Browsing Tag

doğum

HAMİLELİK

KIZ KARDEŞİMİN İNGİLTERE’DE DOĞUM HİKAYESİ; İNGİLİZ ÇAYI

İstanbul, Boston, Milan, Zürich derken; 2 senedir de Londra’da bulduğum kendimle kısa sürede uzun bir yolculuğa ait cam kenarı yolcusu gibi yaşamaktayım. Şimdi, hayatın akışı içerisinde karşılaştığımız, Milan itibariyle bana katılan, yol arkadaşım ile yolumuza devam etmekteyiz. Buna ister evlilik deyin, ister hayat paylaşımı. Ben ise bunu takım olmak olarak adlandırıyorum. Birbirinden çok farklı iki insanın, aynı hayat beklentileri olduğu sürece birbirlerini tamamlayarak deneyim edinmeleri, birbiri için öldükleri değil de, asıl yaşadıkları, birlikte yaş aldıkları yolculuk, benim için evliliğin tasviri. İşte su gibi 100 C’ ye ulaşınca, o nokta aşk oluyor, sevgi oluyor, elin eline yüzün yüzüne karışıyor. O’nun gözünden, benim dudağımdan bir insan oğlu var olmak üzere yolculuğa çıkıyor. 9 Mayıs 2018  sabahı itibariyle de biz, takımımıza bir kişinin daha ekleneceğinin haberini aldık. Artık iki kişilik yolculuğumuz üç kişi olmaya başlamıştı. Zamanında süprizler yaparak haberini vereceğimi düşündüğüm o anı, az önce evden çıkan eşime anında telefonla arayarak haber verdim, sonrasında da telefonun bir diğer ucundaki aileme. Saklayamadım, bekleyemedim, tüm dünyaya haykırmak istedim. Hayat paylaştıkça güzele cok inanirim ve gelen tepkilerle öyle de oldu.

İngiltere’de eczaneden aldığınız hamilelik testi dışında, hiçbir test yada ultrason görüntüsü size hamile olduğunuzu onaylamıyor. Ayrıca o an, sistem gereği aile hekiminizi aramış olsanız bile hemen hemen 3. aya denk gelecek şekilde size ilk randevunuz veriliyor. Çünkü olurda bebeğinizi kaybedecek olursanız büyük olasılıkla ilk 3 ayda olacağıi için öyle bir durumda da acile gideceğiniz için, asıl ilgi ve bakım ana rahminde ilk yolculuğunu tamamlamis ve oraya siki siki tutunmuş bebek ile basliyor. Boylelikle daha enbaşından “kendi kendine bırakılmış” hissiyatı kapladı benimde içimi.

Vücudumdaki organları bile ismen ne kadar biliyordum ki? İçimde gerçeklesen yolculuğun neye benzediğinin, neyin normal olduğunu bilebileyim… Korkutucuydu! Ve hissettiğim her yeni bir semptomun pesine düşer oluverdim. Biranda hamile olan kişilerle çevrelendim, herkes birbirine deneyimini paylaşıp isik tutmaya calisti ve durumu normalleştirmeye. Bir sure sonra, yapabileceğim en iyi sey, pozitif dusunup, denge halinde yasamaya odaklanmak ve vücudumun iyi bir dinleyicisi olmayi öğrenmemdi.

Anneligin, hamileliğin ilk günüyle baslamasinin en iyi tasvirinin, hergun kendinize “bugun bebeğime iyi gelecek ne yapabilirim?” sorusu olduğunu düşünüyorum. Buda gunun sonunda kendinize iyi bakmakdan geçiyor. Icinizde size tutunan ve büyüyen minik DNA parcaciginin, eli, ayagi, agzi, burnu ve hatta kalbi bile sizin bedeniniz oluyor ve bence bu hamilelik ile sinirli değil, doğum sonrasinda da devam ediyor.

Gelelim konumuza; Ingiltere’de hamilelik surecini yasamak ve doğum.

Hamilelik surecini saglik hizmeti ile oylamam gerekirse 10 uzerinden 3 veririm, ancak doğumu yine ülkenin saglik hizmetiyle oylamam gerekirse 10 uzerinden 10 veririm. Ikiside cok farkli deneyimlerdi benim için. Hamilelik surecini detaylandırıp asil güzel olan doğum hikayemi kaçırmak istemiyorum. Buyuzden kisaca özetlemem gerekirse burada hamileyken kendi doktorunuz olmayi, ve baskalarinin deneyimlerinden yararlanmayi öğrenmeniz gerekiyor. Gunun sonunda vücudunuzu cok yakindan tanima, içgüdülerinize guvenme ve kendinize bilimsel birsuru öğretide bulunma firsatina sahip olmuş oluyorsunuz.

3 Ayri doneme dagilan hamilelik surecininde doganin bir parcasi olarak bakarsaniz, vücudunuz zihninizle senkronize olarak calisip ruhsal ve bedeni olarak sizi sürekli bir sonraki asamaya hazirlamis olduğunu farkedersiniz. Ozellikle 5 ve 6. Ayda bayildigim göbeğimi 9. Ayda duygusal olarak bagim olsada artik bitsin dedirtten noktada buldum kendimi. Hamileligi kulakdan dolma bilgimle 9 ay 10 gun diye dusunurken, 40 hatta 42 haftalik bir süreç olduğu gerçeğiyle karsilastim. 37. Haftadan sonra bebeğin organ gelişimini tamamladigi ve 42. Haftaya kadar doğumun herhan olabileceğinden, bekleyiş sureci olduğunu öğrendim.

Burada doğum için evinize en yakin hastaneyi seçmeniz öneriliyor cunku sancilarinzi 10 dakikada 3 kez gelene kadar buda hemen hemen 4 cm acilmaya denk geliyor, sizi hastaneye kabul etmiyorlar. Bunun için en kisa surede ulaşabileceğiniz hastane oncelik olarak sunuluyor. Bende bunun üzerine evime en yakin Paddington’da yer alan St Mary’s Hospital’a kayit oldum. Kraliyet ailesinin de bir cok doğumda tercihi olmasi insana bir nebze güven veriyor J. Ayrica burada size 3 secenek sunuluyor;

1-Evde doğum

2-Labour ward (doğum hastanesi)

3-Birth Center (doğum merkezi)

Oncelikle burda eger hamileliğinizde ciddi bir sorun gorulmemis ise en basindan sonuna kadar ebeler tarafından hizmet aliyorsunuz.

Labour ward denilen yer, ameliyathanelerin olduğu, yine genelde doğumu ebeler yonetsede, etrafta acil durumlar için doktorlarin olduğu bir yer. Yanliz burada zamaninizi, doğum ani disinda, diğer kişilerle ayni odayi paylaşarak geçiriyorsunuz. Bir nevi hostel de kalir gibi, banyonuz bile ortak oluyor. Ancak burda doğum yaparsaniz, epidurel, morfin vs gibi agri kesici ilaçlar kullanma sansiniz oluyor.

Birth Center ise, tamamen ebeler tarafından yönetilen, hamileliğini sifir riskle geçirmiş bayanlarin doğum yapabileceği ve kimyasal hic bir agri kesici seçeneğinin bulunmadigi bir yer. Ancak güzel kismi, basindan sonuna kadar size ozel tahsil edilmiş odaniz banyonuz hatta mutfaginiz bile oluyor. Agri kesici olarak tamamen doganin gücüne başvuruluyor, su, toprak ve hava gibi.

Su havuzu, hava gazi, yer çekimini en iyi kullanabileceğiniz pozisyonlara uygun alet edavatlar gibi. Ve doğum yapacaginiz odayi kendi istediğiniz sekle çevirebiliyorsunuz, cunku önemli olan doğum yapacak kişinin kendini en rahat ve güvende hissettiği ortama sahip olmasi.

Bu iki bolumde ayni hastanenin içinde yer alan farkli katlarda bulunan departmanlar aslinda. Acil durumlarda birbirlerine geçiş yapmasi gayet kolay.

Bende hamileligimi cok sukur ki sorunsuz geçirdim. Bunun üzerine doğum planimi da birth center’a gore yaptım. Cunku benim için en önemli olan kendimi en rahat hissedeceğim ortamda olmamdi. Cok acik olucak belki ama sizde evinizden başka bir yerde tuvaletinizi yapamayan biriyseniz neden bu secimi yaptigimi anlayabilirsiniz. Inanin hemen hemen ayni psikoloji. Burda ayni zamanda bu süreçte birbirinize alistiginiz sizin bir doktorounuz ve belli bir ebeniz de yok, o an kimin sirasi gelirse o gelecek hatta doğumun uzunluğuna gore saatini dolduran gidip bir yenisi devam edecek. Insan düşünüyor, ya enerjimiz tutmazsa, ya birbirimizi anlamazsak vs. gibi bir suru endişeniz olabiliyor. Buyuzden aslinda doğum yeri kadar bir önemli noktada doğum partneriniz. Cunku nerede olursaniz olun, odanizin gardiyani, elinizin hareketinden dilinize donusen ve karar merceği partneriniz olacaktır. Bu kişi ister anneniz olur ister esiniz ister kardeşiniz… Benim tercihim ise en basindan beri esim oldu. Hayatimiza katılacak bu bebeği bize ait bir obje gibi görmemeye cok ozen gostersemde, onunla alakali herseyi deneyimlemekde oncelik hakkinin ben ve esime ait olduğunu düşünüyorum. Bu bize verilmiş, kendi çekirdek ailemizin en önemli anı.

Uzun lafin kisasi; doğum yerimiz seçildi, doğum partneri hastaneye bildirildi, hastane cantasi hazirlandi ve 39 hafta 3. Güne kadar geldim.

Sonrasında bebeğimin hareketlerini neredeyse hic denecek kadar hissetmemeye basladim. 48 saat vücudumu dinledikden sonra hastaneyi aradim. Burada acil, risk veya endişe sinifina girebilecek her duruma Labour Ward bakıyor buyuzden doğum yerinizi Birth Center seçmiş olsaniz dahi herhangi bir durumda Labour Ward ile iletişime geçmeniz gerekiyor. Telefonda hastaneye gelmemi söylediler, bizde hemen gidiverdik.

