya başladı. Biliyordum ki mide bulantısı ve hatta kusma doğumun habercisidir. O nedenle paniklemedim ama bedenimde hissettiğim dalgalar da bir anda değişmeye başladı ve ben ağladığım için nefesimi kontrol etmekte zorlandım. Sonunda 8 cm’e geldiğimde ise epidüral istedim ve epidüral aldım. Bu sırada doktorum “Ada’nın kafasının normale dönmesi bir kaç saat içinde muhtemelen gerçekleşecektir ama gerçekleşmezse elle müdahale edeceğim ya da sezeryan seçeneğini konuşacağız.” dedi.

Ben epidürali alınca sakinledim ve yine normale döndüm. Bu sırada Baldan “Ben birşey denemek istiyorum Özüm, evde yaptığımız anne & bebek meditasyonunu hatırlıyor musun? Onu denemek istiyorum.” dedi. Ben de “Tabi ki!” dedim.Sonra yaklaşık 20 dakika boyunca hayatımda hiç yaşamadığım bir derinlikte meditasyon haline büründüm. Bu meditasyonda Baldan’ın yönlendirmesiyle rahimde Ada ile buluşup ona kafasını nasıl poziyonlaması gerektiğini gösterdim. Ona tüm kalbimle onu kucaklamaya hazır olduğumuzu ve onu beklediğimizi fısıldadım. Önümüzde daha bir kaç saatimiz olduğunu duyunca Baransel ve Nevcihan bize kahve almak üzere aşağı indiler. Biz de odada Baldan ile yanlız kaldık. Meditasyonun ardından sanırım en fazla 10 dakika geçmişti. Biranda makatımda inanılmaz bir baskı hissettim. Baldan’a “Baldan birşey hissediyorum bu seferki çok farklı” dedim. Baldan da şaşırmış bir şekilde tarif etmemi istedi. “Sanki popomda bir futbol topu var ve baskılıyor.” dedim. Baldan gözlerini kocaman açtı ve “Özüm doğum başladı!” dedi. O sırada Nevcihan içeri girdi ve durumu ona anlatınca elindeki kahveyi hızlıca bırakıp beni muayene etti ve “Özüm Ada geliyor! Seni hemen doğumhaneye almalıyız.” dedi. Herkes çok şaşkındı. Apar topar doktorumuza ve Baransel’e haber verdik.

Elimde kahvem doğumhaneye yürüyerek gittik. O sırada koşarak gelen Baransel’e Nevcihan önlüğü fırlatıp “Hadi hemen giy, doğuma gidiyoruz” dedi. Her şey o kadar hızlı gelişti ki! Doğumhaneye girdiğimizde Baransel’in elinde koşarak odadan aldığı hoparlör ve telefon, benim elimde kahvem, bir yandan da biran önce gelmek isteyen Ada’nın içimde yarattığı heyecan vardı. Oturacağım koltuğu hazırlarlarken titremeye başladığımı hatırlıyorum. Korkudan değil tamamen fiziksel bir tepkiydi. Bedenim sonuna kadar yapması gereken her şeyi yapıyordu. Bense artık o sürekli bahsettikleri trans haline geçmiştim.

Koltuğa oturduğumda ise bu işin çok kısa süreceğini çok iyi biliyordum. Doktorumuz Cem Bey’in ve canım hemşirem Özge’nin de bize katılmasıyla doğum başladı. Toplamda sanırım en fazla 4-5 kere ıkınmışımdır. Ve son ıkınmamda o kadar trans halindeydim ki gözlerimi kapatmışım. Bana “Özüm aç gözlerini” diye bağırdıklarında ise karşımda o minik bedeni gördüm. Ada, 21 Mart Perşembe günü 17:49′da dünyaya merhaba dedi!

O sırada fonda Jehan Barbur – Yeni Hayat çalıyordu. Evren yine yapmıştı yapacağını! Sonrasında yaşadığım duygular ve o “kuş gibi” olma halini ise nasıl kelimelere dökebilirim bilmiyorum. 9 Ay boyunca yaşadığımız her an, onca korku, onca heyecan film şeridi gibi gözümün önünden geçti ve artık Ada sağlıklı bir şekilde kollarımdaydı. Ona “Ada!Buradayım annecim buradayım!” dediğimi hatırlıyorum ve Ada’nın benim sesimi duyunca nasıl sakinlediğini ve ağlamayı kestiğini hayatım boyunca unutmayacağım. Sonrasında ise hayatımdaki en kalpten ağlamayı yaşadım.

