Browsing Category

YEMEK

YEMEK

Bir Hüzünlü Kış Çorbası

Hikayesi:

Bazı günler vardır, kendin için değil, o günü sevdiğin bir başkası için yaşarsın… Öyle günlerden biriydi geçtiğimiz Cumartesi benim için…
Hırvatistan yazılarımın konuk kahramanlarından biri olan dünyalar tatlısı arkadaşımız İ. nin aniden gelişen rahatsızlığı sebebiyle döküldük hep beraber hastaneye… Güneşli olmasına rağmen hava çok kuruydu o gün, hastane bahçesinde yüzümüze vuran rüzgar bile içimizdeki hissisizliğe şaşırıyordu… Sağlığın herşeyden daha önemli olduğunu bir kez daha hatırlatmıştı Yukarıdaki her birimize… Şükretmeliydik… Arkadaşımız için dua etmeliydik…
Böyle günlerde sen önemini yitiriyorsun… Duyguların, düşüncelerin sessiz bir çığlık oluyor sadece… Beden olarak bulunuyorsun… Sevdiğin adam ne kadar gelip elini tutsa da içindeki çığlık yiyip bitiriyor seni… Üstelik çabalıyorsun kimse duymasın diye… Bir yandan da anı biriktirmeye devam ediyorsun, duyu belleğine atıyorsun, zamanı geldiğinde gülümseyerek hatırlayabilmek için…
İ. çok şanslıydı… Onu seven onlarca insan hastaneye akın etmişti… Öyle ki hastane yönetimi kalabalıktan şikayetçi olmuştu… B. nin en yakın arkadaşları tam kadro oradaydı… Sonunda beklenen güzel haber geldi… Ameliyat başarılı geçmişti… Hepimiz çok rahatladık…
Geçtiğimiz yıl 7 Ocak’ta evlenen K. ve İ.ye ilk yıl dönümlerinde sürpriz yapıp pasta yolladık B. ile… İlk yıldönümlerini hastanede kutlayan bu tatlı çift, hayatlarının belki de en zorlu sınavından başarıyla geçtiler…
Ben de kendi adıma sessiz çığlıklarımla, herkesten bağımsız Öz’üm olarak orada bulunurak, İ.ye odaklanarak bu zorlu günün sınavını geçtiğimi düşünüyorum…
Şimdi toprağın temizlenme zamanı… Bahara hazırlık zamanı… İstanbul karlar altında… Hal böyleyken yapılan sıcacık bir çorba, her geçen gün aldığımız iyiye giden haberler gibi içimizi ısıttı… Bana da bunu sizinle paylaşmak kaldı…
Sevgiler
Özüm
Not: Bu zorlu günde elimi tutan S.ye ayrıca teşekkürler!
Malzemeler:
1 Adet Patates
5 Dal Brokoli
1 Adet Beyaz Soğan
Yeşil Mercimek
Erişte
Kuru Nane
Pul Biber
Tuz
Margarin / Terem Yağ (tavsiye edilir)
Yapılışı:
Patates, Brokoli ve Soğanı bol suda haşlıyoruz. Haşlanan sebzeleri, suyuyla beraber mixerden geçiriyoruz.

Ardından bir avuç mercimek ve bir avuç eriştemizi koyuyoruz.

Bir çay kaşığı kadar margarin ilave ediyoruz. Kuru Nane, Pul Biber ve Tuzu ekleyip kaynaması için bırakıyoruz.

Servis ederken limon ilave etmenizi de tavsiye ederim!

Afiyet Olsun!

Not: Tarif için kardeşim Y. ye Teşekkürler!

YEMEK

Bonibonlu Pasta !





Hikayesi:

 
Bir varmış bir yokmuş diye başlamak istersiniz ya bazen… Herşey bir masal gibidir… Ya da benim anlatacak bir hikayem var dersiniz hani… İşte benim de tam 1 yıldır sizlere her bir yazımda yapmaya çalıştığım buydu aslında… Benim bir hikayem var… Ve vakit ayırıp da dinlemek isterseniz, çok mutlu olurum!
 