Ultrasona gireceğim ve bebeğimi gorecegim hayali ile laylaylom sekilde hastaneye gitmişken, onceikle  36. Hafta sonrasinda kesinlikle ultrasona sokmadiklarini öğrendim. Sadece bebegin kalp atislarini ve kasilma seviyenizi NST makinasiyla monitör ediyorlar, bir kac semptoma dayali soru soruyorlar ve son olarak acilma varmi diye kontrol ediyorlar.

Benide bu monitörlerden birine aldilar, görünen o ki bebeğimin kalp atislarinda cok kucukde olsa bir ritimsizlik olmaya baslamis. Bunu plesantanin omrunu yitirmeye baslamis olmasina bagladilar ve doğumu suni sekilde baslatmayi onerdiler. 39 hafta 3 gunluk bir bebeğin gelişimini tamamlamis olduğuna inanarak  doğumu baslatmanin beklemekten daha risksiz olduğunu söylediler. Hatta o an doğumu baslatmayi teklif ettiler. Ancak kendimi hazirlamadigim bir fikir olduğu için öneriyi hemen kabul etmedim, bir gece daha düşünmek istedim. Buarada doktorun söylediği önemli bir ayrintiyi paylaşmak isterim; “NST cihazi sadece suanlik durumu gösterir, bebeğin en önemli monitörü annedir. Eger anne alisilmisin disinda bir hareket oruntusu hissediyorsa, asil gerçek odur.”

Buda annelik olmanin en buyuk sorumluluklarindan biri bence. Yanilma payini göze alarak, gerceken bebeğinizin hareketlerinden fikir sahibi olmaniz ve bunun üzerine doğumu baslatip başlatmama karari vermeniz gerekiyor olmasi beni cok buyuk baski altina soktu. Ve oan en basta dediğim gibi sorguladigim tek sey “bebeğim için en iyisi nedir”, oldu. Bunun üzerine ablam ve tanidigim bir kac arkadasimin yardimiyla Turkiye’den güvendiğimiz 4 doktor ile iletişime geçtim. Hepsiyle teker teker konuşup fikir aldim. Gunun sonunda gelinen nokta; beklemenin, başlamaktan daha riskli olduğuydu. Tabi bu karari vermek kolay olmadi butun gece uyumadan bebeğimi defaen monitör ettim. Hareketleri vardi ama kesinlikle birseyler degismisti, hep olduğu gibi değildi. Bunun üzerine esimle ertesi sabah cantalarimizi tekrar gözden geçirip hayatimizin en önemli yolculuklarindan birine cikmak uzere hastanaye gittik. Ve baslarda söylediğim gibi en ufak bir suphe yada risk olduğunda artik brith center da doğum yapamazsiniz, buyuzden bizimde doğum planimiz bir gecede degismis oldu ve labour ward’da doğum yapmak uzere herseyi bastan hazirlayip yola ciktik.

12 Ocak 2019

Saat 13:30

St Mary’s Hastanesi Londra

Giris işlemlerini yaptikdan sonra once NST cihazıyla bebeğin durumu monitör edildi. Bir yandan da, bir tane ebe sureci acikladi.

  • Swipe denilen, el ile rahim duvarina masaj yapılarak kesenin agiz kismini harekete geçirmek.
  • Rahme fitil yerlestimek ve 24 saat musade altinda bekletmek.
  • Suyu patlatmak
  • Siringa ile suni sanci enjekte etmek.
  • Sancilar – acilma – doğum.

5 kademeli nereden baksaniz 3 gun sürecek bu süreç, kişiden kişiye değişiklik gösterebilir ve genel siralamasi bu sekilde olurmus. Hersey cok yeni, hangi birirnin nasil hissettireceğini bilmeden,  bir yolculuğa daha cikmak üzereydim. Sicakligini bilmediğim bir suya atlamak gibi bir deneyimdi tek bildiğim sey islanacagim idi. Simdi sizlere benim bu sureci nasil yasadigimi anlatayim;

  • 17:00 Swipe yapildi. Hayatimin en ama en acili seyiydi. Daha once hakkında arastirma yapmamis olmamda o an bir sok etkisi yaratti. Tam anlamiyla isisini bilmeden atladigim buz gibi bir suydu. Ama her suya giriş gibi, yüzmeye baslayinca isiniyorsunuz J. Onemli olan zihnen kendinize bu bebeğinizin ilk yolculuğu, bedeninizin içinde bulunacagi en buyuk hadise ve siz bebeğinize yârdim edeceksiniz. Oxytocin adindaki bu harika horman yârdim ediyor zaten korkmayin! J. Sonunda hayatinizin gururunu hissedeceksiniz.
  • 17:30 Propess adinda fitil yerleştirildi. Daha sonra başka odaya sevk edilerek bekleme surecine geçtik.
  • Bir yandan heyecan, bir yandan tedirginliği hissettiğim o aksam, herkesin uyumam gerektiğini soylemesine rağmen, uyuyamadım. Ayrica benimle ayni odayi paylasan ve doğumu bekleyen diğer bayanlardan, kiminin sancisi once basladi ve onlarin cikarttigi sesler ile tedirginliğim dahada artmaya basladi. Dogum öncesi hypnobirth dersi almistim ve hamilelikde doğumla ilgili yaptigim en iyi seylerden biriydi. Cunku zihnimi bu surece cok pozitif hazirladi. Butun gece o dersin müzik listesini dinleyerek kendimi rahatlatmaya calistim. Buarada butun bu süreçte esim hep yanibasimdaydi. Yeri geldi karnimi doyurdu, yeri geldi beni güldürmek için elindne geleni yapti, ve en cokda sureci endişeden cok, heyecanli bir duruma çevirmek için cabaladi. Buda en cok ihtiyacim olan seylerden biriydi. Tam uykuya daldim derken, sabah 5 civarinda bir sicaklikla beraber sanki içimden birsey firladi hissiyati beni uyandirdi. Gozumu acip buneydi diye duşundum ve lavaboya gitme karari aldim. Tam yataktan indim heryer pembe renkte su oldu. O an anladimki, suyum gelmişti. Yanimdaki koltukda uyuyakalan esimi uyandirdim, O’da hemen ebeyi cagirdi. Ebe kontrol etti, acilma basladigini ve suyum geldiğini onayladı, sonra doğumhaneye haber verdi.
  • Suyumun gelmesiyle, sancilarim aninda basladi. Budurum bir sure bende sok etkisi yaratti. Cunku normal surece gore benim 24 saat beklemem gerekiyordu ve suyumun disaridan patlatilmasi gerekiyordu. Sancilarim içinde, enjekte olacaktim. Ancak 12 saat sonra hersey kendiliğinden baslamis oldu. 2 saat içerisinde doğumhaneye sevkedildim.
  • Odada eger istersem kullanabileceğim pilates topu, havuz, doğum yatagi bulunuyordu. Sancilarim okadar sert ve hizli geliyorduki, onlarin ritmini baslarda anlayamadigimdan, bas etmemde zor oluyordu. Buyuzden yatağa uzanip gözlerimi kapatip sessizce sancilarima odaklanmaya basladim. Sancilari bir deniz dalgasi gibi gorup, ritim yakalamam gerektiğini düşünüyordum. Ancak fitilin etkisiyle mide bulantımda baslamisti odaklanmam gerçekten zor oluyordu. Sanirim bir ara transa geçtim, esim endiselenip ebeye “bu gerçekten doğumdan dolayimi, yoksa başka birsey mi oluyor? diye sormus. Bunun üzerine ebe hem mide bulantisini önlemek için iğne yapti hemde morfin onerdi. Morfini kabul ettim, ve bir saatliğinede olsa agrimi hafifletti. Mide bulantımda geçince, durumu algilamaya, yeniden hayata dönmeye basladim. Algi odak yaratti, içime donup her dalga gelişinde dalganin içinde hareket eder gibi, nefesimle sancimin içinde hareket etmeye basladim. Bir sure sonra sanci gelmeden bile uzakdan görünen dalga gibi, “ha simdi geliyor” diyebilir oldum. Hatta majosistce gelicek belki ama durumdan zevk almaya bile basladim. Buarada bunun bi deniz degilde okyanus dalgasi olduğunu hatırlatmak isterim J. Birkez daha vücudumun kapasitesine sahit oluyordum. Inanilmaz bir duygu. Insan hep asik olunca limitini gorur derdim, simdide diyorum bir kadin doğum sirasinda vücudunun kapasitesine sait olur ve bu gerçekten inanilmaz bir deneyim benim için. Suyum geleli 5 saat geçmişti, ben epidurel seçeneğini konuşmaya basladim ebe ile. Ebe once nekadar acilma olduğuna bakmak istedi ve sonuç 4 cm idi. Ebe bunun bukadar kisa sure içinde olmasini cok iyi bir gidişat olarak gordu. Vucudumun sancilarla cok iyi basaciktigini, cok hizli ilerlediğini, epidurelin bunu yavaslatacagini söyledi ve beklememi istedi. Ben ise epidurel konusunda israr etmeye devam ettim. Gunun sonunda 2 saat bekleyip eger muazzam bir acilma olmassa epidureli takma karari aldik. 2saatin sonunda sadece yarim cm acilma olmuştu. Bunun üzerine epidurele karar verdik. Cunku 2 gecedir uykusuzdum ve gunun sonu için enerjiye ihtiyacim vardi, sancilar bukadar yoğun ve siddetli gelirken uyumam imkansizdi. Bir ara vermek istedim acikcasi ve bunun hayaliylede epidurel istedim. Buarada epidureli takmaya gelicek kişileri beklerken ebe bana “gas&air” hava gazini denememi onerdi bende kabul ettim. O andan itibaren, doğumumun bas kahramani gas&air oldu. Hava gazi, tek bir noktaya odaklanmami sagladi, ve guclu bir sekilde nefes alip vermemi kolaylastirdi, ayrica birazcıkda durumu komikleştirdi. Birnoktadan kuvvetlice oksijeni alinca tahmin edersinizki, gülmeye basladim J. Benimle birlikte elini her sancida simsiki siktigim esim, ve beni güzel sözleriyle cesaretlendiren ebemizi de guldurmeye basladim.
  • Epidurel; epidurel uzmanlari sonunda odamiza gelebildi, malesef ki 3 kere takip cikartmalarina rağmen bir turlu doğru yere epidureli yerleştiremediler. Her takislarinda hic hareket etmeden sessizce durmam bekleniyordu ayrica. Sancilarim ise 150 siddetlerinde gelirken ben sakince bas etmeye calisirken, onlarin halen takamamis olmasi ve gunun sonunda 3 saatten fazla zaman harcamalarida gunun tek kotu anisiydi. O sirada sürekli gas&air ile odaklandim, bir yandan esimin elini tuttum, bir yandan da ebemin beni cesaretlendiren güzel sözlerini dinledim. Ve benim farkında bile olmadigim, esimin gorup ebeye söylediği bacaklarimin titremesine karsilik ebe, nekadar acilma olduğuna bakmak istedi. Sonuc; bebeğin kafasi gelmişti bile. Biz epidurelle uğraşırken, doğum baslamisti.
  • Epidurelciler apar topar odayi terketti, ve bizde doğum pozisyonunu bulmaya calistik. Ayakta, suda, yerde, yatarak, diz ustu vs derken yerçekimini en iyi kullanacak ve ikinmak için en rahat ettiğim pozisyonu bulmayi denedik. Ve ben sirt ustu oturarak rahat ettiğime karar verdim, ki en basinda bu pozisyonun en kotu pozisyon olduğunu dusunuyordum. Buarada uykusuzluğun verdiği güçsüzlük, ve sancilar için karin bölgeme odaklanisim, bebeği itmemi basarisiz kildi. Cok acik olacak ancak olay popoyla alakali. Hayatinizin en buyuk kakasini yaptiginizi hayal edin, gerçekten bebeğin kapida olduğunun tek sinyali bu his. Ebeninde yönlendirmesiyle, artik karnimdaki dalgalara degilde, popomda hissettiğim basinca odaklandim, ve gerçekten popomdan itmeye basladim. Buarada karin pop birtarafa, birde boğazdan ikiniyormus gibi bagirmak vardir ya, bunu filmlerde filan cok sik goruruz. Iste o bagirmanin 30 saati asmis bir doğum serüveninin stress atmasi olarak goruyorum artik. Uykusuzluk, basarisiz epidurel, heyecan, sanci derken, hastaneyi inleti verdim ve bildiğiniz tarzan misali bagira bagira ikindim :).
  • Ben yapamiyorum, olmayacak dediğiniz nokta; iste o an bebeğinize en yakin olduğunuz an. Tam bu cümleleri kurmaya baslamisken, gözleri dolu dolu gözlerimin içine bakan esimin su cümleleri halen kulagimda “son bir ikinis daha, kafa burda goruyorum, son bir kez daha sonra kollarimizda, inan bana, yapabilirsin…” Iste o sirada daldan dala atlayan bir Tarzan hayal edin, “aaaaaaaaaaaaaa” diye bagirarak son bir ikinis…