O nasıl bir ağlama biliyor musunuz, sanki tüm bedenim “Bunu hakettin Özüm” der gibi benimle yağmur sularında yıkanıyor gibiydi. Sanki 34 yıllık ağladım ben… Baransel’le sarıldığımızda bedenlerimizin artık farklı şekilde bir olduğunu hissettim. O kadar büyük, o kadar yüce bir duygu ki! Tarifi imkansız! Allah isteyen herkese ama herkese bu duyguları yaşatsın!

Bir kadın olarak, bedenimin neler başarabileceğni görmek inanılmazdı! O an hem dünyaları sen yaratmışsın gibi bir büyüklük hissediyor, bir yandan da o dünyalar umurunda bile olmuyor.

Doğum bittikten sonra Ada’nın doğumhanede ilk hayati fonksiyonlarının doktoru tarafından kontrol edilmesinin ardından hemen bebek bakım odasına götürülmesini istemedik. Çünkü Golden Hour diye bilinen bebeğin doğduktan hemen sonra anne ve babayla ten tene temas halinde kaldığı ilk saatleri (Altın Saat) yaşamak istedik. Bunun gücüne çok inanıyorduk. Bu talebimizi de doğumhanede dile getirdik ve Ada da hemen bizimle odamıza geldi. Önce yarım saat benim göğsümde, sonra yarım saat babasının göğsünde çıplak tenimizde yattı. Bu süreçte Baransel’le odada yalnız kaldık ve o an yaşadığımız duyguları size tarif edemem. Şaşkınlık, mutluluk, yorgunluk her şey birbirine girmişti. Durup durup “Bu bizim mi?” diye birbirimize sorup ağlıyorduk. Sonrasında ise odamız sevdiğimiz dostlarımız ve ailelerimizle dolup taştı. Haberi alan koşup gelmişti. Ben bir süre sonra yorgunluktan bayılmak üzere hissettim ama bir yandan da hiçir anı kaçırmamak için kendimi ayık tutmak için her şeyi yapıyordum. Sonra herkes gitti… Odamızda üçümüz yine başbaşa kaldık… Sabaha kadar ara ara Ada’yı kontrol için aldılar. Son ultrason kontrolümde 2300 gram gibi gözüken Ada 1880 gram olarak doğmuştu, ama buna rağmen o kadar güçlüydü ki küveze girmesine gerek kalmadı. Çok şükür ki sarılığı da sınırdaydı, o nedenle onun için de bir müdahaleye gerek duyulmadı. Böylelikle sürekli yanımızda olabildi. Tüm zamanımızı onunla bol bol ten tene temas halinde geçirmeye çalıştık. Hastanedeyken bizimle ilgilenen tüm bebek hemşireleri de bize çok yardım etti. Özellikle Selin hemşire Ada’nın da kalbinde ayrı bir yerde 🙂 Buradan ona da selam olsun!

Bu bizim hikayemiz, bizim doğum hikayemiz. Başından beri elimi hiç bırakmayan, her zaman bana destek olan canım yol arkadaşım Baransel… Seni çok seviyorum!

Ada bugün dünyaya geleli tam 54 gün oldu ve bugün benim hayatımdaki ilk Anneler Günü’m.

Canım kızım, benim minik kalbim, iyi ki geldin, hayatımızı bambaşka bir boyuta taşıdın, seninle geçirdiğimiz her an her dakika için şükrediyor ve seni çok seviyorum. Hoş geldin annem! Hoş geldin!

Not: Doğumda plasentamdan örnek alınarak patolojiye gönderilmişti. Sonuçları geldi ve beklendiği gibi Trisomy 20 denen kromozom bozukluğu plasentamda çıktı. Kısacası Ada, plasentam bozuk olduğu ve besinleri tam olarak ona iletemediği için gelişememişti. Düşük kilolu doğmasının nedeni de tıbben ispatlanmış oldu. Bu konu, tıp dünyasında uzun süredir nedeni bilinmeyen bir konuya da ışık tuttu ve tarihe geçti. Ne kadar o dönemde beni üzmüş olsa da, şuanda başka annelere yardımcı olacağı için gerçekten mutluyum.