Bundan tam 3 sene önce, rengarenk ışıkları olan bir kapıdan içeri girdim ben. Koskocaman bir şirkette, yaşı küçük kalbi büyük bir kız olarak, bir sürü insan tanıdım. Bir anda ailem genişledi… Tüm bunların yanında bir de B. girdi hayatıma bu yerde. Bu kadar çok duygusal bağın varken o kapıdan çıkıp gitmek çok zor geliyor insana. O 3 yılda öyle anılar biriktirmişsin ki, iş yaptığın yerden daha öteye geçmiş senin için… Ama artık o küçük kız büyümüştü, başka kapılardan girip başka sorumluluklar almalı ve yoluna devam etmeliydi…
 
İşten ayrılmak benim için böyle sancılı, mide ağrılı ve bol gözyaşlı bir dönemdi… B. ile son 1 yılda yaşadıklarımıza bakıp geçtiğimiz sınavların sonuncusu bu olsa gerek diye birbirimize güç verdiğimiz ama aynı zamanda durumu sorguladığımız oldu. Ama günün sonunda biz hep yan yana ve el eleydik.
 
Geçirdiğimiz yoğun günler arasında kutlamaya değer bir şey vardı ki o da Martha’nın doğumuydu… 19 Aralık 2011’de yayınlamış olduğum ilk yazımla dünyaya gelen Küçük Martha, tam 1 yılda benden bağımsız olarak büyüdü gitti… En başından beri takip edenler son 1 yılda neler yaşadığımızı daha net anlayabilirler sanırım. Küçük Martha benim duyu belleğimin tercümanı oldu…
 
Hal böyleyken, ofitseki takım arkadaşlarımdan B. ve E. Martha’nın doğumgünü pastasını yapmak üzere bana geldiler. Konsept belliydi, rengarenk olmalıydı… Hem o girdiğim renkli kapının bana kattıkları adına hem de Küçük Martha’nın karakteri adına…

Çocukluğumda her bir kutunun kapağını açıp altında Ö harfi aradığım Bonibon‘u Milka‘nın satın aldığını farkettim, bence güzel bir birleşim olmuş. Hemen bir kaç kutu bonibon alıp kafamdaki pastayı hayata geçirmeye başladım.
 
B. ve E. gelmeden ben pastanın kekini ve kremasını hazırlamıştım. Ellerinde yılbaşı çiçekleri ile gelen kızları ben de sepesyal makarnamla karşıladım 🙂 Ardından işe koyulduk hemen…
 
 
 
Pasta vanilyalı,çilekli ve fındıklı olacaktı… Çilek benim pastada en favori meyvemdir! Size de olur mu? Bana bazen bazı insanlar geçmiş hayatlarında bir meyve ya da bir sebzeymiş gibi gelir… Mesela ben üzüm ya da brokoliydim… Ama en iyi arkadaşlarım kesinlikle çilek ve erikti… Çocukluğumuzu dramı Cesur ve Güzeldeki Eric’in bıraktığı izden midir bilmem ama erik bence erkek meyvesi 🙂 Mesela Nicole Kidman tam bir havuç, Britney Spears ise patates olmalı… Ama her insan değil, bazı insanlar bu hissi veriyor bana… Mesela B. ye hala bulamadım, demek ki o hiç meyve ya da sebze olmamış 🙂 (Eminim şuan çok şükür diyordur…)
 
Herneyse…
 
 
 
Elimdeki küçük boy halka kek kalıbı ile kekimi aynı Bal Arısı Pastası‘nda belirttiğim gibi yapıp pişirdim. Sonra bir kat ortadan kesip, kremamızı sürüp üzerlerine çilekleri ve ezimiş fındıkları serpiştirdim. Sonra bir kat daha krema sürüp katı kapattık.
 
 
 

Evde bulunan beyaz şeker hamurunu, marifetli elleriyle sevgili E. açmaya başladı… Şeker hamurunu açarken altına nişasta serpiştirmeyi unutmayın!

Ardından dikkatli ekilde pastamızın üzerine yerleştiriyoruz…
 
 

Kenarlardaki fazlalıkları dikkatlice kesiyoruz…
 
 

Aynı işlemi fiyonk kısmı için de yapıyoruz…
 
 

Dikkatlice fiyonkumuzun şeridini de yerleştiriyoruz…
 
 


İşte karşınızda Küçük Martha’nın 1 yaş pastası !
 
 
İyi ki doğdun Martha’m! 🙂
 
Sevgiler
Özüm

 

YEMEK

Küçük Martha 1 Yaşında !