  • 14 Ocak 2019, saat 00:18’de an itibari ile, saskin saskin bize bakan Laurenz Efe gogusumde yerini almis bulunmakta. Aglamadan dünyaya gelen bebeğim, tum saskinligi ile “uzun yoldan geldim anne meme nerde der” gibi bize bakıyordu. Oglum mememe sarildi, ben ona, esimde bana derken artik 3 kisilik bir hayata simsiki sarilmis oluverdik. Benimle 1 saat ten tene kalan bebeğim sonrasinda yârim saatliğine babasi ile ten tene vakit geçirdi. Ardindan saglik kontrolleri vs yapildi. Herseyiyle cok sukur saglikli doğan bebeğimiz ile kontrollerin ardindan 3 saat odada bas basa birakildik, doğum yaptigim o yatakda ucumuz birbrimize sarildik kaldik. 3 saat 3 dakika gibi geçiverdi. Ve saatlerin dakikalar gibi geçtiği yeni hayatimiza baslamis olduk…

Peki neden Ingiliz cayi?

Sabahlari cay içmeden güne baslayamayanlardanimdir, hatta her Turkiye seyahatimde mutlaka yanimda Turk Cayi ile dönerim. Ingilizlerin sut ile içtikleri cayada bir yukaridan asagi bakar “aman agizlarini tadini bilmiyorlar” derdim…

Dogum surecinde okadar dehidre oluyorsunuzki sürekli sivi tüketmek istiyorsunuz. Hastanede de sürekli size sutlu İngiliz cayi getiriyorlar. O an tadini umursamadan defalarca içtiğim o cay, doğum serüvenimin en güzel animsaticisi oluverdi. Simdi her aldigim yudumda ogune donuyorum ve artik cayi sutsuz içemiyorum. Iste beni bugüne götüren her yudum için bu hikayenin adina Ingiliz Cayi diyorum.

Simdi Laurenz Efe 4 aylik. 2 gunlugunden itibaren sokaklarda, simdiden 3 ulke gordu bile. Lohusalik ayri bir kitap konusu, annelik ayri. Yasamadan bilinmez deneyimler bunlar ve herkesin deneyimi okadar kendine has kendine ozelki. Paylasmak en basta dediğim gibi yasadiginiz o güzel duygulari cogaltir ve yanlizliginizi alir, iste buyuzden bende Efe’nin biricik Teyzesinin bu sitesinde O’nun ilk yolculugunu sizinle paylaşiyorum. Gezentiler ailesi olarak ailemize eklenen yeni bireylerimiz ile hepinize bol bol seyahat etmek dileğiyle.

Sevgiler;

Ada’nin Teyzesi, Efe’nin Annesi, Kucuk Martha’nin Kardesi;

Yagmur Deniz Steidl

 

 

HAMİLELİK

DOĞUM HİKAYEMİZ

37. Hafta kontrolümde doktorum suyumun azalması nedeniyle o gece hastaneye yatmam gerektiğini söyledi. 20 Mart Çarşamba akşamı hastaneden eve gelip hazırlanıp yeniden hastaneye dönmemiz için sadece 4-5 saatimiz vardı.

Önce bir ağladım… Hıçkıra hıçkıra… Korkmuştum… Ya Ada’ya bir şey olursa? Hüzünlenmiştim… Hamileliğin sonuna gelmiştim… Heyecanlanmıştım… Çünkü sonunda Ada’ya kavuşacaktık… Bir devrin sonu gibiydi bir yandan da… Meğer bir gece önce evimizde iki kişi olarak son uyuyuşumuzmuş… Son kez iki kişi olarak yemek yemişiz… Sanki haberimiz olsa farklı birşey yapacakmışız gibi… Kafamdan geçenler, hormonlarla iki katı büyüktü adeta… Sonra sakinledim… Bu sefer içimi bir mutluluk kapladı… Ada’nın odasına girdim, beşiğine baktım… Karnıma elimi koydum, gözlerimi kapadım ve “Benimle bu yolculuğa çıktığın için çok teşekkür ederim, seni her gün burada hayal ettim Ada kızım… Çok az kaldı, seni bu odada kucağımda tutacağım.” diye Ada ile konuştum.

Apar topar bavul hazırladık. Baransel dedi ki “Özücüm seyahate çıkıyormuşuz gibi düşün. Bu bizim en güzel yolculuğumuz ve onun için bavul hazırlıyoruz.” Böyle düşünerek kitaptan hoparlöre, atıştırmalıktan sevdiğim kremlere kadar bir sürü şey aldım yanıma. Bir yandan da organizasyon yapmaya çalışıyordum. Ailelere haber verdikten sonra ilk iş Baldan’a (Baldoğum) mesaj atıp durumu haber verdim ve ertesi gün bizimle olup olamayacağını sordum. Şansımıza ertesi gün Perşembe idi. Yani Baldan’ın tek boş olduğu gün! Ayarlasan olmaz denir ya, aynen öyle denk geldi. Öbür yandan doğumumda ebem olmasını istediğim sevgili Nevcihan’la (Nevcihan Uygunol) konuştum. O akşam şansıma nöbetçi olduğunu söyledi. Daha iyi ne olabilirdi ki?! Sonrasında da hemen fotoğrafçımız Alev Durmuşoğlu‘na mesaj attım ve o da yine şansıma Perşembe günü Acıbadem Maslak’ta bir çekimi olduğunu söyledi, dolayısıyla bizimle hastanede kalabilecekti. Her şey tıkır tıkır ilerlemeye başladı. Kız kardeşim uçaktan indi ve o gece hastaneye yatacağımı öğrendi. Herkes çok heyecanlı ve mutluydu. Kız kardeşimin gelişi bile çok tesadüfi oldu. Sanki Ada kendi geleceği günü, tüm evrenle işbirliği yaparak gerçekten kendi seçmişti.

21 Mart Perşembe günü 01:00’de Acıbadem Maslak Hastanesi doğum katında yatışım başladı. Nevcihan her şeyimizle o kadar güzel ilgilendi ki, bana tüm süreci çok güzel anlattı, tüm kontrollerimi bizzat kendi yaptı. Hastanede yatış başladığı andan itibaren artık çok rahattım. Öyle ki Baransel bana “Özüm sen doğumu kafanda bitirmişsin, çok net ve kararlı geldin.” dedi. Evet öyleydi… Bundan sonrası benim için bedenimle çıkacağım bir yolculuktu. Baldan’dan aldığımız eğitim sayesinde bedenime aşama aşama ne olacağını çok iyi biliyordum. Ne zaman ne yapmam gerektiğini de… İhtiyacım olan herkes ve her şey yanımdaydı… Kısacası bana sadece Ada’yı sağlıkla kucaklamak kalmıştı.

