Browsing Tag

doğum hikayesi

HAMİLELİK

KIZ KARDEŞİMİN İNGİLTERE’DE DOĞUM HİKAYESİ; İNGİLİZ ÇAYI

İstanbul, Boston, Milan, Zürich derken; 2 senedir de Londra’da bulduğum kendimle kısa sürede uzun bir yolculuğa ait cam kenarı yolcusu gibi yaşamaktayım. Şimdi, hayatın akışı içerisinde karşılaştığımız, Milan itibariyle bana katılan, yol arkadaşım ile yolumuza devam etmekteyiz. Buna ister evlilik deyin, ister hayat paylaşımı. Ben ise bunu takım olmak olarak adlandırıyorum. Birbirinden çok farklı iki insanın, aynı hayat beklentileri olduğu sürece birbirlerini tamamlayarak deneyim edinmeleri, birbiri için öldükleri değil de, asıl yaşadıkları, birlikte yaş aldıkları yolculuk, benim için evliliğin tasviri. İşte su gibi 100 C’ ye ulaşınca, o nokta aşk oluyor, sevgi oluyor, elin eline yüzün yüzüne karışıyor. O’nun gözünden, benim dudağımdan bir insan oğlu var olmak üzere yolculuğa çıkıyor. 9 Mayıs 2018  sabahı itibariyle de biz, takımımıza bir kişinin daha ekleneceğinin haberini aldık. Artık iki kişilik yolculuğumuz üç kişi olmaya başlamıştı. Zamanında süprizler yaparak haberini vereceğimi düşündüğüm o anı, az önce evden çıkan eşime anında telefonla arayarak haber verdim, sonrasında da telefonun bir diğer ucundaki aileme. Saklayamadım, bekleyemedim, tüm dünyaya haykırmak istedim. Hayat paylaştıkça güzele cok inanirim ve gelen tepkilerle öyle de oldu.

İngiltere’de eczaneden aldığınız hamilelik testi dışında, hiçbir test yada ultrason görüntüsü size hamile olduğunuzu onaylamıyor. Ayrıca o an, sistem gereği aile hekiminizi aramış olsanız bile hemen hemen 3. aya denk gelecek şekilde size ilk randevunuz veriliyor. Çünkü olurda bebeğinizi kaybedecek olursanız büyük olasılıkla ilk 3 ayda olacağıi için öyle bir durumda da acile gideceğiniz için, asıl ilgi ve bakım ana rahminde ilk yolculuğunu tamamlamis ve oraya siki siki tutunmuş bebek ile basliyor. Boylelikle daha enbaşından “kendi kendine bırakılmış” hissiyatı kapladı benimde içimi.

Vücudumdaki organları bile ismen ne kadar biliyordum ki? İçimde gerçeklesen yolculuğun neye benzediğinin, neyin normal olduğunu bilebileyim… Korkutucuydu! Ve hissettiğim her yeni bir semptomun pesine düşer oluverdim. Biranda hamile olan kişilerle çevrelendim, herkes birbirine deneyimini paylaşıp isik tutmaya calisti ve durumu normalleştirmeye. Bir sure sonra, yapabileceğim en iyi sey, pozitif dusunup, denge halinde yasamaya odaklanmak ve vücudumun iyi bir dinleyicisi olmayi öğrenmemdi.

Anneligin, hamileliğin ilk günüyle baslamasinin en iyi tasvirinin, hergun kendinize “bugun bebeğime iyi gelecek ne yapabilirim?” sorusu olduğunu düşünüyorum. Buda gunun sonunda kendinize iyi bakmakdan geçiyor. Icinizde size tutunan ve büyüyen minik DNA parcaciginin, eli, ayagi, agzi, burnu ve hatta kalbi bile sizin bedeniniz oluyor ve bence bu hamilelik ile sinirli değil, doğum sonrasinda da devam ediyor.

Gelelim konumuza; Ingiltere’de hamilelik surecini yasamak ve doğum.

Hamilelik surecini saglik hizmeti ile oylamam gerekirse 10 uzerinden 3 veririm, ancak doğumu yine ülkenin saglik hizmetiyle oylamam gerekirse 10 uzerinden 10 veririm. Ikiside cok farkli deneyimlerdi benim için. Hamilelik surecini detaylandırıp asil güzel olan doğum hikayemi kaçırmak istemiyorum. Buyuzden kisaca özetlemem gerekirse burada hamileyken kendi doktorunuz olmayi, ve baskalarinin deneyimlerinden yararlanmayi öğrenmeniz gerekiyor. Gunun sonunda vücudunuzu cok yakindan tanima, içgüdülerinize guvenme ve kendinize bilimsel birsuru öğretide bulunma firsatina sahip olmuş oluyorsunuz.

3 Ayri doneme dagilan hamilelik surecininde doganin bir parcasi olarak bakarsaniz, vücudunuz zihninizle senkronize olarak calisip ruhsal ve bedeni olarak sizi sürekli bir sonraki asamaya hazirlamis olduğunu farkedersiniz. Ozellikle 5 ve 6. Ayda bayildigim göbeğimi 9. Ayda duygusal olarak bagim olsada artik bitsin dedirtten noktada buldum kendimi. Hamileligi kulakdan dolma bilgimle 9 ay 10 gun diye dusunurken, 40 hatta 42 haftalik bir süreç olduğu gerçeğiyle karsilastim. 37. Haftadan sonra bebeğin organ gelişimini tamamladigi ve 42. Haftaya kadar doğumun herhan olabileceğinden, bekleyiş sureci olduğunu öğrendim.