Tam 1 yıl önce bugün… B. askere gideli yaklaşık 1 hafta olmuştu… Gece yarısı kaçmış uykumun peşinden koşmayıp kendimi mutfağa atmıştım… Bilinçsizce açtığım dolapta elimdeki malzemelerle oturdum kek yaptım. İşte o gün Küçük Martha doğdu… 1 yıl boyunca neler yaşandı… İnsan hayatı ne kadar değişebiliyor…Şimdi egeriye dönüp bu elli küsür yazıya baktığımda, okuyucu sayımla beraber mutluluğumun da doğru orantılı arttığını görüyorum. Benden bağımsız şekilde büyüyen bu Küçük Martha, hayatıma çok şey kattı. 
Bu süreçte hep yanımda olup beni destekleyen sevgili B.’ye, aileme, tüm dostlarıma ve tüm okuyucularıma çok ama çok teşekkürler!
İyi ki doğdun Küçük Martha’m!
Sevgiler
Özü

YEMEK

Piña Colada’lı Kek

Hikayesi:

Yaz kokusu diye bir şey vardır ya hani… Kış başlarken griden sıkılıp canın çeker… İşte böyle zamanlarda bana yazı hatırlatan en güzel kokulardan biri hindistan cevizidir! O çocukluğumuzdan beri kullandığımız güneş kremlerinin duyu belleğimize işlemiş olduğu histen midir bilinmez ama hindistan cevizi benim için yaza aittir!
Yaz demişken buaralar gözümü kapadığımda aklıma Fethiye’deki tekne görüntüleri geliyor. Dalmanın tadını yeni yeni çıkartıyorken tadı damağımda kalmasından olsa gerek, denizlere açılıp dalmak istiyorum.
Geçenlerde gittiğim bir iş görüşmesinde “Hangisi daha iyi su altı mı yoksa üzeri mi?” diye bir soru geldi. İçimden sevdiğinleysen ikisi de demek geldi… B.nin hayatıma kattığı en güzel şeylerden biri olabilir sualtı!
Her gece teknenin üzerinde, uyku tulumunda yıldızlara bakarak uyumak, her sabah mis gibi deniz kokusuyla güneşi selamlamak inanılmaz bir duygu…

Evde hindistan cevizi bulamadığım için dolaptaki Pina Colada’mızı aroma vermesi için kulandım. Çok da güzel oldu… Kek pişerken bile etrafa yaz kokusu yayıldı hemen…

Yazın gelmesine daha çok var belki ama, bu kek ile bizim eve kısa süreliğine de olsa yaz gelmiş oldu. Haftasonu yüksek lisans sınavı olan B.’ye ders çalışırken sunduğum bir tutam yaz ikimizi de keyiflendirdi…

Umarım siz de evinize yazı bu kek sayesinde getirebilirsiniz…

Sevgiler

Özüm

Malzemeler:
3 yumurta
1 Su Bardağı Toz Şeker
1 Su Bardağı Süt
Yarım Su bardağı Zeytinyağı
1 Paket Şekerli Vanilin
1 Paket Hamur Kabartma Tozu
3 Su Bardağı Un
Yarım Çay Bardağı Pina Colada
Yarım Paket Toz Kakao
Süsleme için Pudra Şekeri
Yapılışı:
Fırınımızı 200 dereceye ayarlıyoruz.
Yumurtalarımızı kırıp bir güzel köpürtüp çırpıyoruz. Üzerine toz şeker ve sütü ilave edip karıştırmaya devam ediyoruz.Üzerine yağı da ilave ediyoruz. Bir sure daha çırptıktan sonar şekerli vanilini koyuyoruz. Ardından Pina Colada’mızı ilave edip iyice karışmasını sağlıyoruz.
Unumuzu ve hamur kabartma tozumuzu ilave ediyoruz. Kek kalıbına karışımın yarısını boşaltıyoruz.
Geri kalan yarısına da kakaoyu ekleyip karıştırıyoruz. Ardından kek kalıbına ortasına gelecek şekilde bu karışımıd ailave ediyoruz.
20-25 dk Sonra eviniz yaz kokacak… Servis etmeden once süsleme için kekin üzerine pudra şekeri serpebilirsiniz.
Afiyet Olsun!