HAMİLELİK

BİZ HAMİLEYİZ; YOLUN SONU (3. TRIMESTER)

Üzerinden daha fazla geçmeden hamilelik günlüğümü tamamlamak istedim. 3. trimester yani hamileliğin 29. haftası ile doğuma kadar olan dönem arasındaki zaman, sanırım hamileliğin en heyecanlı dönemi. Çünkü artık sona yaklaşmışsın, bebeğine kavuşacaksın… Acaba kime benzeyecek soruları kafanda daha çok dönecek… Bir yandan da artık göbeğin daha fazla şiştiği için gerçek anlamda hamileliğin fiziki zorluklarını da hissedeceksin. Geceleri uyumakta zorlanma, bel ağrısı ya da çabuk yorulduğun için nefesinin kesilmesi sana ızdırap değil, bebeğinin büyüdüğünü hissettiğin için mutluluk bile verecek. Eğer oralarda bir yerlerde bu satırlarımı okuyan bir anne adayı varsa ona şunu söylemek istiyorum; sakın korkma, her şey çok güzel olacak!

29 HAFTALIK HAMİLEYKEN LONDRA’YA GİDİŞİMİZ (25-28 OCAK)

Kız kardeşim 14 Ocak’ta Londra’da doğum yaptı. Onun kendi ağzından yazdığı doğum hikayesini ayrıca yayınlayacağım ama benim için de nasıl bir deneyimdi kısaca yazmak istedim. Doğum esnasında ara ara görüntülü konuşarak, sabaha kadar haber bekleyerek geçirdiğimiz bir anıydı bizim için. Yanında olamamak zordu. Uzaktan iyi olduklarına dair haber beklemek çok daha zordu. Günün sonunda gelen Efe’nin o anne koynundaki fotoğrafı ise paha biçilmezdi. Göz yaşları sel… Kokusu taa oralardan burnuma kadar geldi. Elimi karnıma götürüp Ada ile konuşup “işte kuzenin” deyip onları tanıştırdım. Ama gün geçtikçe bu yetmemeye başladı. Sonunda doktorumdan izin alıp Londra’ya kısa bir ziyaret yapmaya karar verdik.

Doktorumdan aldığım “Uçmasında sakınca yoktur.” raporu ile Londra’ya yeğenimle tanışmaya gittim. İyi ki de gitmişim! Onun o minik halini görmek, kokusunu içime çekmek ve kardeşimi görmek çok iyi geldi bana. Tüm bu seyahatte de Ada’yı korumak ve yormamak adına her şeyi yaptım. Uçak ve havalimanında maske taktım, kendimi çok yormadım, çok yürümedim, beslenmeme dikkat ettim. 3 güncük ziyaretin sonunda ise bize bu güzel fotoğraflar kaldı.

Ada ve Efe’nin ilk fotoğrafı 🙂

30-32. HAFTA – EVDE HAMİLE FOTOĞRAFI ÇEKİMİ

VE

SOKAKLARDA FİNK ATMAYA  DEVAM

Londra’dan döndükten sonra, karnım iyice büyümesine rağmen, sporuma, etkinlik ve davetlere katılmaya, kısacası normal rutinime kavuştum. Şubat ayı oldukça yoğun geçti. Ama artık bel ağrılarım da başlamıştı. Bu sırada doktor kontrollerim iki hafta da birdi. Ada ise artık iyice içeride kendini hissettiriyordu. Öyle ki bazen geceleri onun hareketlerinden ve tekmelerinden uykumdan uyanıyordum. Onu karnımda hissetmek mükemmel bir duyguydu. Baransel de bu hisleri yaşasın istediğim için sürekli elini karnımda tutuyordum. Hatta bazen öyle uyuya kalıyorduk. Bu sayede o da gerçekten benimle beraber 3. trimester heyecanını fazlasıyla yaşadı.

14 Şubat Sevgililer Günü’ne denk gelen bir doktor kontrolümüzde, Baransel bize çiçek alarak çok güzel bir sürpriz yaptı. O gün çok yorgun hissediyordum. O yüzden çok iyi gelmişti.

Şubat sonunda yağan kar ise ayrı mutluluk sebebiydi. Çok ısrar ettiğim için karda yürüyüşe çıkıp evimizin yakınındaki kahveciden sıcak birer kahve alıp evimize geri döndük. Ada’nın karla ilk tanışması da böyle oldu. Çok soğuktu annecim 🙂

Şubat bitmeden çok istediğim ve gerçekleştirdiğimiz için de çok mutlu olduğum bir şey yaptım. 2 yıldır takip ettiğim, hem kendini hem de fotoğraflarını çok beğendiğim sevgili İrem Kaya ile Ada’nın odasında bir fotoğraf çekimi yaptık. Bol sohbetli ve çok keyifli bir gündü. Benim için çok özeldi. Üstelik kayınvalidemin Baransel’e hamileyken giydiği ve hamile kaldığımda bana hediye ettiği elbise ile de çekim yapma fırsatımız oldu. Geriye bu güzel kareler kaldı!