Burada doğum için evinize en yakin hastaneyi seçmeniz öneriliyor cunku sancilarinzi 10 dakikada 3 kez gelene kadar buda hemen hemen 4 cm acilmaya denk geliyor, sizi hastaneye kabul etmiyorlar. Bunun için en kisa surede ulaşabileceğiniz hastane oncelik olarak sunuluyor. Bende bunun üzerine evime en yakin Paddington’da yer alan St Mary’s Hospital’a kayit oldum. Kraliyet ailesinin de bir cok doğumda tercihi olmasi insana bir nebze güven veriyor J. Ayrica burada size 3 secenek sunuluyor;

1-Evde doğum

2-Labour ward (doğum hastanesi)

3-Birth Center (doğum merkezi)

Oncelikle burda eger hamileliğinizde ciddi bir sorun gorulmemis ise en basindan sonuna kadar ebeler tarafından hizmet aliyorsunuz.

Labour ward denilen yer, ameliyathanelerin olduğu, yine genelde doğumu ebeler yonetsede, etrafta acil durumlar için doktorlarin olduğu bir yer. Yanliz burada zamaninizi, doğum ani disinda, diğer kişilerle ayni odayi paylaşarak geçiriyorsunuz. Bir nevi hostel de kalir gibi, banyonuz bile ortak oluyor. Ancak burda doğum yaparsaniz, epidurel, morfin vs gibi agri kesici ilaçlar kullanma sansiniz oluyor.

Birth Center ise, tamamen ebeler tarafından yönetilen, hamileliğini sifir riskle geçirmiş bayanlarin doğum yapabileceği ve kimyasal hic bir agri kesici seçeneğinin bulunmadigi bir yer. Ancak güzel kismi, basindan sonuna kadar size ozel tahsil edilmiş odaniz banyonuz hatta mutfaginiz bile oluyor. Agri kesici olarak tamamen doganin gücüne başvuruluyor, su, toprak ve hava gibi.

Su havuzu, hava gazi, yer çekimini en iyi kullanabileceğiniz pozisyonlara uygun alet edavatlar gibi. Ve doğum yapacaginiz odayi kendi istediğiniz sekle çevirebiliyorsunuz, cunku önemli olan doğum yapacak kişinin kendini en rahat ve güvende hissettiği ortama sahip olmasi.

Bu iki bolumde ayni hastanenin içinde yer alan farkli katlarda bulunan departmanlar aslinda. Acil durumlarda birbirlerine geçiş yapmasi gayet kolay.

Bende hamileligimi cok sukur ki sorunsuz geçirdim. Bunun üzerine doğum planimi da birth center’a gore yaptım. Cunku benim için en önemli olan kendimi en rahat hissedeceğim ortamda olmamdi. Cok acik olucak belki ama sizde evinizden başka bir yerde tuvaletinizi yapamayan biriyseniz neden bu secimi yaptigimi anlayabilirsiniz. Inanin hemen hemen ayni psikoloji. Burda ayni zamanda bu süreçte birbirinize alistiginiz sizin bir doktorounuz ve belli bir ebeniz de yok, o an kimin sirasi gelirse o gelecek hatta doğumun uzunluğuna gore saatini dolduran gidip bir yenisi devam edecek. Insan düşünüyor, ya enerjimiz tutmazsa, ya birbirimizi anlamazsak vs. gibi bir suru endişeniz olabiliyor. Buyuzden aslinda doğum yeri kadar bir önemli noktada doğum partneriniz. Cunku nerede olursaniz olun, odanizin gardiyani, elinizin hareketinden dilinize donusen ve karar merceği partneriniz olacaktır. Bu kişi ister anneniz olur ister esiniz ister kardeşiniz… Benim tercihim ise en basindan beri esim oldu. Hayatimiza katılacak bu bebeği bize ait bir obje gibi görmemeye cok ozen gostersemde, onunla alakali herseyi deneyimlemekde oncelik hakkinin ben ve esime ait olduğunu düşünüyorum. Bu bize verilmiş, kendi çekirdek ailemizin en önemli anı.

Uzun lafin kisasi; doğum yerimiz seçildi, doğum partneri hastaneye bildirildi, hastane cantasi hazirlandi ve 39 hafta 3. Güne kadar geldim.

Sonrasında bebeğimin hareketlerini neredeyse hic denecek kadar hissetmemeye basladim. 48 saat vücudumu dinledikden sonra hastaneyi aradim. Burada acil, risk veya endişe sinifina girebilecek her duruma Labour Ward bakıyor buyuzden doğum yerinizi Birth Center seçmiş olsaniz dahi herhangi bir durumda Labour Ward ile iletişime geçmeniz gerekiyor. Telefonda hastaneye gelmemi söylediler, bizde hemen gidiverdik.

Ultrasona gireceğim ve bebeğimi gorecegim hayali ile laylaylom sekilde hastaneye gitmişken, onceikle  36. Hafta sonrasinda kesinlikle ultrasona sokmadiklarini öğrendim. Sadece bebegin kalp atislarini ve kasilma seviyenizi NST makinasiyla monitör ediyorlar, bir kac semptoma dayali soru soruyorlar ve son olarak acilma varmi diye kontrol ediyorlar.