Yatıştan hemen sonra Nevcihan rahim ağzıma minik bir ilaç yerleştirdi. Bu ilaç rahim ağzımı hareketlendirerek doğumu başlatmaya yarayacaktı. Sabaha kadar 3 saatte bir olmak üzere 2 defa bu ilaçtan konulacaktı. İlk ilaç yerleştirildikten sonra enerji toplamak için hemen uykuya geçtik. Sabaha karşı ikinci ilacı yerleştirmek üzere yeniden geldiler. Ama tüm gece Baransel de ben de güzel uyuduk. İkimiz de çok motiveydik. Sanki ertesi gün önemli bir maçımız varmış gibi enerji topluyorduk 🙂

Doğumla ilgili izlediğim hypnobirthing videolarından birinde konuşan uzmanın şöyle bir cümlesi vardı ve beni çok etkilemişti “Doğum bir insanın hem en ilkel hem en mahrem yaşadığı üç şeyden biridir. Diğer ikisi insanın tuvaletini yapmas ve cinsel ilişkiye girmesi. Bu üçü birbirine çok benzer. O nedenle kişi doğum esnasında nasıl bir ortamda ve hangi şartlarda daha rahat olacağını diğer ikisindekilere göre değerlendirebilir. Mesela ortam karanlık mı olmalı, odada hoş bir koku mu olmalı, müzik mi çalmalı vs. gibi.” Ben bunu düşündüğümde benim için önemli olan şeyleri de Nevcihan’a söyledim. Mesela ışık beni çok rahatsız ediyordu. Kesinlikle hastanenin beyaz ışıklarını tepemde istemiyordum. Odayı ev gibi düşünmeliydim. O yüzden tüm gün yattığım odanın perdeleri kapalı ve çok az ışık açık şekilde kaldı. Hastane önlüğü asla giymek istemedim. Yanımda tüm önden düğmeli gömlek geceliklerimi götürdüm. Doğuma da bu gömlek gecelikle girmek istedim. Kendi ev terliklerim, oda kokusu, sevdiğim şarkıların tüm gün ve hatta doğumda bile çalması için bir hoparlör… Doğumhanenin ışıklarının da kapalı olmasını, sadece doktorun bebeği görebileceği bir ışığın açık olmasını istedim. Tabi ki bir de az ve öz insan. Yanımda tüm gün sadece Baransel, Nevcihan ve Baldan olacaktı. Doğum gerçekleşene kadar kimsenin gelmesini istemedik.

Doğum öyle birşey ki, tüm çıplaklığınla, tüm ilkelliğinle, tüm utancını, tüm korkularını geride bırakıp, dünya umurunda olmadan gerçekleştirdiğin, bir kadının bedeninin neler yapabileceğini görüp bebeğinin ilk nefesiyle yeniden doğması aslında.

Sabah 08:00 civarı ilk dalgalarım gelmeye başladı. Artık doğum resmi olarak başlamıştı. Çok ama çok mutluydum. Bir an bile korkmadım. Ada’nın kalp atışlarının sürekli takip edilmesi gerektiği için sürekli NST’ye bağlı kalmam gerekiyordu. Bu durum biraz hareketlerimi kısıtlasa da, aralarda tabi ki egzersizler yapmak ya da duşa girmek için NST’den ayrıldım. Tüm gün yeme & içme serbestti, bu da beni çok rahatlatan bir konu oldu. Kısacası ortam benim için inanılmaz rahattı. O nedenle kendimi evimde gibi hissettim ve hiç stres olmadım. Zamanın çoğunu da sohbet ederek ve eğlenerek geçirdim. Dalgalar her geldiğinde tüm hamileliğim boyunca yaptığım yoga ve nefes çalışmalarından öğrendiğim tekniklerle bedenimi rahatlattım. Açılmalarım da bu sayede çok hızlı ilerledi. Normalde kafamda 5 cm civarındayken epidüral almak vardı. Ancak 5 cm de hissettiğim dalgalar benim normalde her ay yaşadığım regly sancılarına benzediği için çok kolay bir şekilde baş edebildim. Bütün bu sürede Nevcihan’ın “Harika gidiyorsun, süpersin!” desteği ise çok motive etti beni. İşler sandığımdan kolay ilerliyordu ya da yıllarca izlediğimiz filmlerdeki doğum dalgaları anlatıldığı kadar da kötü değildi. Tüm bunlar beni daha da çok cesaretlendirdi. Tüm süreçte doktorumuz Cem Bey de sık sık beni kontrole geldi ve Nevcihan’la sürekli iletişim halindeydi. Onun varlığı zaten başından beri bize hep çok iyi geldi! 🙂

Açılmam yaklaşık olarak 7 cm’e ulaştığında ise doktorumuz Cem Bey beni yeniden muayeneye geldi ve Ada’nın kafasının üst kısmıyla değil kafasını hafif kaldırarak alın kısmıyla rahme dayandığını (oksiput posterior) tespit etti.Bu sürece kadar da kesem hala patlamamıştı, o nedenle o muayenesinde doktorum eliyle kesemi patlattı ve bu noktadan sonra benim için birşeyler değişti. Hem canım çok acıdı hem de bu müdahele biraz travmatikti. Bacaklarım zangır zangır titredi ve hüngür şakır ağlamaya başladım. Salgıladığım adrenalinle beraber ise midem bulanmaya başladı. Biliyordum ki mide bulantısı ve hatta kusma doğumun habercisidir. O nedenle paniklemedim ama bedenimde hissettiğim dalgalar da bir anda değişmeye başladı ve ben ağladığım için nefesimi kontrol etmekte zorlandım. Sonunda 8 cm’e geldiğimde ise epidüral istedim ve epidüral aldım. Bu sırada doktorum “Ada’nın kafasının normale dönmesi bir kaç saat içinde muhtemelen gerçekleşecektir ama gerçekleşmezse elle müdahale edeceğim ya da sezeryan seçeneğini konuşacağız.” dedi.

Ben epidürali alınca sakinledim ve yine normale döndüm. Bu sırada Baldan “Ben birşey denemek istiyorum Özüm, evde yaptığımız anne & bebek meditasyonunu hatırlıyor musun? Onu denemek istiyorum.” dedi. Ben de “Tabi ki!” dedim.Sonra yaklaşık 20 dakika boyunca hayatımda hiç yaşamadığım bir derinlikte meditasyon haline büründüm. Bu meditasyonda Baldan’ın yönlendirmesiyle rahimde Ada ile buluşup ona kafasını nasıl poziyonlaması gerektiğini gösterdim. Ona tüm kalbimle onu kucaklamaya hazır olduğumuzu ve onu beklediğimizi fısıldadım. Önümüzde daha bir kaç saatimiz olduğunu duyunca Baransel ve Nevcihan bize kahve almak üzere aşağı indiler. Biz de odada Baldan ile yanlız kaldık. Meditasyonun ardından sanırım en fazla 10 dakika geçmişti. Biranda makatımda inanılmaz bir baskı hissettim. Baldan’a “Baldan birşey hissediyorum bu seferki çok farklı” dedim. Baldan da şaşırmış bir şekilde tarif etmemi istedi. “Sanki popomda bir futbol topu var ve baskılıyor.” dedim. Baldan gözlerini kocaman açtı ve “Özüm doğum başladı!” dedi. O sırada Nevcihan içeri girdi ve durumu ona anlatınca elindeki kahveyi hızlıca bırakıp beni muayene etti ve “Özüm Ada geliyor! Seni hemen doğumhaneye almalıyız.” dedi. Herkes çok şaşkındı. Apar topar doktorumuza ve Baransel’e haber verdik.

Elimde kahvem doğumhaneye yürüyerek gittik. O sırada koşarak gelen Baransel’e Nevcihan önlüğü fırlatıp “Hadi hemen giy, doğuma gidiyoruz” dedi. Her şey o kadar hızlı gelişti ki! Doğumhaneye girdiğimizde Baransel’in elinde koşarak odadan aldığı hoparlör ve telefon, benim elimde kahvem, bir yandan da biran önce gelmek isteyen Ada’nın içimde yarattığı heyecan vardı. Oturacağım koltuğu hazırlarlarken titremeye başladığımı hatırlıyorum. Korkudan değil tamamen fiziksel bir tepkiydi. Bedenim sonuna kadar yapması gereken her şeyi yapıyordu. Bense artık o sürekli bahsettikleri trans haline geçmiştim.

Koltuğa oturduğumda ise bu işin çok kısa süreceğini çok iyi biliyordum. Doktorumuz Cem Bey’in ve canım hemşirem Özge’nin de bize katılmasıyla doğum başladı. Toplamda sanırım en fazla 4-5 kere ıkınmışımdır. Ve son ıkınmamda o kadar trans halindeydim ki gözlerimi kapatmışım. Bana “Özüm aç gözlerini” diye bağırdıklarında ise karşımda o minik bedeni gördüm. Ada, 21 Mart Perşembe günü 17:49′da dünyaya merhaba dedi!

O sırada fonda Jehan Barbur – Yeni Hayat çalıyordu. Evren yine yapmıştı yapacağını! Sonrasında yaşadığım duygular ve o “kuş gibi” olma halini ise nasıl kelimelere dökebilirim bilmiyorum. 9 Ay boyunca yaşadığımız her an, onca korku, onca heyecan film şeridi gibi gözümün önünden geçti ve artık Ada sağlıklı bir şekilde kollarımdaydı. Ona “Ada!Buradayım annecim buradayım!” dediğimi hatırlıyorum ve Ada’nın benim sesimi duyunca nasıl sakinlediğini ve ağlamayı kestiğini hayatım boyunca unutmayacağım. Sonrasında ise hayatımdaki en kalpten ağlamayı yaşadım.