33. HAFTA – DOKTOR BEY ADA’YI HİSSETMİYORUM!

33. hafta kontrolümden önce, Azra Kohen ve Saffet Emre Tonguç’un daveti ile Kadıköy sokaklarında 10 km yürdüğüm bir etkinliğe katıldım. O gün gerçekten kendimi en zorladığım gün oldu. Bir ara sokakta doğruacağım sandım. Çok yoruldum ve bana geri dönüşü de iyi olmadı. O gün ve ertesi gün Ada’yı karnımda pek hissetmedim. Hareketleri çok zayıflamıştı. Bu da beni hem panikletti hem de çok üzdü. Nitekim iki gün sonraki kontrolümde doktorum Ada’nın da hareketsizliğini göz önünde bulundurarak artık bana sporu ve yürüyüşü yasaklayıp evde doğuma kadar yatmam gerektiğini söyledi. Bu vesileyle NST ile tanışmış olduk. Artık her hafta kontrole gidecek ve düzenli olarak NST’ye (bebeğin kalp atışlarının dinlendiği bir cihaz) girecektim. Bu konuyu riske atamayız dedi doktorum ve Ada’nın hareketlerinde bir farklılık ya da yine hareketsizlik hissedersem hemen onu aramam gerektiğini ve hastaneye gidip NST’ye girmem gerektiğini söyledi. Bu da bende psikolojik olarak başka bir zorluk oldu.

33. hafta biterken bir gün Ada’nın hareketlerini hiç hissetmediğimi farkettim. Akşama kadar bekledim, ama içim hiç rahat etmedi, hemen doktorumu aradım ve “Ada’yı hissetmiyorum” dedim. “Hemen hastaneye gel!” dedi. Koşarak hastaneye gittik. Hastaneye giderken yolda o can yakan ” kaybetme korkusu” ile yeniden yüzleştim. Allah kimseye bu korkuyu dahi yaşatmasın… Bir kere içinize girince atlatması çok zor oluyor. Gözlerimden yol boyu akan damlaları tutamadım. Baransel ise elinden geldiğince soğuk kanlı durup beni sakinleştirmeye çalıştı. Hastaneye varınca önce ultrasonla bakıldı sonra 1 saat kadar NST’de kaldım. Doktorumuz Cem Bey tüm titizliği ile beni takip etti. Yine iyi ki onunla bu yola çıktık diye düşündüğüm bir gündü. Çok şükür ki her şey yolundaydı. Ama yaşadığım o korku ve paniği size anlatamam. Sonrasında farkettik ki Ada gerçekten artık benim dinlenmemi istiyor. Ben evde gerçekten bir fiil yatmaya başladığımda ise hareketleri çok daha düzenli bir hale geldi.

34. HAFTA – BALDOĞUM’LA DOĞUM ÖNCESİ EĞİTİMİ (7 MART)

Her şey yoluna girdiğinde, 34. hafta doktor kontrolümüzde doktorum beni muhtemelen 37., maksimum 38. haftada doğuma alacağını söyledi. Baştan beri normal doğum konuştuğumuz için başta nasıl olacak diye panikledim. Ama sonra bana detaylı bir şekilde normal doğumu dışarıdan küçük bir müdahale ile başlatacaklarını anlatınca rahatladım. Ama beni her zaman “Eğer Ada”nın en ufak bir strese girdiğini görürsem seni hemen sezeryana alacağım, bunu da bir ihtimal olarak aklında hep tut” diye de uyardı. Bu ihtimalin tüm doğumlar için geçerli olduğunu, kendimi asla kötü hissetmemem gerektiğini, önemli olanın Ada’ya sağlıkla kavuşmak olduğunu da belirtti. Bu benim için yine bir kabulleniş süreci oldu. Ama önemli olan Ada olduğu için kısa bir sürede kendimi buna ikna edip “nasıl geliyorsa gelsin, sağlıkla gelsin” fikrine adapte ettim.