Benide bu monitörlerden birine aldilar, görünen o ki bebeğimin kalp atislarinda cok kucukde olsa bir ritimsizlik olmaya baslamis. Bunu plesantanin omrunu yitirmeye baslamis olmasina bagladilar ve doğumu suni sekilde baslatmayi onerdiler. 39 hafta 3 gunluk bir bebeğin gelişimini tamamlamis olduğuna inanarak  doğumu baslatmanin beklemekten daha risksiz olduğunu söylediler. Hatta o an doğumu baslatmayi teklif ettiler. Ancak kendimi hazirlamadigim bir fikir olduğu için öneriyi hemen kabul etmedim, bir gece daha düşünmek istedim. Buarada doktorun söylediği önemli bir ayrintiyi paylaşmak isterim; “NST cihazi sadece suanlik durumu gösterir, bebeğin en önemli monitörü annedir. Eger anne alisilmisin disinda bir hareket oruntusu hissediyorsa, asil gerçek odur.”

Buda annelik olmanin en buyuk sorumluluklarindan biri bence. Yanilma payini göze alarak, gerceken bebeğinizin hareketlerinden fikir sahibi olmaniz ve bunun üzerine doğumu baslatip başlatmama karari vermeniz gerekiyor olmasi beni cok buyuk baski altina soktu. Ve oan en basta dediğim gibi sorguladigim tek sey “bebeğim için en iyisi nedir”, oldu. Bunun üzerine ablam ve tanidigim bir kac arkadasimin yardimiyla Turkiye’den güvendiğimiz 4 doktor ile iletişime geçtim. Hepsiyle teker teker konuşup fikir aldim. Gunun sonunda gelinen nokta; beklemenin, başlamaktan daha riskli olduğuydu. Tabi bu karari vermek kolay olmadi butun gece uyumadan bebeğimi defaen monitör ettim. Hareketleri vardi ama kesinlikle birseyler degismisti, hep olduğu gibi değildi. Bunun üzerine esimle ertesi sabah cantalarimizi tekrar gözden geçirip hayatimizin en önemli yolculuklarindan birine cikmak uzere hastanaye gittik. Ve baslarda söylediğim gibi en ufak bir suphe yada risk olduğunda artik brith center da doğum yapamazsiniz, buyuzden bizimde doğum planimiz bir gecede degismis oldu ve labour ward’da doğum yapmak uzere herseyi bastan hazirlayip yola ciktik.

12 Ocak 2019

Saat 13:30

St Mary’s Hastanesi Londra

Giris işlemlerini yaptikdan sonra once NST cihazıyla bebeğin durumu monitör edildi. Bir yandan da, bir tane ebe sureci acikladi.

  • Swipe denilen, el ile rahim duvarina masaj yapılarak kesenin agiz kismini harekete geçirmek.
  • Rahme fitil yerlestimek ve 24 saat musade altinda bekletmek.
  • Suyu patlatmak
  • Siringa ile suni sanci enjekte etmek.
  • Sancilar – acilma – doğum.

5 kademeli nereden baksaniz 3 gun sürecek bu süreç, kişiden kişiye değişiklik gösterebilir ve genel siralamasi bu sekilde olurmus. Hersey cok yeni, hangi birirnin nasil hissettireceğini bilmeden,  bir yolculuğa daha cikmak üzereydim. Sicakligini bilmediğim bir suya atlamak gibi bir deneyimdi tek bildiğim sey islanacagim idi. Simdi sizlere benim bu sureci nasil yasadigimi anlatayim;