O nasıl bir ağlama biliyor musunuz, sanki tüm bedenim “Bunu hakettin Özüm” der gibi benimle yağmur sularında yıkanıyor gibiydi. Sanki 34 yıllık ağladım ben… Baransel’le sarıldığımızda bedenlerimizin artık farklı şekilde bir olduğunu hissettim. O kadar büyük, o kadar yüce bir duygu ki! Tarifi imkansız! Allah isteyen herkese ama herkese bu duyguları yaşatsın!

Bir kadın olarak, bedenimin neler başarabileceğni görmek inanılmazdı! O an hem dünyaları sen yaratmışsın gibi bir büyüklük hissediyor, bir yandan da o dünyalar umurunda bile olmuyor.

Doğum bittikten sonra Ada’nın doğumhanede ilk hayati fonksiyonlarının doktoru tarafından kontrol edilmesinin ardından hemen bebek bakım odasına götürülmesini istemedik. Çünkü Golden Hour diye bilinen bebeğin doğduktan hemen sonra anne ve babayla ten tene temas halinde kaldığı ilk saatleri (Altın Saat) yaşamak istedik. Bunun gücüne çok inanıyorduk. Bu talebimizi de doğumhanede dile getirdik ve Ada da hemen bizimle odamıza geldi. Önce yarım saat benim göğsümde, sonra yarım saat babasının göğsünde çıplak tenimizde yattı. Bu süreçte Baransel’le odada yalnız kaldık ve o an yaşadığımız duyguları size tarif edemem. Şaşkınlık, mutluluk, yorgunluk her şey birbirine girmişti. Durup durup “Bu bizim mi?” diye birbirimize sorup ağlıyorduk. Sonrasında ise odamız sevdiğimiz dostlarımız ve ailelerimizle dolup taştı. Haberi alan koşup gelmişti. Ben bir süre sonra yorgunluktan bayılmak üzere hissettim ama bir yandan da hiçir anı kaçırmamak için kendimi ayık tutmak için her şeyi yapıyordum. Sonra herkes gitti… Odamızda üçümüz yine başbaşa kaldık… Sabaha kadar ara ara Ada’yı kontrol için aldılar. Son ultrason kontrolümde 2300 gram gibi gözüken Ada 1880 gram olarak doğmuştu, ama buna rağmen o kadar güçlüydü ki küveze girmesine gerek kalmadı. Çok şükür ki sarılığı da sınırdaydı, o nedenle onun için de bir müdahaleye gerek duyulmadı. Böylelikle sürekli yanımızda olabildi. Tüm zamanımızı onunla bol bol ten tene temas halinde geçirmeye çalıştık. Hastanedeyken bizimle ilgilenen tüm bebek hemşireleri de bize çok yardım etti. Özellikle Selin hemşire Ada’nın da kalbinde ayrı bir yerde 🙂 Buradan ona da selam olsun!

Bu bizim hikayemiz, bizim doğum hikayemiz. Başından beri elimi hiç bırakmayan, her zaman bana destek olan canım yol arkadaşım Baransel… Seni çok seviyorum!

Ada bugün dünyaya geleli tam 54 gün oldu ve bugün benim hayatımdaki ilk Anneler Günü’m.

Canım kızım, benim minik kalbim, iyi ki geldin, hayatımızı bambaşka bir boyuta taşıdın, seninle geçirdiğimiz her an her dakika için şükrediyor ve seni çok seviyorum. Hoş geldin annem! Hoş geldin!

Not: Doğumda plasentamdan örnek alınarak patolojiye gönderilmişti. Sonuçları geldi ve beklendiği gibi Trisomy 20 denen kromozom bozukluğu plasentamda çıktı. Kısacası Ada, plasentam bozuk olduğu ve besinleri tam olarak ona iletemediği için gelişememişti. Düşük kilolu doğmasının nedeni de tıbben ispatlanmış oldu. Bu konu, tıp dünyasında uzun süredir nedeni bilinmeyen bir konuya da ışık tuttu ve tarihe geçti. Ne kadar o dönemde beni üzmüş olsa da, şuanda başka annelere yardımcı olacağı için gerçekten mutluyum.

HAMİLELİK

BİZ HAMİLEYİZ; YOLUN SONU (3. TRIMESTER)

Üzerinden daha fazla geçmeden hamilelik günlüğümü tamamlamak istedim. 3. trimester yani hamileliğin 29. haftası ile doğuma kadar olan dönem arasındaki zaman, sanırım hamileliğin en heyecanlı dönemi. Çünkü artık sona yaklaşmışsın, bebeğine kavuşacaksın… Acaba kime benzeyecek soruları kafanda daha çok dönecek… Bir yandan da artık göbeğin daha fazla şiştiği için gerçek anlamda hamileliğin fiziki zorluklarını da hissedeceksin. Geceleri uyumakta zorlanma, bel ağrısı ya da çabuk yorulduğun için nefesinin kesilmesi sana ızdırap değil, bebeğinin büyüdüğünü hissettiğin için mutluluk bile verecek. Eğer oralarda bir yerlerde bu satırlarımı okuyan bir anne adayı varsa ona şunu söylemek istiyorum; sakın korkma, her şey çok güzel olacak!

29 HAFTALIK HAMİLEYKEN LONDRA’YA GİDİŞİMİZ (25-28 OCAK)

Kız kardeşim 14 Ocak’ta Londra’da doğum yaptı. Onun kendi ağzından yazdığı doğum hikayesini ayrıca yayınlayacağım ama benim için de nasıl bir deneyimdi kısaca yazmak istedim. Doğum esnasında ara ara görüntülü konuşarak, sabaha kadar haber bekleyerek geçirdiğimiz bir anıydı bizim için. Yanında olamamak zordu. Uzaktan iyi olduklarına dair haber beklemek çok daha zordu. Günün sonunda gelen Efe’nin o anne koynundaki fotoğrafı ise paha biçilmezdi. Göz yaşları sel… Kokusu taa oralardan burnuma kadar geldi. Elimi karnıma götürüp Ada ile konuşup “işte kuzenin” deyip onları tanıştırdım. Ama gün geçtikçe bu yetmemeye başladı. Sonunda doktorumdan izin alıp Londra’ya kısa bir ziyaret yapmaya karar verdik.

Doktorumdan aldığım “Uçmasında sakınca yoktur.” raporu ile Londra’ya yeğenimle tanışmaya gittim. İyi ki de gitmişim! Onun o minik halini görmek, kokusunu içime çekmek ve kardeşimi görmek çok iyi geldi bana. Tüm bu seyahatte de Ada’yı korumak ve yormamak adına her şeyi yaptım. Uçak ve havalimanında maske taktım, kendimi çok yormadım, çok yürümedim, beslenmeme dikkat ettim. 3 güncük ziyaretin sonunda ise bize bu güzel fotoğraflar kaldı.

Ada ve Efe’nin ilk fotoğrafı 🙂

30-32. HAFTA – EVDE HAMİLE FOTOĞRAFI ÇEKİMİ

VE

SOKAKLARDA FİNK ATMAYA  DEVAM

Londra’dan döndükten sonra, karnım iyice büyümesine rağmen, sporuma, etkinlik ve davetlere katılmaya, kısacası normal rutinime kavuştum. Şubat ayı oldukça yoğun geçti. Ama artık bel ağrılarım da başlamıştı. Bu sırada doktor kontrollerim iki hafta da birdi. Ada ise artık iyice içeride kendini hissettiriyordu. Öyle ki bazen geceleri onun hareketlerinden ve tekmelerinden uykumdan uyanıyordum. Onu karnımda hissetmek mükemmel bir duyguydu. Baransel de bu hisleri yaşasın istediğim için sürekli elini karnımda tutuyordum. Hatta bazen öyle uyuya kalıyorduk. Bu sayede o da gerçekten benimle beraber 3. trimester heyecanını fazlasıyla yaşadı.

14 Şubat Sevgililer Günü’ne denk gelen bir doktor kontrolümüzde, Baransel bize çiçek alarak çok güzel bir sürpriz yaptı. O gün çok yorgun hissediyordum. O yüzden çok iyi gelmişti.

Şubat sonunda yağan kar ise ayrı mutluluk sebebiydi. Çok ısrar ettiğim için karda yürüyüşe çıkıp evimizin yakınındaki kahveciden sıcak birer kahve alıp evimize geri döndük. Ada’nın karla ilk tanışması da böyle oldu. Çok soğuktu annecim 🙂

Şubat bitmeden çok istediğim ve gerçekleştirdiğimiz için de çok mutlu olduğum bir şey yaptım. 2 yıldır takip ettiğim, hem kendini hem de fotoğraflarını çok beğendiğim sevgili İrem Kaya ile Ada’nın odasında bir fotoğraf çekimi yaptık. Bol sohbetli ve çok keyifli bir gündü. Benim için çok özeldi. Üstelik kayınvalidemin Baransel’e hamileyken giydiği ve hamile kaldığımda bana hediye ettiği elbise ile de çekim yapma fırsatımız oldu. Geriye bu güzel kareler kaldı!

33. HAFTA – DOKTOR BEY ADA’YI HİSSETMİYORUM!

33. hafta kontrolümden önce, Azra Kohen ve Saffet Emre Tonguç’un daveti ile Kadıköy sokaklarında 10 km yürdüğüm bir etkinliğe katıldım. O gün gerçekten kendimi en zorladığım gün oldu. Bir ara sokakta doğruacağım sandım. Çok yoruldum ve bana geri dönüşü de iyi olmadı. O gün ve ertesi gün Ada’yı karnımda pek hissetmedim. Hareketleri çok zayıflamıştı. Bu da beni hem panikletti hem de çok üzdü. Nitekim iki gün sonraki kontrolümde doktorum Ada’nın da hareketsizliğini göz önünde bulundurarak artık bana sporu ve yürüyüşü yasaklayıp evde doğuma kadar yatmam gerektiğini söyledi. Bu vesileyle NST ile tanışmış olduk. Artık her hafta kontrole gidecek ve düzenli olarak NST’ye (bebeğin kalp atışlarının dinlendiği bir cihaz) girecektim. Bu konuyu riske atamayız dedi doktorum ve Ada’nın hareketlerinde bir farklılık ya da yine hareketsizlik hissedersem hemen onu aramam gerektiğini ve hastaneye gidip NST’ye girmem gerektiğini söyledi. Bu da bende psikolojik olarak başka bir zorluk oldu.