Doğum yaklaştığı için kafamdaki şeylerden biri de çift olarak özel bir doğum eğitimi almaktı. Bu konuda eğitim verebilecek onlarca tecrübeli ve güzel isim var. Ben de bir gün instagramda dolanırken bir anda karşıma çıkan Baldoğum hesabının içerisine düştüm. O kadar bana yakındı ki anlatış biçimi, paylaşımları… Hiç tanımadığım, hiç bilmediğim biri olmasına rağmen Baldan ile hemen iletişime geçtim. Bir şekilde Baldan’ın hayatımıza girmesi gerekiyormuş ve o gün kalbimin sesini dinleyerek çok doğru bir şey yapmışım.

Baldan aslında uzman klinik psikolog aynı zamanda Bilinçli Farkındalık (Mindfulness) Temelli Gebelik ve Doğum Platformu Kurucusu. Beni en çok etkileyen kısmı ve Baldan’la çalışmak istememin nedeni de bu özelliği oldu aslında. Hamileliğim boyunca hypnobirthing üzerine videolar izlemiş ve yazılar okumuştum.O nedenle bu işin anatomik tarafının yanında en çok da beyinde bittiğini iyi biliyordum. Annenin ve babanın pskilojisi doğum anı sırasındaki her şeyi çok etkiliyor. O nedenle bu işi ne kadar yalın ne kadar olduğu gibi yaşarsanız o kadar rahat geçiyordu  her şey!

Baldan bize geldiğinde hem çok güzel bilgiler verdi, hem çok güzel teknikler öğretti hem de çok güzel meditasyonlar yaptırdı bize. Özellikle yaptırdığı anne & bebek meditasyonu bana  çok iyi geldi. O gün, Baldan’la özel bir enerji yakaladığımızı ve onun enerjisinin bize çok iyi geldiğini hissettim. O nedenle onun da bizimle doğuma gelmesini ve bana doula olarak yardım etmesini istedim. Ancak Baldan artık doğumlara gitmediğini, çünkü danışanlarının ajandasını ayarlamakta zorlandığını, ancak doğum bir Perşembe gününe denk gelirse bir ihtimal gelebileceğini söyledi. Peki dedik ve sarılarak vedalaştık.

35. HAFTA – BABYSHOWER PARTİMİZ (10 MART)

Yapsam mı yapmasam mı diye düşünürken, artık pek halim de yokken, kız arkadaşlarımın desteğiyle evde minik bir babayshower partisi yaptık. Amaç yakınlarımızla ben hamileyken son bir kez bir araya gelmekti. İyi ki de yaptık! Çok güzel bir anı oldu bize! Özlediğim bir çok kişiyi de aynı anda görmüş oldum. Bana doğum öncesi çok iyi bir motivasyon oldu.

Oldum olası o pespembe, anneye taçlar takılan, şaşalı babyshowerları sevmemiştim. Herkesin kendi tarzı ve zevki o ayı mesele, benimki de böyle 🙂 O nedenle biz adına babyshower desek de aslında bir ev partisi verelim istedik. O nedenle ona göre bir hazırlık yaptık.

Düğünümüzden beri her etkinliğimizde biizmle olan sevgili KullanAtMarket Ailesi yine harika ürünleriyle biizmleydi. Üstelik Ada için düşündüğüm palmiyeli konsepte de uygun müthiş ürünleri vardı. 40 kişilik bir davet için tüm çatal bıçak, bardak, tabak gibi malzemeleri oradan aldım. Süsleme için kullandığım balonları, peçeteleri, kürdanları ve hatta palmiye şeklindeki lambayı da yine KullanAtMarket’ten aldım. Hatta böyle bir konsept arayanlar için linkini de şuraya bırakıyorum.

Pasta konusu da benim için önemli bir detaydı. Hem görseli tamamlayan hem de lezzetli bir ikram olmasını istediğim için tartışmasız Beyaz Fırın‘a gittim. Pinterest’ten bulduğum bir pasta görselini kendilerine ilettim ve birebir aynısını yapıp getirdiler. O kadar güzeldi ki! O kadar lezzetliydi ki! Kesinlikle iyi ki dediğim bir detay oldu!

Yemekler konusunda ise kayınvalidem ve kız arkadaşlarım yardım ettiler. El birliği ile muhteşem bir sofra hazırladık.

Evimizin peynircisi Ariste‘den de büyük bir peynir tabağı yaptırdım. Çok güzel bir tepside kapımıza kadar teslim ettiler.

Ev partisi olunca alkol olmadan olur mu hiç? Bizimki dirty babyshower dedik ve bir Pazar günü öğleden sonrası için misafirlerimize Baransel’in hazırladığı Campari Negro kokteyli, Suvla‘nın harika şarapları ve Pamukkale Şarapları‘nın Anfora Gold köpüklü şarapları eşlik etti.