  • 17:00 Swipe yapildi. Hayatimin en ama en acili seyiydi. Daha once hakkında arastirma yapmamis olmamda o an bir sok etkisi yaratti. Tam anlamiyla isisini bilmeden atladigim buz gibi bir suydu. Ama her suya giriş gibi, yüzmeye baslayinca isiniyorsunuz J. Onemli olan zihnen kendinize bu bebeğinizin ilk yolculuğu, bedeninizin içinde bulunacagi en buyuk hadise ve siz bebeğinize yârdim edeceksiniz. Oxytocin adindaki bu harika horman yârdim ediyor zaten korkmayin! J. Sonunda hayatinizin gururunu hissedeceksiniz.
  • 17:30 Propess adinda fitil yerleştirildi. Daha sonra başka odaya sevk edilerek bekleme surecine geçtik.
  • Bir yandan heyecan, bir yandan tedirginliği hissettiğim o aksam, herkesin uyumam gerektiğini soylemesine rağmen, uyuyamadım. Ayrica benimle ayni odayi paylasan ve doğumu bekleyen diğer bayanlardan, kiminin sancisi once basladi ve onlarin cikarttigi sesler ile tedirginliğim dahada artmaya basladi. Dogum öncesi hypnobirth dersi almistim ve hamilelikde doğumla ilgili yaptigim en iyi seylerden biriydi. Cunku zihnimi bu surece cok pozitif hazirladi. Butun gece o dersin müzik listesini dinleyerek kendimi rahatlatmaya calistim. Buarada butun bu süreçte esim hep yanibasimdaydi. Yeri geldi karnimi doyurdu, yeri geldi beni güldürmek için elindne geleni yapti, ve en cokda sureci endişeden cok, heyecanli bir duruma çevirmek için cabaladi. Buda en cok ihtiyacim olan seylerden biriydi. Tam uykuya daldim derken, sabah 5 civarinda bir sicaklikla beraber sanki içimden birsey firladi hissiyati beni uyandirdi. Gozumu acip buneydi diye duşundum ve lavaboya gitme karari aldim. Tam yataktan indim heryer pembe renkte su oldu. O an anladimki, suyum gelmişti. Yanimdaki koltukda uyuyakalan esimi uyandirdim, O’da hemen ebeyi cagirdi. Ebe kontrol etti, acilma basladigini ve suyum geldiğini onayladı, sonra doğumhaneye haber verdi.
  • Suyumun gelmesiyle, sancilarim aninda basladi. Budurum bir sure bende sok etkisi yaratti. Cunku normal surece gore benim 24 saat beklemem gerekiyordu ve suyumun disaridan patlatilmasi gerekiyordu. Sancilarim içinde, enjekte olacaktim. Ancak 12 saat sonra hersey kendiliğinden baslamis oldu. 2 saat içerisinde doğumhaneye sevkedildim.
  • Odada eger istersem kullanabileceğim pilates topu, havuz, doğum yatagi bulunuyordu. Sancilarim okadar sert ve hizli geliyorduki, onlarin ritmini baslarda anlayamadigimdan, bas etmemde zor oluyordu. Buyuzden yatağa uzanip gözlerimi kapatip sessizce sancilarima odaklanmaya basladim. Sancilari bir deniz dalgasi gibi gorup, ritim yakalamam gerektiğini düşünüyordum. Ancak fitilin etkisiyle mide bulantımda baslamisti odaklanmam gerçekten zor oluyordu. Sanirim bir ara transa geçtim, esim endiselenip ebeye “bu gerçekten doğumdan dolayimi, yoksa başka birsey mi oluyor? diye sormus. Bunun üzerine ebe hem mide bulantisini önlemek için iğne yapti hemde morfin onerdi. Morfini kabul ettim, ve bir saatliğinede olsa agrimi hafifletti. Mide bulantımda geçince, durumu algilamaya, yeniden hayata dönmeye basladim. Algi odak yaratti, içime donup her dalga gelişinde dalganin içinde hareket eder gibi, nefesimle sancimin içinde hareket etmeye basladim. Bir sure sonra sanci gelmeden bile uzakdan görünen dalga gibi, “ha simdi geliyor” diyebilir oldum. Hatta majosistce gelicek belki ama durumdan zevk almaya bile basladim. Buarada bunun bi deniz degilde okyanus dalgasi olduğunu hatırlatmak isterim J. Birkez daha vücudumun kapasitesine sahit oluyordum. Inanilmaz bir duygu. Insan hep asik olunca limitini gorur derdim, simdide diyorum bir kadin doğum sirasinda vücudunun kapasitesine sait olur ve bu gerçekten inanilmaz bir deneyim benim için. Suyum geleli 5 saat geçmişti, ben epidurel seçeneğini konuşmaya basladim ebe ile. Ebe once nekadar acilma olduğuna bakmak istedi ve sonuç 4 cm idi. Ebe bunun bukadar kisa sure içinde olmasini cok iyi bir gidişat olarak gordu. Vucudumun sancilarla cok iyi basaciktigini, cok hizli ilerlediğini, epidurelin bunu yavaslatacagini söyledi ve beklememi istedi. Ben ise epidurel konusunda israr etmeye devam ettim. Gunun sonunda 2 saat bekleyip eger muazzam bir acilma olmassa epidureli takma karari aldik. 2saatin sonunda sadece yarim cm acilma olmuştu. Bunun üzerine epidurele karar verdik. Cunku 2 gecedir uykusuzdum ve gunun sonu için enerjiye ihtiyacim vardi, sancilar bukadar yoğun ve siddetli gelirken uyumam imkansizdi. Bir ara vermek istedim acikcasi ve bunun hayaliylede epidurel istedim. Buarada epidureli takmaya gelicek kişileri beklerken ebe bana “gas&air” hava gazini denememi onerdi bende kabul ettim. O andan itibaren, doğumumun bas kahramani gas&air oldu. Hava gazi, tek bir noktaya odaklanmami sagladi, ve guclu bir sekilde nefes alip vermemi kolaylastirdi, ayrica birazcıkda durumu komikleştirdi. Birnoktadan kuvvetlice oksijeni alinca tahmin edersinizki, gülmeye basladim J. Benimle birlikte elini her sancida simsiki siktigim esim, ve beni güzel sözleriyle cesaretlendiren ebemizi de guldurmeye basladim.
  • Epidurel; epidurel uzmanlari sonunda odamiza gelebildi, malesef ki 3 kere takip cikartmalarina rağmen bir turlu doğru yere epidureli yerleştiremediler. Her takislarinda hic hareket etmeden sessizce durmam bekleniyordu ayrica. Sancilarim ise 150 siddetlerinde gelirken ben sakince bas etmeye calisirken, onlarin halen takamamis olmasi ve gunun sonunda 3 saatten fazla zaman harcamalarida gunun tek kotu anisiydi. O sirada sürekli gas&air ile odaklandim, bir yandan esimin elini tuttum, bir yandan da ebemin beni cesaretlendiren güzel sözlerini dinledim. Ve benim farkında bile olmadigim, esimin gorup ebeye söylediği bacaklarimin titremesine karsilik ebe, nekadar acilma olduğuna bakmak istedi. Sonuc; bebeğin kafasi gelmişti bile. Biz epidurelle uğraşırken, doğum baslamisti.
  • Epidurelciler apar topar odayi terketti, ve bizde doğum pozisyonunu bulmaya calistik. Ayakta, suda, yerde, yatarak, diz ustu vs derken yerçekimini en iyi kullanacak ve ikinmak için en rahat ettiğim pozisyonu bulmayi denedik. Ve ben sirt ustu oturarak rahat ettiğime karar verdim, ki en basinda bu pozisyonun en kotu pozisyon olduğunu dusunuyordum. Buarada uykusuzluğun verdiği güçsüzlük, ve sancilar için karin bölgeme odaklanisim, bebeği itmemi basarisiz kildi. Cok acik olacak ancak olay popoyla alakali. Hayatinizin en buyuk kakasini yaptiginizi hayal edin, gerçekten bebeğin kapida olduğunun tek sinyali bu his. Ebeninde yönlendirmesiyle, artik karnimdaki dalgalara degilde, popomda hissettiğim basinca odaklandim, ve gerçekten popomdan itmeye basladim. Buarada karin pop birtarafa, birde boğazdan ikiniyormus gibi bagirmak vardir ya, bunu filmlerde filan cok sik goruruz. Iste o bagirmanin 30 saati asmis bir doğum serüveninin stress atmasi olarak goruyorum artik. Uykusuzluk, basarisiz epidurel, heyecan, sanci derken, hastaneyi inleti verdim ve bildiğiniz tarzan misali bagira bagira ikindim :).
  • Ben yapamiyorum, olmayacak dediğiniz nokta; iste o an bebeğinize en yakin olduğunuz an. Tam bu cümleleri kurmaya baslamisken, gözleri dolu dolu gözlerimin içine bakan esimin su cümleleri halen kulagimda “son bir ikinis daha, kafa burda goruyorum, son bir kez daha sonra kollarimizda, inan bana, yapabilirsin…” Iste o sirada daldan dala atlayan bir Tarzan hayal edin, “aaaaaaaaaaaaaa” diye bagirarak son bir ikinis…