YEMEK

Kafası Karışık Fırında Tavuk

 
 
 
 
 
 
Hikayesi:
 
 
 

Aslına bakarsanız içimde aktif bir kelimedağı bulunuyor bugünlerde… Sanki bir patlasa etrafında ne köy ne kasaba bırakacakmış gibi… Hani şu Pompei’deki Vesuvius Yanardağı patladıktan sonra insancıklar bulmuşlar ya kaskatı olmuş şekilde… Benim kelimelerimin geçtiği yerlerdeki insancıklar da işte öyle kaskatı kalacakmış gibi…
 
Sessiz olduğun için etrafında olup bitenleri görmüyor ya da bunlara kifayetsiz kalıyor değilsin aslında… Görmek başkadır… Gözünle gördüğünü kalbinle sindirmen zaman alır… Sonra zamansız, beklenmeyen şekilde ve de yersiz bir anda patladığında ise kimse geçirdiğin o sindirim sürecini anlamadan seni yargılar… Hiç düşündünüz mü? Belki de atalarımız vakti zamanında pireyi deve yapmamıştır, ya da o pire için yorgan yakmamıştır… Belki de o pire daha once bir deveydi kim bilir… Hangisi doğru emin değilim… O pire için günün sonunda yorgan yakmaya değer mi, açıkçası onu da bilemiyorum…
 
Bir ay sonrasında hafta içi her sabah kalkıp hangi lokasyona doğru ilerleyeceğimin aşağı yukarı belli olmaya başladığı şu günlerde, hormonlarımın da bir nebze sebep olduğu bir takım dengesizlik ve kafa karışıklığı içerisindeyim. Bu sürede etrafımda gelişen güzel şeylere gözlerimin içi parlasa da, yorgunluktan havalara zıplayamıyorum. 
 
Böyle bir ruh hali içersindeyken ben, B. geldi. Yemek yapmıştım ona. Ne zamandır yemek yapıp, şarabımızı açıp sohbet edemiyorduk aslında. Üstelik her gün beraber olmamıza ragmen… 
 
Geçen sene bu zamanlardı, bir ogle tatilinde  ofise doğru hızlı hızlı yürürken heyecanlı heyecanlı sohbet ediyorduk B. ile. Ben ona seyahat tutkumdan bahsediyordum iştahla. Gittiğimiz yerleri anlatıyorduk birbirimize. O kadar güzeldi ki… “Dur!” dedi B. bir anda, “Gel şu bankta iki dakika oturalım da sohbet edelim, öyle gidelim.” Oturduk aniden. Hava soğuktu ama güneşliydi de bir yandan. Aynı bugünlerdeki gibi. Ve biz B. ile hayatımızdaki onca karmaşayı, onca soruyu, onca belirsizliği bir kenara bırakıp iki dakika o bankta soluklanıp konuştuk. Üstelik o zamanlar da hergün birlikte olmamıza ragmen… İşte geçen akşam da biz B. ile, bu kafası karışık fırında tavuk ve Dubrovnik’ten aldığımız De Mar isimli güzel şarap eşliğinde konuştuk. Ve yine, yeniden iyi geldi…
 
 
 
 
 
Not: Şişenin üzerindeki üzüm salkımı motifi, şarabı içtikçe kendini gösterip, beni gece boyu mutlu etti. Rastgele seçtiğimiz bu şarabın içinden çıkan bu sürpriz benim için çok anlamlı oldu 🙂
 
 
Sevgiler
Özüm
 
 
 
 
Malzemeler:
 
Kemiksiz Tavuk Budu
Zeytinyağı
Kekik
Pul Biber
Tuz
Karabiber
Cherry Domates
Defne Yaprağı
 
 
 
Yapılışı:
 
 
 
 
Fırınımızı 200 dereceye getiriyoruz.
 
Tavuk butlarımızı bir güzel yıkıyoruz.
 
Bir borcama 4 yemek kaşığı zeytinyağı döküp yayıyoruz.
 
Üzerine tavuk butlarımızı yerleştiriyoruz.
 
Tavuk butlarının üzerine baharatlarımızı serpiyoruz. Cherry domatesleri ortadan ikiye kesip dağıtıyoruz.
 
Son kez üzerinden 2 yemek kaşığı kadar zeytinyağı dolaştırıp, borcamı fırına veriyoruz.
 
Yaklaşık 20 dakika sonar tavuklarımız güzelce pişmiş olacaktır. Çıkarmadan 1-2 dakika once üzerlerine peynir koyuyoruz. Peynirlerimiz eridikten sonra, yemeğimizi servis etmek üzere fırından alabiliriz.
 
Afiyet olsun!
 