33. hafta biterken bir gün Ada’nın hareketlerini hiç hissetmediğimi farkettim. Akşama kadar bekledim, ama içim hiç rahat etmedi, hemen doktorumu aradım ve “Ada’yı hissetmiyorum” dedim. “Hemen hastaneye gel!” dedi. Koşarak hastaneye gittik. Hastaneye giderken yolda o can yakan ” kaybetme korkusu” ile yeniden yüzleştim. Allah kimseye bu korkuyu dahi yaşatmasın… Bir kere içinize girince atlatması çok zor oluyor. Gözlerimden yol boyu akan damlaları tutamadım. Baransel ise elinden geldiğince soğuk kanlı durup beni sakinleştirmeye çalıştı. Hastaneye varınca önce ultrasonla bakıldı sonra 1 saat kadar NST’de kaldım. Doktorumuz Cem Bey tüm titizliği ile beni takip etti. Yine iyi ki onunla bu yola çıktık diye düşündüğüm bir gündü. Çok şükür ki her şey yolundaydı. Ama yaşadığım o korku ve paniği size anlatamam. Sonrasında farkettik ki Ada gerçekten artık benim dinlenmemi istiyor. Ben evde gerçekten bir fiil yatmaya başladığımda ise hareketleri çok daha düzenli bir hale geldi.

34. HAFTA – BALDOĞUM’LA DOĞUM ÖNCESİ EĞİTİMİ (7 MART)

Her şey yoluna girdiğinde, 34. hafta doktor kontrolümüzde doktorum beni muhtemelen 37., maksimum 38. haftada doğuma alacağını söyledi. Baştan beri normal doğum konuştuğumuz için başta nasıl olacak diye panikledim. Ama sonra bana detaylı bir şekilde normal doğumu dışarıdan küçük bir müdahale ile başlatacaklarını anlatınca rahatladım. Ama beni her zaman “Eğer Ada”nın en ufak bir strese girdiğini görürsem seni hemen sezeryana alacağım, bunu da bir ihtimal olarak aklında hep tut” diye de uyardı. Bu ihtimalin tüm doğumlar için geçerli olduğunu, kendimi asla kötü hissetmemem gerektiğini, önemli olanın Ada’ya sağlıkla kavuşmak olduğunu da belirtti. Bu benim için yine bir kabulleniş süreci oldu. Ama önemli olan Ada olduğu için kısa bir sürede kendimi buna ikna edip “nasıl geliyorsa gelsin, sağlıkla gelsin” fikrine adapte ettim.

Doğum yaklaştığı için kafamdaki şeylerden biri de çift olarak özel bir doğum eğitimi almaktı. Bu konuda eğitim verebilecek onlarca tecrübeli ve güzel isim var. Ben de bir gün instagramda dolanırken bir anda karşıma çıkan Baldoğum hesabının içerisine düştüm. O kadar bana yakındı ki anlatış biçimi, paylaşımları… Hiç tanımadığım, hiç bilmediğim biri olmasına rağmen Baldan ile hemen iletişime geçtim. Bir şekilde Baldan’ın hayatımıza girmesi gerekiyormuş ve o gün kalbimin sesini dinleyerek çok doğru bir şey yapmışım.

Baldan aslında uzman klinik psikolog aynı zamanda Bilinçli Farkındalık (Mindfulness) Temelli Gebelik ve Doğum Platformu Kurucusu. Beni en çok etkileyen kısmı ve Baldan’la çalışmak istememin nedeni de bu özelliği oldu aslında. Hamileliğim boyunca hypnobirthing üzerine videolar izlemiş ve yazılar okumuştum.O nedenle bu işin anatomik tarafının yanında en çok da beyinde bittiğini iyi biliyordum. Annenin ve babanın pskilojisi doğum anı sırasındaki her şeyi çok etkiliyor. O nedenle bu işi ne kadar yalın ne kadar olduğu gibi yaşarsanız o kadar rahat geçiyordu  her şey!

Baldan bize geldiğinde hem çok güzel bilgiler verdi, hem çok güzel teknikler öğretti hem de çok güzel meditasyonlar yaptırdı bize. Özellikle yaptırdığı anne & bebek meditasyonu bana  çok iyi geldi. O gün, Baldan’la özel bir enerji yakaladığımızı ve onun enerjisinin bize çok iyi geldiğini hissettim. O nedenle onun da bizimle doğuma gelmesini ve bana doula olarak yardım etmesini istedim. Ancak Baldan artık doğumlara gitmediğini, çünkü danışanlarının ajandasını ayarlamakta zorlandığını, ancak doğum bir Perşembe gününe denk gelirse bir ihtimal gelebileceğini söyledi. Peki dedik ve sarılarak vedalaştık.

35. HAFTA – BABYSHOWER PARTİMİZ (10 MART)

Yapsam mı yapmasam mı diye düşünürken, artık pek halim de yokken, kız arkadaşlarımın desteğiyle evde minik bir babayshower partisi yaptık. Amaç yakınlarımızla ben hamileyken son bir kez bir araya gelmekti. İyi ki de yaptık! Çok güzel bir anı oldu bize! Özlediğim bir çok kişiyi de aynı anda görmüş oldum. Bana doğum öncesi çok iyi bir motivasyon oldu.

Oldum olası o pespembe, anneye taçlar takılan, şaşalı babyshowerları sevmemiştim. Herkesin kendi tarzı ve zevki o ayı mesele, benimki de böyle 🙂 O nedenle biz adına babyshower desek de aslında bir ev partisi verelim istedik. O nedenle ona göre bir hazırlık yaptık.

Düğünümüzden beri her etkinliğimizde biizmle olan sevgili KullanAtMarket Ailesi yine harika ürünleriyle biizmleydi. Üstelik Ada için düşündüğüm palmiyeli konsepte de uygun müthiş ürünleri vardı. 40 kişilik bir davet için tüm çatal bıçak, bardak, tabak gibi malzemeleri oradan aldım. Süsleme için kullandığım balonları, peçeteleri, kürdanları ve hatta palmiye şeklindeki lambayı da yine KullanAtMarket’ten aldım. Hatta böyle bir konsept arayanlar için linkini de şuraya bırakıyorum.

Pasta konusu da benim için önemli bir detaydı. Hem görseli tamamlayan hem de lezzetli bir ikram olmasını istediğim için tartışmasız Beyaz Fırın‘a gittim. Pinterest’ten bulduğum bir pasta görselini kendilerine ilettim ve birebir aynısını yapıp getirdiler. O kadar güzeldi ki! O kadar lezzetliydi ki! Kesinlikle iyi ki dediğim bir detay oldu!

Yemekler konusunda ise kayınvalidem ve kız arkadaşlarım yardım ettiler. El birliği ile muhteşem bir sofra hazırladık.

Evimizin peynircisi Ariste‘den de büyük bir peynir tabağı yaptırdım. Çok güzel bir tepside kapımıza kadar teslim ettiler.

Ev partisi olunca alkol olmadan olur mu hiç? Bizimki dirty babyshower dedik ve bir Pazar günü öğleden sonrası için misafirlerimize Baransel’in hazırladığı Campari Negro kokteyli, Suvla‘nın harika şarapları ve Pamukkale Şarapları‘nın Anfora Gold köpüklü şarapları eşlik etti.

O gün bizimle olan tüm dostlara çok ama çok teşekkürler!

36. HAFTA – ÇİFT OLARAK FOTOĞRAF ÇEKİMİ

VE

BAŞ BAŞA SON KAÇAMAK (16-17 MART)

Tüm hamileliğim boyunca Baransel’le hatıra olarak saklayabileceğimiz çok fotoğrafımız yoktu. Genelde hep ben tektim. O yüzden aslında bir çift fotoğrafımız olsun da çok istiyorduk, doğuma da çok az zaman kalmıştı ve Baransel’in evde olduğu süre de kısıtlıydı. Tam böyle bir zamanda Neşe Çapan Baysal kapımızı çaldı 🙂 Mochi İstanbul olarak geldi ve bu defa Ada’nın odasında çift olarak hatıra fotoğraflarımızı çekilmiş oldu. Böyle güzel karelerle şimdi Ada’ya onu beklerken anlatacak bir hikayemiz daha olmuş oldu.