  • 14 Ocak 2019, saat 00:18’de an itibari ile, saskin saskin bize bakan Laurenz Efe gogusumde yerini almis bulunmakta. Aglamadan dünyaya gelen bebeğim, tum saskinligi ile “uzun yoldan geldim anne meme nerde der” gibi bize bakıyordu. Oglum mememe sarildi, ben ona, esimde bana derken artik 3 kisilik bir hayata simsiki sarilmis oluverdik. Benimle 1 saat ten tene kalan bebeğim sonrasinda yârim saatliğine babasi ile ten tene vakit geçirdi. Ardindan saglik kontrolleri vs yapildi. Herseyiyle cok sukur saglikli doğan bebeğimiz ile kontrollerin ardindan 3 saat odada bas basa birakildik, doğum yaptigim o yatakda ucumuz birbrimize sarildik kaldik. 3 saat 3 dakika gibi geçiverdi. Ve saatlerin dakikalar gibi geçtiği yeni hayatimiza baslamis olduk…

Peki neden Ingiliz cayi?

Sabahlari cay içmeden güne baslayamayanlardanimdir, hatta her Turkiye seyahatimde mutlaka yanimda Turk Cayi ile dönerim. Ingilizlerin sut ile içtikleri cayada bir yukaridan asagi bakar “aman agizlarini tadini bilmiyorlar” derdim…

Dogum surecinde okadar dehidre oluyorsunuzki sürekli sivi tüketmek istiyorsunuz. Hastanede de sürekli size sutlu İngiliz cayi getiriyorlar. O an tadini umursamadan defalarca içtiğim o cay, doğum serüvenimin en güzel animsaticisi oluverdi. Simdi her aldigim yudumda ogune donuyorum ve artik cayi sutsuz içemiyorum. Iste beni bugüne götüren her yudum için bu hikayenin adina Ingiliz Cayi diyorum.

Simdi Laurenz Efe 4 aylik. 2 gunlugunden itibaren sokaklarda, simdiden 3 ulke gordu bile. Lohusalik ayri bir kitap konusu, annelik ayri. Yasamadan bilinmez deneyimler bunlar ve herkesin deneyimi okadar kendine has kendine ozelki. Paylasmak en basta dediğim gibi yasadiginiz o güzel duygulari cogaltir ve yanlizliginizi alir, iste buyuzden bende Efe’nin biricik Teyzesinin bu sitesinde O’nun ilk yolculugunu sizinle paylaşiyorum. Gezentiler ailesi olarak ailemize eklenen yeni bireylerimiz ile hepinize bol bol seyahat etmek dileğiyle.

Sevgiler;

Ada’nin Teyzesi, Efe’nin Annesi, Kucuk Martha’nin Kardesi;

Yagmur Deniz Steidl

 

 

HAMİLELİK

DOĞUM HİKAYEMİZ

37. Hafta kontrolümde doktorum suyumun azalması nedeniyle o gece hastaneye yatmam gerektiğini söyledi. 20 Mart Çarşamba akşamı hastaneden eve gelip hazırlanıp yeniden hastaneye dönmemiz için sadece 4-5 saatimiz vardı.

Önce bir ağladım… Hıçkıra hıçkıra… Korkmuştum… Ya Ada’ya bir şey olursa? Hüzünlenmiştim… Hamileliğin sonuna gelmiştim… Heyecanlanmıştım… Çünkü sonunda Ada’ya kavuşacaktık… Bir devrin sonu gibiydi bir yandan da… Meğer bir gece önce evimizde iki kişi olarak son uyuyuşumuzmuş… Son kez iki kişi olarak yemek yemişiz… Sanki haberimiz olsa farklı birşey yapacakmışız gibi… Kafamdan geçenler, hormonlarla iki katı büyüktü adeta… Sonra sakinledim… Bu sefer içimi bir mutluluk kapladı… Ada’nın odasına girdim, beşiğine baktım… Karnıma elimi koydum, gözlerimi kapadım ve “Benimle bu yolculuğa çıktığın için çok teşekkür ederim, seni her gün burada hayal ettim Ada kızım… Çok az kaldı, seni bu odada kucağımda tutacağım.” diye Ada ile konuştum.