O gün bizimle olan tüm dostlara çok ama çok teşekkürler!

36. HAFTA – ÇİFT OLARAK FOTOĞRAF ÇEKİMİ

VE

BAŞ BAŞA SON KAÇAMAK (16-17 MART)

Tüm hamileliğim boyunca Baransel’le hatıra olarak saklayabileceğimiz çok fotoğrafımız yoktu. Genelde hep ben tektim. O yüzden aslında bir çift fotoğrafımız olsun da çok istiyorduk, doğuma da çok az zaman kalmıştı ve Baransel’in evde olduğu süre de kısıtlıydı. Tam böyle bir zamanda Neşe Çapan Baysal kapımızı çaldı 🙂 Mochi İstanbul olarak geldi ve bu defa Ada’nın odasında çift olarak hatıra fotoğraflarımızı çekilmiş oldu. Böyle güzel karelerle şimdi Ada’ya onu beklerken anlatacak bir hikayemiz daha olmuş oldu.

Ertesi gün, bel ağrılarım nedeniyle masaj isteğimi kırmayan Baransel bu defa günü birlik olarak Casa Lavanda’ya götürdü beni. Hava da o kadar güzeldi ki. Masaj sonrası çimlere yayıldık ve keyif yaptık. Tüm günü Casa Lavanda ailesiyle geçirdik, sonrasında da harika bir yemek yedik. Bana masaj yapan Balili kadın masaj sonrasında bana “Doğumun çok yakın, hissettim.” dedi. Ben de ona “Daha 2 hafta var.” dedim. Çünkü bana göre her şey yolundaydı ve 38. haftayı görecektim. Kendimi 38’e çok şartlamışım, sonradan anladım 🙂

37. HAFTA – SONU SÜRPRİZLİ HAFTALIK RUTİN KONTROL (20 Mart)

20 Mart Çarşamba günü öğleden sonra haftalık rutin kontrolümüze gittik. Cem Bey kontrol sırasında bana suyumun azaldığını ve o gece hastaneye yatmamı istediğini söyledi. O kadar şoka girdik ki, ben hala “Daha 1 hafta yok mu? Ben hazır değilim.” deyip duruyordum. Hatta pazarlıkla 1 gece daha bekleyelim bile dedim. Çünkü ne hastane çantam hazırdı ne de ailelerimizi organize etmeye fırsatımız olacaktı. O sırada kız kardeşim 2 haftalığına Londra’dan Türkiye’ye geliyordu ve uçaktaydı. Her şey biranda gelişti. Cem Bey önce tamam yarın gel yat dedi. Biz de o şokla hastaneden ayrılmak üzere arabamızı istemeye gittik.Peşimizden hemşire geldi ve Cem Bey sizi görmek istiyor dedi. Hemen geri döndük. Cem Bey aynen şöyle dedi ” Özüm sen gel bu gece yat güzelim, bak çok uğraştık bu bebek için, riske atamayız, bu tarz durumlarda suyun ne kadar hızlı gideceğini bilemeyiz, 24 saat uzun bir süre olabilir, gel riske atmayalım bak sonra çok üzülürüz.” Bu cümleleri duyduktan sonra ne diyebilirdim ki, tabi ki tamam deyip hazırlanmak üzere eve gittim. Eve geldiğim gibi hıçkırarak ağlamaya başladım. Çünkü korkmuştum ve hazırlıksız yakalanmıştım. Hazırlanmak ve her şeyi organize etmek için bir kaç saatimiz vardı. Baransel’le uzun uzun sarıldık… Bana dedi ki “Özücüm Ada’mıza kavuşacağız bunu düşün.” O an farkettim… Evet biz Ada’ya kavuşmaya gidiyorduk. Sonra ellerimizi karımda birleştirdik ve Ada’yla konuşmaya başladık. “Adacım sen çok güçlü bir kızsın. Bizim için dayanacağını biliyoruz. Seni nefesimle sarmalayacağım, baban da seni görür görmez elinden tutacak, biz buradayız ve seni bekliyoruz, sakın korkma!”

Kapıdan iki kişi olarak son kez çıkarken hatıra fotoğrafımız olsun dedik. Yüzümdeki ifade sanırım duygularımı anlatıyordur…

Hikayenin devamı, bir sonraki postta, “Doğum Hikayemiz” olarak yayınlanacaktır.

Sevgiler

Özüm