Ertesi gün, bel ağrılarım nedeniyle masaj isteğimi kırmayan Baransel bu defa günü birlik olarak Casa Lavanda’ya götürdü beni. Hava da o kadar güzeldi ki. Masaj sonrası çimlere yayıldık ve keyif yaptık. Tüm günü Casa Lavanda ailesiyle geçirdik, sonrasında da harika bir yemek yedik. Bana masaj yapan Balili kadın masaj sonrasında bana “Doğumun çok yakın, hissettim.” dedi. Ben de ona “Daha 2 hafta var.” dedim. Çünkü bana göre her şey yolundaydı ve 38. haftayı görecektim. Kendimi 38’e çok şartlamışım, sonradan anladım 🙂

37. HAFTA – SONU SÜRPRİZLİ HAFTALIK RUTİN KONTROL (20 Mart)

20 Mart Çarşamba günü öğleden sonra haftalık rutin kontrolümüze gittik. Cem Bey kontrol sırasında bana suyumun azaldığını ve o gece hastaneye yatmamı istediğini söyledi. O kadar şoka girdik ki, ben hala “Daha 1 hafta yok mu? Ben hazır değilim.” deyip duruyordum. Hatta pazarlıkla 1 gece daha bekleyelim bile dedim. Çünkü ne hastane çantam hazırdı ne de ailelerimizi organize etmeye fırsatımız olacaktı. O sırada kız kardeşim 2 haftalığına Londra’dan Türkiye’ye geliyordu ve uçaktaydı. Her şey biranda gelişti. Cem Bey önce tamam yarın gel yat dedi. Biz de o şokla hastaneden ayrılmak üzere arabamızı istemeye gittik.Peşimizden hemşire geldi ve Cem Bey sizi görmek istiyor dedi. Hemen geri döndük. Cem Bey aynen şöyle dedi ” Özüm sen gel bu gece yat güzelim, bak çok uğraştık bu bebek için, riske atamayız, bu tarz durumlarda suyun ne kadar hızlı gideceğini bilemeyiz, 24 saat uzun bir süre olabilir, gel riske atmayalım bak sonra çok üzülürüz.” Bu cümleleri duyduktan sonra ne diyebilirdim ki, tabi ki tamam deyip hazırlanmak üzere eve gittim. Eve geldiğim gibi hıçkırarak ağlamaya başladım. Çünkü korkmuştum ve hazırlıksız yakalanmıştım. Hazırlanmak ve her şeyi organize etmek için bir kaç saatimiz vardı. Baransel’le uzun uzun sarıldık… Bana dedi ki “Özücüm Ada’mıza kavuşacağız bunu düşün.” O an farkettim… Evet biz Ada’ya kavuşmaya gidiyorduk. Sonra ellerimizi karımda birleştirdik ve Ada’yla konuşmaya başladık. “Adacım sen çok güçlü bir kızsın. Bizim için dayanacağını biliyoruz. Seni nefesimle sarmalayacağım, baban da seni görür görmez elinden tutacak, biz buradayız ve seni bekliyoruz, sakın korkma!”

Kapıdan iki kişi olarak son kez çıkarken hatıra fotoğrafımız olsun dedik. Yüzümdeki ifade sanırım duygularımı anlatıyordur…

Hikayenin devamı, bir sonraki postta, “Doğum Hikayemiz” olarak yayınlanacaktır.

Sevgiler

Özüm

 

HAMİLELİK

BİZ HAMİLEYİZ!; EN ZOR ZAMANLAR (1. TRİMESTER)

Evet, biz hamileyiz! Biz diyorum çünkü bu iş gerçekten iki kişilik arkadaşlar! Sizlere geçirdiğimiz zorlu ilk 3 ayı anlatmadan önce, bana bu “biz” hissiyatını sonuna kadar yaşatan canım yol arkadaşım Baransel’e sonsuz teşekkürlerimi bir kez de buradan sunmak istiyorum! Onun desteği olmasa şuanki ruh halimden bambaşka bir noktada olurdum eminim.Sevgili arkadaşım Tanem Sivar’ın kayınvalidesi çok sevgili Zeynep Dirvana’nın bir sözü var: “Süt babadan gelir.” Baba anneyi mutlu edecek ki annenin sütü bol gelecek. Bu cümle bence bu süreçteki “biz” ilişkisini çok güzel anlatıyor. Yol arkadaşım, iyi ki varsın! Seni çok seviyorum!

AMAN TANRIM HAMİLEYİM!

31 Temmuz 2018 akşamı evde elektrikler kesilmiş, mum ışığında oturuyorken, içime düşen bir şüphe ile, kız kardeşimin Londra’dan getirdiği aşırı teknolojik prediktör ile test yaptım. 3 dakika bekledikten sonra ekranda yazan “1-2 haftalık hamilesiniz” yazısına inanamadım. Evde tek başımaydım ve Baransel iş yemeğinden dönünce onu nasıl karşılasam diye epeyce düşündüm. Açıkçası %100 emin de olmadığım için biraz da tedirgindim. Ama karnıma göz kalemiyle “Hello Daddy” yazıp koltukta uyku moduna geçtim. Baransel eve gelince eğer koltukta uyuyorsam genelde hep karnımı açıp bir öpücük koyar. Ve yine o beklenen öpücük geldi ama maalesef elektrikler kesikti ve yazdığımı göremedi. O nedenle ben de ona göstermek zorunda kaldım. Birlikte yaşadığımız kısa bir şokun ardından temkinli olmaya karar verdik ve hemen bir sonraki haftaya doktor randevusu aldık. 6 Ağustos günü doktor randevusuna gittiğimizde gördüğümüz şeyin çok minik ve gerçek olduğunu idrak ettik. Evet, artık resmi olarak hamileydim! Ama riskli zamanlardaydım o nedenle yine de çok moda girmemeye özen gösteriyorduk. Doktorum, son period tarihimle hesaplanınca ortaya çıkan hafta ile görünen boyutun arasında fark olduğunu, daha küçük olduğu için muhtemelen geç yumurtlamış olduğumu söyledi. O aralar tam olarak kaç haftalık olduğumu o nedenle bilmiyorduk. 5 de olabilirdi 6 da! Doktorun söylediğine göre en riskli haftalar 6 ve 9 arasındaki haftalarmış. 6. Hafta itibariyle bebeğin kalp atışı dinlenebiliyormuş, dolayısıyla ilk adım bu olacakmış. Bu riski atlattıktan sonra genelde nedeni belli olmayan sebeplerden ötürü vücut embriyoyu atabiliyormuş. Bu da genellikle 7. ve 9. Haftalar arasında oluyormuş. İçinde bulunduğumuz durum bizim için aynen şöyleydi “Bir sabah uyandık ve adeta başka bir gezegendeydik.” Etrafımızda bu kadar çocuklu insan varken yine de bilmediğimiz milyonlarca şey olması ve bu işin kesinlikle senin elinde olmaması hali gerçekten çok acayip bir duygu.

BİR “ADA” HİKAYESİ

Aradan 1 hafta geçti ve hafta ortasında bir kanamam oldu. Hemen doktora gittik. Doktorum 2 gün sonra yeniden gel bakalım dedi. 2 gün sonra yeniden gittim ve zaten ertesi gün Bozcaada için yola çıkıyorduk. O nedenle doktorun ağzından çıkacak her şey aşırı önemliydi. Doktorum sorun kalmadığını, bebeğin iyi olduğunu ve içeride kanamanın bittiğini, gidip 2 hafta güzel bir tatil yapmamı ve bu sürede her şeyin serbest olduğunu hatta paraşütten bile atlayabileceğimi söyledi Biz de o özgüvenle 2 haftalık Bozcaada maceramıza doğru yola çıktık. İlk 1 haftamız gerçekten çok güzel geçti. Tam bayrama denk geldiği için ve ada inanılmaz kalabalık olduğu için hiç aşağıya inmeden deniz ve kiraladığımız bağ evi arasında mekik dokuduk. İştahım yerinde ve gayet mutluydum. Tek problemim günde 15 saate yakın uyuyor olmamdı Sanki biri süpürge ile enerjimi çekiyordu. Sabahları 7’de fişek gibi kalkıp öğleden sonra uyumaya başlıyordum. Bir şekilde idare ettik. Bu sırada adada bulunan hiçbir arkadaşımız konuyu bilmiyordu. O nedenle de pek kimseyle görüşemedik.

İkinci haftaya başlarken bir sabah uyandım ve artık tüm o iyi şeyler geride kalmıştı. Her şeyden midem bulanıyor, adeta midemde son devirle çamaşır sıkılıyordu. Tüm kokulara karşı hassasiyetim oluşmuş, özellikle deniz mahsülü ve et kokusuna tahammülüm kalmamıştı. Sanki her sabah bitmeyen bir hangover yaşıyordum, hem de en kötüsünden, hani bir şişe rakıyı tek başıma içmişim gibi… Tek yiyebildiğim şey ise hamur işi idi. Ekmek, makarna, erişte ve pilav ile geçen bir Bozcaada seyahati düşünsenize! İşin zor tarafı bayram bittiği için herkes bizi rakı masasına davet ediyor, gitmediğimizde gönül koyuyor ya da ilaç içiyorum içemem yalanını söylediğimde rakının en iyi antibiyotik olduğunu söyleyip içmeye zorluyordu Mide bulantısından ağladığım günler oldu… Şaka değil! Hiçbir şey yiyememenin verdiği düşük tansiyonla adeta yatalak olmuştum. Canım Baransel etrafımda dört dönse de ikimizin de elinden hiçbir şey gelmiyordu. Tüm bunlar olurken bir akşam kanamamın yeniden başlaması ve bu sefer daha yoğun olması adada ilk defa kendimizi inanılmaz çaresiz hissetmemize neden oldu. Hemen kendi doktorumla görüştüm. Aynı zamanda Çanakkkale’de de adadan bir arkadaşımız vasıtasıyla bir doktor bulduk ve acil bir durum söz konusu olursa diye onunla da irtibat halinde kaldık. İki doktor da hemen eczaneye gidip düşük önleyici olarak da bilinen Prolüton Ampul almamı ve sağlık ocağında iğne olmamı söylediler. Tam da akşam yemeği saati, bağ evinden merkeze bir inişimiz var size anlatamam. Rengimiz bembeyaz, eczanenin kapısında oturan arkadaşlarımıza selam bile veremeden içeri daldık. İğneyi alıp hemen sağlık ocağına koştuk. İğneyi olduktan sonra iki doktor da eğer kanama sabaha devam ederse hemen Çanakkale’ye gidip ultrasona girmemi söyledi. Tabi ki kanama ertesi sabaha da devam etti. Sabahın köründe feribota binip Çanakkale’ye hastaneye gittik. O yol boyunca güneş gözlüğünün arkasından gizli gizli nasıl ağladığım dün gibi aklımda. Sürekli içimden “Lütfen bir şey olmasın, lütfen!” deyip durdum. Sonunda hastaneye vardık ve doktor bizi acil olarak içeri aldı. Ultrasonda minicik bir kalbin atışını görmekle kalmadık, ilk defa sesini de duyduk. Tabi ki gözyaşları sel oldu! Baransel!le birbirimize bakıp gözlerimizle o kadar güzel konuştuk ki yine… Yüreğimizden aktı sevinç gözyaşları… Böylelikle Ada’nın ilk kalp atışını dinlemek de Çanakkale’ye kısmet oldu. 🙂 Canım Ada… Bize ilk sürprizini yaptı! (cinsiyeti ne olursa olsun ismi Ada olacaktı)

Çanakkale’deki doktor bana bir kez daha düşük önleyici iğne yapmak istedi. O sırada ben kendi doktorumla konuştum ve kendi doktorum asla bir kez daha olmamam gerektiğini söyledi. Çok fazla hormon yüklenmiş olacağını ve buna hiç gerek yok dedi. Ben de tabi ki kendi doktorumu dinledim ve Bozcaada’ya geri döndüm. Artık gerçekten bir annenin bana bakması gerekiyor gibi hissediyordum. Kolumu kıpırdatacak halim yoktu ve yemek en büyük problemimdi. Tabi bir de seyahatin başında planladığım hiç bir şey gerçekleşmedi Yok #marthaninadagunlugu yapacakmışım da, tüm adadaki dostlarımıza bir kahveye uğrayacakmışım da, sofralar kuracakmışım da, efendime söyleyeyim daha neler neler… Kafamı kaldıramadım! Bir de başıma bağ evinin iletişim bilgisini isteyen 300 adet mesaj sorunu çıktı. Kimsenin ne halde olduğumdan haberi yok, mesajlar yağıyor. Cevap vermeyince de fırça yiyorum. Midem olmuş çamaşır makinesi, gözüm hiçbir şeyi ve hiç kimseyi görmedi.