Apar topar bavul hazırladık. Baransel dedi ki “Özücüm seyahate çıkıyormuşuz gibi düşün. Bu bizim en güzel yolculuğumuz ve onun için bavul hazırlıyoruz.” Böyle düşünerek kitaptan hoparlöre, atıştırmalıktan sevdiğim kremlere kadar bir sürü şey aldım yanıma. Bir yandan da organizasyon yapmaya çalışıyordum. Ailelere haber verdikten sonra ilk iş Baldan’a (Baldoğum) mesaj atıp durumu haber verdim ve ertesi gün bizimle olup olamayacağını sordum. Şansımıza ertesi gün Perşembe idi. Yani Baldan’ın tek boş olduğu gün! Ayarlasan olmaz denir ya, aynen öyle denk geldi. Öbür yandan doğumumda ebem olmasını istediğim sevgili Nevcihan’la (Nevcihan Uygunol) konuştum. O akşam şansıma nöbetçi olduğunu söyledi. Daha iyi ne olabilirdi ki?! Sonrasında da hemen fotoğrafçımız Alev Durmuşoğlu‘na mesaj attım ve o da yine şansıma Perşembe günü Acıbadem Maslak’ta bir çekimi olduğunu söyledi, dolayısıyla bizimle hastanede kalabilecekti. Her şey tıkır tıkır ilerlemeye başladı. Kız kardeşim uçaktan indi ve o gece hastaneye yatacağımı öğrendi. Herkes çok heyecanlı ve mutluydu. Kız kardeşimin gelişi bile çok tesadüfi oldu. Sanki Ada kendi geleceği günü, tüm evrenle işbirliği yaparak gerçekten kendi seçmişti.

21 Mart Perşembe günü 01:00’de Acıbadem Maslak Hastanesi doğum katında yatışım başladı. Nevcihan her şeyimizle o kadar güzel ilgilendi ki, bana tüm süreci çok güzel anlattı, tüm kontrollerimi bizzat kendi yaptı. Hastanede yatış başladığı andan itibaren artık çok rahattım. Öyle ki Baransel bana “Özüm sen doğumu kafanda bitirmişsin, çok net ve kararlı geldin.” dedi. Evet öyleydi… Bundan sonrası benim için bedenimle çıkacağım bir yolculuktu. Baldan’dan aldığımız eğitim sayesinde bedenime aşama aşama ne olacağını çok iyi biliyordum. Ne zaman ne yapmam gerektiğini de… İhtiyacım olan herkes ve her şey yanımdaydı… Kısacası bana sadece Ada’yı sağlıkla kucaklamak kalmıştı.

Yatıştan hemen sonra Nevcihan rahim ağzıma minik bir ilaç yerleştirdi. Bu ilaç rahim ağzımı hareketlendirerek doğumu başlatmaya yarayacaktı. Sabaha kadar 3 saatte bir olmak üzere 2 defa bu ilaçtan konulacaktı. İlk ilaç yerleştirildikten sonra enerji toplamak için hemen uykuya geçtik. Sabaha karşı ikinci ilacı yerleştirmek üzere yeniden geldiler. Ama tüm gece Baransel de ben de güzel uyuduk. İkimiz de çok motiveydik. Sanki ertesi gün önemli bir maçımız varmış gibi enerji topluyorduk 🙂

Doğumla ilgili izlediğim hypnobirthing videolarından birinde konuşan uzmanın şöyle bir cümlesi vardı ve beni çok etkilemişti “Doğum bir insanın hem en ilkel hem en mahrem yaşadığı üç şeyden biridir. Diğer ikisi insanın tuvaletini yapmas ve cinsel ilişkiye girmesi. Bu üçü birbirine çok benzer. O nedenle kişi doğum esnasında nasıl bir ortamda ve hangi şartlarda daha rahat olacağını diğer ikisindekilere göre değerlendirebilir. Mesela ortam karanlık mı olmalı, odada hoş bir koku mu olmalı, müzik mi çalmalı vs. gibi.” Ben bunu düşündüğümde benim için önemli olan şeyleri de Nevcihan’a söyledim. Mesela ışık beni çok rahatsız ediyordu. Kesinlikle hastanenin beyaz ışıklarını tepemde istemiyordum. Odayı ev gibi düşünmeliydim. O yüzden tüm gün yattığım odanın perdeleri kapalı ve çok az ışık açık şekilde kaldı. Hastane önlüğü asla giymek istemedim. Yanımda tüm önden düğmeli gömlek geceliklerimi götürdüm. Doğuma da bu gömlek gecelikle girmek istedim. Kendi ev terliklerim, oda kokusu, sevdiğim şarkıların tüm gün ve hatta doğumda bile çalması için bir hoparlör… Doğumhanenin ışıklarının da kapalı olmasını, sadece doktorun bebeği görebileceği bir ışığın açık olmasını istedim. Tabi ki bir de az ve öz insan. Yanımda tüm gün sadece Baransel, Nevcihan ve Baldan olacaktı. Doğum gerçekleşene kadar kimsenin gelmesini istemedik.

Doğum öyle birşey ki, tüm çıplaklığınla, tüm ilkelliğinle, tüm utancını, tüm korkularını geride bırakıp, dünya umurunda olmadan gerçekleştirdiğin, bir kadının bedeninin neler yapabileceğini görüp bebeğinin ilk nefesiyle yeniden doğması aslında.