Tüm bunlar bir araya gelince biz de tatilimizi birkaç gün kısaltıp adadan döndük. Hayatımızda ilk defa adadan ayrılırken “o son feribota binmeyecektim” hissiyatını yaşamadım. Çünkü artık Ada’yı içimde taşıyordum ve onun sağlığı her şeyden önemliydi. Koşarak İstanbul’a döndük diyebilirim. Bir yanım da feribottan gittikçe uzaklaşan adaya bakarken şunu söylüyordu “Belki gelincik zamanı, belki bağ bzumunda… Ada’yla yeniden gelip ona adamızı anlatacağız.”

EN KÖTÜ GÜNÜM

O hafta en yakın arkadaşlarımdan birinin düğünü vardı ve ben nikah kıyacaktım. Sabah uyandığım andan itibaren başlayan baş ağrısı, mide bulantısı yerini kusmaya bıraktı ve o gün perişan bir halde düğüne gittim, görevimi tamamladım, gelin ve damat masaları gezerken mekanın tuvaletinde kusmaya devam ettim. Göbek atmayı ve çılgınca dans etmeyi planladığım düğünden erkenden ayrılıp eve gitmek zorunda kaldım. O gün şuana dek hamileliğimde yaşadığım en en kötü gündü. Ertesi gün hemen doktorumuza gittik. Doktorum her şeyin yolunda olduğunu ve tam olarak 9 hafta 2 günlük hamile olduğumu söyledi. Artık net bir tarihim vardı! Hayırlısıyla 6 Nisan 2019 beklenen tarih olarak kayıtlara geçti. Bulantım ve baş ağrılarım için ise bir ilaç verdi. Vitaminlerimi daha fazla bulantı yapacağı için kısa süreliğine kesti.

Baransel’in annesinden bir sürü bahane ile ev yemeği istedik. Bizimkilere de sürekli yok midemi üşüttüm, yok hastayım gibi numaralar yaptık. Çünkü o riskli dönem geçene kadar ailelere kesinlikle söylemek istemiyorduk.

AİLELERDEN SAKLAMA KONUSU

Tüm bu süreçte bu durumu saklama hikayesinin ne kadar zor olduğunu size anlatamam. Bazen “Buna gerek var mı ya? İnsanların senin ne halde olduğunu anlaması için bunu söylemen gerekiyor!” diye de düşündüm. İlk 3 ay kimseye söylememek diye bir tabunun nazardan dolayı olduğunu söyleseler de bence gerçekten benimki gibi zorlu bir ilk trimester geçiriyorsanız söylememek çok da mantıklı değil. Her şey bir yana bir de sizin ne halde olduğunuzu bilmeden sizinle anlamsız telefon konuşmaları da yapabiliyorlar. Örneğin saçımda kusmuk tuvalette yere çökmüşüm, annem aramış bana aldığım nevresim takımının içinden çarşaf çıkmadı diye yakınabiliyor. Ya da kalbimiz ağzımızda doktora gitmişiz, o sırada babanız arayıp arabanın lastiklerini değiştirmedin mi diye sorabiliyor. Bunun üzerine sen hemen telefonu kapatmak istediğinde de trip yiyorsun Yine söylüyorum, canım Baransel etrafımda dört dönse de, bir anne eline ihtiyaç duymuyor değil insan. O nedenle çok da uzatmadan 10. Haftada ailelere açıklamış bulunduk. Çok da güzel oldu. Annemin doğum günü münasebetiyle, hazır kardeşim de buradayken maaile Karamürsel’e gittik. Herkesi salona toplayıp size Bozcaada’da çektiğimiz drone videolarını izleteceğiz dedik. Önce gerçekten birkaç adet Bozcaada videosu izlettik, sonra çat diye son muayenede çekilmiş kalp atışı videosunu soktuk araya. Aileler önce şoka girdi. Sonra evde çığlık kıyamet kucaklaşmalar ve ağlaşmalar başladı. Güzel bir duyuru oldu Hepimize anı olarak kaldı!

Bu satırları yazarken 10 hafta 2 günlük hamileyim ve 24 Eylül’deki doktor kontrolümüzde cinsiyeti öğrenip bir sürü tahlil yaptıracağız. Siz bunları okurken muhtemelen her şey gelmiş geçmiş olacaktır ama şuan ki benden ilerideki bene ve Ada’ya kocaman sevgiler! (Cinsiyeti ne olursa olsun bizim için Ada ismi sabit) 11.09.2018

İŞTEN AYRILIŞ

Yukarıdaki satırları yazdığımda ofisteydim ve bir kaç gün sonrasında ise işten ayrıldım. Bunun sanılanın aksine hamileliğimle hiç bir ilgisi yoktu. O kadar zengin değiliz 🙂 Tamamen öyle denk geldi süreç. Uzun zamandır planlanan bir durumdu ama şirket içerisinde bir şeylerin gerçekleşmesi gerekiyordu ve nihayet gerçekleşmişti. Zor geçen bir hamilelik döneminde böyle bir durum elbetteki harika oldu! Günde 15 saat uyuyan, doğru düzgün yemek yiyemeyen ve her şeyden midesi bulanan biri için işe gitmek zorunda olmak çok zor bir durum gerçekten. Kısacası ben şanslıydım! Şimdiden uğurlu geldi bize 🙂

AMAZON “KIZIM” BENİM

12. Haftada müthiş doktorumuz bize cinsiyeti erken de olsa söyledi. Minik bir kız çocuğu bekliyorduk. Bu kadar kanamalı bir bir hamilelik sürecini atlatıp sonunda bizimle olmak için tutunan, amazon ruhlu kızım benim! Tek düşündüğüm sağlığın da olsa, böylesine güçlü bir ruhun olduğu için şimdiden sana teşekkürler! İyi ki bizi seçtin!

KIZ KARDEŞLE AYNI ANDA HAMİLE OLMAK

Şu süreci en anlamlı ve en keyifli kılan şeylerden biri de kız kardeşimle aynı dönemde hamile olmamızdı. Tam anlamıyla mükemmel bir deneyim diyebilirim. Yağmur 3 ay benden önde gidiyor. Dolayısıyla ben biraz hazıra konan taraf oluyorum 🙂 Bu sefer ablalık sırası onda 🙂 Ayrıca yurt dışında yaşadığı için sağolsun oradaki tüm yeniliklerden beni haberdar ediyor. Bu da çok kıymetli. Bu güzel deneyimi yaşayabildiğimiz için çok mutluyum! Umarım sizler de benzerini tadabilirsiniz.

PEKİ YA BUNDAN SONRA?

Bir kitapta okumuştum, o zamanlar hamile bile değildim ama romandaki karakterin şu cümleleri çok hoşuma gitmişti; “Her hamilelik parmak izi gibidir. Çünkü hiçbirimizden bir tane daha yok. Bu süreçte giriş-gelişme-sonuç aynı ilerlese de, hikayeler mutlaka farklıdır.”

Etrafımda doğum yapan çok fazla arkadaşım yok. Genelde akrabalar var diyebilirim. Dinlediğim hikayeler yukarıdaki cümlelerin altına imza atma özgüveni veriyor. O nedenle, paylaşmak güzel şey evet, ama mutlaka benimki farklı olacak biliyorum. Çünkü hiç biri Özüm ve Baransel değil.

Bu nedenle, ne internetten bir araştırma yapıyorum, ne insanları dinliyorum, ne de deli gibi kitap okuyorum. Sadece ama sadece doktorum ne derse onu dinliyorum. Bu şekilde dışarıdan gelen “Eyvah bittiniz!”, “Uykusuz günlere merhaba de”, “Bir daha zor gezersiniz”, “Bu devirde çocuk mu yapılır” şeklindeki negatif hiç bir yorumu da kaale almıyor, hatta bu şekilde konuşan insanlarla bu süreçte görüşmüyorum.

Hayatımda şuanda örnek aldığım bir kaç harika anne arkadaşım var. Şansıma son 2 senedir onların tüm süreçlerini hayranlıkla takip ettim. Bu işin tek bir kuralı var ” Anne-baba neyse, çocuk da o!” Çocuk senin aynan gibi. Tabi ki bir karakteri var ama sen ne verirsen aslında o. Bu tamamen enerji işi. Ben öyle inanıyorum. Başıma ne gelir bilmiyorum. Ama elimden geldiğince bunu uygulamak için çaba sarfedeceğim.

Şimdilik benden bu kadar 🙂

Hepinize bu yolculukta bizimle olduğunuz için çok teşekkürler…

Özüm