Sabah 08:00 civarı ilk dalgalarım gelmeye başladı. Artık doğum resmi olarak başlamıştı. Çok ama çok mutluydum. Bir an bile korkmadım. Ada’nın kalp atışlarının sürekli takip edilmesi gerektiği için sürekli NST’ye bağlı kalmam gerekiyordu. Bu durum biraz hareketlerimi kısıtlasa da, aralarda tabi ki egzersizler yapmak ya da duşa girmek için NST’den ayrıldım. Tüm gün yeme & içme serbestti, bu da beni çok rahatlatan bir konu oldu. Kısacası ortam benim için inanılmaz rahattı. O nedenle kendimi evimde gibi hissettim ve hiç stres olmadım. Zamanın çoğunu da sohbet ederek ve eğlenerek geçirdim. Dalgalar her geldiğinde tüm hamileliğim boyunca yaptığım yoga ve nefes çalışmalarından öğrendiğim tekniklerle bedenimi rahatlattım. Açılmalarım da bu sayede çok hızlı ilerledi. Normalde kafamda 5 cm civarındayken epidüral almak vardı. Ancak 5 cm de hissettiğim dalgalar benim normalde her ay yaşadığım regly sancılarına benzediği için çok kolay bir şekilde baş edebildim. Bütün bu sürede Nevcihan’ın “Harika gidiyorsun, süpersin!” desteği ise çok motive etti beni. İşler sandığımdan kolay ilerliyordu ya da yıllarca izlediğimiz filmlerdeki doğum dalgaları anlatıldığı kadar da kötü değildi. Tüm bunlar beni daha da çok cesaretlendirdi. Tüm süreçte doktorumuz Cem Bey de sık sık beni kontrole geldi ve Nevcihan’la sürekli iletişim halindeydi. Onun varlığı zaten başından beri bize hep çok iyi geldi! 🙂

Açılmam yaklaşık olarak 7 cm’e ulaştığında ise doktorumuz Cem Bey beni yeniden muayeneye geldi ve Ada’nın kafasının üst kısmıyla değil kafasını hafif kaldırarak alın kısmıyla rahme dayandığını (oksiput posterior) tespit etti.Bu sürece kadar da kesem hala patlamamıştı, o nedenle o muayenesinde doktorum eliyle kesemi patlattı ve bu noktadan sonra benim için birşeyler değişti. Hem canım çok acıdı hem de bu müdahele biraz travmatikti. Bacaklarım zangır zangır titredi ve hüngür şakır ağlamaya başladım. Salgıladığım adrenalinle beraber ise midem bulanmaya başladı. Biliyordum ki mide bulantısı ve hatta kusma doğumun habercisidir. O nedenle paniklemedim ama bedenimde hissettiğim dalgalar da bir anda değişmeye başladı ve ben ağladığım için nefesimi kontrol etmekte zorlandım. Sonunda 8 cm’e geldiğimde ise epidüral istedim ve epidüral aldım. Bu sırada doktorum “Ada’nın kafasının normale dönmesi bir kaç saat içinde muhtemelen gerçekleşecektir ama gerçekleşmezse elle müdahale edeceğim ya da sezeryan seçeneğini konuşacağız.” dedi.

Ben epidürali alınca sakinledim ve yine normale döndüm. Bu sırada Baldan “Ben birşey denemek istiyorum Özüm, evde yaptığımız anne & bebek meditasyonunu hatırlıyor musun? Onu denemek istiyorum.” dedi. Ben de “Tabi ki!” dedim.Sonra yaklaşık 20 dakika boyunca hayatımda hiç yaşamadığım bir derinlikte meditasyon haline büründüm. Bu meditasyonda Baldan’ın yönlendirmesiyle rahimde Ada ile buluşup ona kafasını nasıl poziyonlaması gerektiğini gösterdim. Ona tüm kalbimle onu kucaklamaya hazır olduğumuzu ve onu beklediğimizi fısıldadım. Önümüzde daha bir kaç saatimiz olduğunu duyunca Baransel ve Nevcihan bize kahve almak üzere aşağı indiler. Biz de odada Baldan ile yanlız kaldık. Meditasyonun ardından sanırım en fazla 10 dakika geçmişti. Biranda makatımda inanılmaz bir baskı hissettim. Baldan’a “Baldan birşey hissediyorum bu seferki çok farklı” dedim. Baldan da şaşırmış bir şekilde tarif etmemi istedi. “Sanki popomda bir futbol topu var ve baskılıyor.” dedim. Baldan gözlerini kocaman açtı ve “Özüm doğum başladı!” dedi. O sırada Nevcihan içeri girdi ve durumu ona anlatınca elindeki kahveyi hızlıca bırakıp beni muayene etti ve “Özüm Ada geliyor! Seni hemen doğumhaneye almalıyız.” dedi. Herkes çok şaşkındı. Apar topar doktorumuza ve Baransel’e haber verdik.

Elimde kahvem doğumhaneye yürüyerek gittik. O sırada koşarak gelen Baransel’e Nevcihan önlüğü fırlatıp “Hadi hemen giy, doğuma gidiyoruz” dedi. Her şey o kadar hızlı gelişti ki! Doğumhaneye girdiğimizde Baransel’in elinde koşarak odadan aldığı hoparlör ve telefon, benim elimde kahvem, bir yandan da biran önce gelmek isteyen Ada’nın içimde yarattığı heyecan vardı. Oturacağım koltuğu hazırlarlarken titremeye başladığımı hatırlıyorum. Korkudan değil tamamen fiziksel bir tepkiydi. Bedenim sonuna kadar yapması gereken her şeyi yapıyordu. Bense artık o sürekli bahsettikleri trans haline geçmiştim.

Koltuğa oturduğumda ise bu işin çok kısa süreceğini çok iyi biliyordum. Doktorumuz Cem Bey’in ve canım hemşirem Özge’nin de bize katılmasıyla doğum başladı. Toplamda sanırım en fazla 4-5 kere ıkınmışımdır. Ve son ıkınmamda o kadar trans halindeydim ki gözlerimi kapatmışım. Bana “Özüm aç gözlerini” diye bağırdıklarında ise karşımda o minik bedeni gördüm. Ada, 21 Mart Perşembe günü 17:49′da dünyaya merhaba dedi!

O sırada fonda Jehan Barbur – Yeni Hayat çalıyordu. Evren yine yapmıştı yapacağını! Sonrasında yaşadığım duygular ve o “kuş gibi” olma halini ise nasıl kelimelere dökebilirim bilmiyorum. 9 Ay boyunca yaşadığımız her an, onca korku, onca heyecan film şeridi gibi gözümün önünden geçti ve artık Ada sağlıklı bir şekilde kollarımdaydı. Ona “Ada!Buradayım annecim buradayım!” dediğimi hatırlıyorum ve Ada’nın benim sesimi duyunca nasıl sakinlediğini ve ağlamayı kestiğini hayatım boyunca unutmayacağım. Sonrasında ise hayatımdaki en kalpten ağlamayı yaşadım.

O nasıl bir ağlama biliyor musunuz, sanki tüm bedenim “Bunu hakettin Özüm” der gibi benimle yağmur sularında yıkanıyor gibiydi. Sanki 34 yıllık ağladım ben… Baransel’le sarıldığımızda bedenlerimizin artık farklı şekilde bir olduğunu hissettim. O kadar büyük, o kadar yüce bir duygu ki! Tarifi imkansız! Allah isteyen herkese ama herkese bu duyguları yaşatsın!

Bir kadın olarak, bedenimin neler başarabileceğni görmek inanılmazdı! O an hem dünyaları sen yaratmışsın gibi bir büyüklük hissediyor, bir yandan da o dünyalar umurunda bile olmuyor.

Doğum bittikten sonra Ada’nın doğumhanede ilk hayati fonksiyonlarının doktoru tarafından kontrol edilmesinin ardından hemen bebek bakım odasına götürülmesini istemedik. Çünkü Golden Hour diye bilinen bebeğin doğduktan hemen sonra anne ve babayla ten tene temas halinde kaldığı ilk saatleri (Altın Saat) yaşamak istedik. Bunun gücüne çok inanıyorduk. Bu talebimizi de doğumhanede dile getirdik ve Ada da hemen bizimle odamıza geldi. Önce yarım saat benim göğsümde, sonra yarım saat babasının göğsünde çıplak tenimizde yattı. Bu süreçte Baransel’le odada yalnız kaldık ve o an yaşadığımız duyguları size tarif edemem. Şaşkınlık, mutluluk, yorgunluk her şey birbirine girmişti. Durup durup “Bu bizim mi?” diye birbirimize sorup ağlıyorduk. Sonrasında ise odamız sevdiğimiz dostlarımız ve ailelerimizle dolup taştı. Haberi alan koşup gelmişti. Ben bir süre sonra yorgunluktan bayılmak üzere hissettim ama bir yandan da hiçir anı kaçırmamak için kendimi ayık tutmak için her şeyi yapıyordum. Sonra herkes gitti… Odamızda üçümüz yine başbaşa kaldık… Sabaha kadar ara ara Ada’yı kontrol için aldılar. Son ultrason kontrolümde 2300 gram gibi gözüken Ada 1880 gram olarak doğmuştu, ama buna rağmen o kadar güçlüydü ki küveze girmesine gerek kalmadı. Çok şükür ki sarılığı da sınırdaydı, o nedenle onun için de bir müdahaleye gerek duyulmadı. Böylelikle sürekli yanımızda olabildi. Tüm zamanımızı onunla bol bol ten tene temas halinde geçirmeye çalıştık. Hastanedeyken bizimle ilgilenen tüm bebek hemşireleri de bize çok yardım etti. Özellikle Selin hemşire Ada’nın da kalbinde ayrı bir yerde 🙂 Buradan ona da selam olsun!

Bu bizim hikayemiz, bizim doğum hikayemiz. Başından beri elimi hiç bırakmayan, her zaman bana destek olan canım yol arkadaşım Baransel… Seni çok seviyorum!

Ada bugün dünyaya geleli tam 54 gün oldu ve bugün benim hayatımdaki ilk Anneler Günü’m.

Canım kızım, benim minik kalbim, iyi ki geldin, hayatımızı bambaşka bir boyuta taşıdın, seninle geçirdiğimiz her an her dakika için şükrediyor ve seni çok seviyorum. Hoş geldin annem! Hoş geldin!

Not: Doğumda plasentamdan örnek alınarak patolojiye gönderilmişti. Sonuçları geldi ve beklendiği gibi Trisomy 20 denen kromozom bozukluğu plasentamda çıktı. Kısacası Ada, plasentam bozuk olduğu ve besinleri tam olarak ona iletemediği için gelişememişti. Düşük kilolu doğmasının nedeni de tıbben ispatlanmış oldu. Bu konu, tıp dünyasında uzun süredir nedeni bilinmeyen bir konuya da ışık tuttu ve tarihe geçti. Ne kadar o dönemde beni üzmüş olsa da, şuanda başka annelere yardımcı olacağı için gerçekten mutluyum.