Özüm
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 



 

YEMEK

Rüzgarın Bol Olsun Pastası!

Hikayesi:

 
Her insan kendi adından bir şey alırmış karakterine. B. de suyu almış adından kendine… Deniz aşığı bir çocuk düşünün, bir tekne kaptanı gibi ondan huzur bulan, normalde hiç bir şeye göstermediği sabrı bir balıkçı gibi ona gösteren… Hoyrat da bir  yandan… Ne kadar sevse de maviyi, gri bir yüzü de var… Hem kendi sınırları olan, hem de başka denizlere açılan… Deniz aşığı bir çocuk düşünün… Öyle kumdan kaleler yapan değil; midye kabukları, renkli renkli irili ufaklı taşlar toplayan… Hem dışarıdan ona hayran hayran bakan, hem de içindeyken karaya ayak basma hissini unutan… Deniz aşığı bir çocuk düşünün… Rüzgara kafa tutan… İçindeki fırtınalara ragmen üstelik, kendini durgun sular yerine dalgalara bırakan…
 
Bir çocuk düşünün… Özünde rüzgar, adı ise poyraz olan… Kendi içindeki suları dalgalandıran, yeri geldiğinde kayalara sert sert çarparak yosun tutturan… Estiği zaman insanın içini titreten… Saçlarını savururken kokunu alıp götüren…
 
 
 
 
B. kendi içinde deniz olsa da, benim rüzgarım aslında… Ve ben bu rüzgarın yardımıyla, bu denizde seyreden bu küçük teknenin tayfasından biri olduğum için çok mutluyum…
 
 
Rüzgarın Bol Olsun!
Mutlu Seyirler Sevgili B. !
 
 
 
Özü’n



Not: Pasta için Muskat ailesine yine çok teşekkür ederiz! www.muskat.com.tr





 

YEMEK

Kabak Tatlısı Garaj’da Yenir!

Hikayesi:
 
 
 
 
Geçenlerde takım yemeği için Levent’teki Bursa Garaj İskender’e gittik. Bu yemekler, takım olayları falan artık duygusal bir moda dönüşüyor benim için. İş değiştirmeyi planlıyorsan ya da buna karar verdiysen once durumu kendi içinde sindirmen gerekiyor. Bu çoğu zaman beklenmedik anlarda süzülen gözyaşlarına da sebep olabiliyor.
 
Ben de böyle bir ruh halindeydim epeydir, ama bu kararımı açıkladığım insanların desteğini gördükçe kendimle gurur duymaya başladım. Bazen ne yazık ki iş hayatı içerisinde kimin ne olduğunu ya da neyin kim olduğunu anlayamıyoruz. Beklemediğim insanlardan gördüğüm müthiş destek, beklediğim insanlardan gördüğüm “tüh” le yetinmeler şahane! Hele bir de “Ya gitmeden bizim şu işi de hallediverir misin?” diyenler var ya, işte onlar en favorim!
 
Tüm bu süreç içerisinde güçleniyorsun farkında olmadan. Aslında onca yıl sen neler başarmışsın, ne kadar gelişmişsin  bunu görüyorsun gittiğin her bir görüşmede.Üstelik bugüne kadar sana bunları gösteren kimse de olmamışken… Kendi filmini izliyorsun yani bir yandan…
 
İşte ben böyle oturmuş filmimi izlerken, B. de oturdu yanıma ve beraber izlemeye başladık olup bitenleri. Biz bu şirkette birbirine aşık olmuş, bu şirkette dostlar edinmiş ve bu şirketten farklı gibi gözüken ama temelde aynı senaryolarla ayrılan iki kişiydik… Elimi hiç bırakmadı, her gün daha da bir sarıldı. İkimiz de aynı durumdayken, kendi sıkıntısını unutup çoğu zaman öylece yanımda durdu… Duruyor da hala… Biz filmi izlemeye devam ediyoruz, arada çok da eğleniyoruz… Bizi seven insanları gördükçe de çok mutlu oluyoruz. Yaptığın işin kıymeti, çalıştığın insanlardan ayrılırken ortaya çıkıyor aslında. Sana koşulsuz referans olacak insanlar biriktirmişsin farkında olmadan mesela… Bu o kadar güzel, o kadar gurur verici ki… İşte benim ilk iş değiştirme tecrübemde edindiğim en büyük tazminat budur! Bunun değerini hiçbirşey dolduramaz!
 
İşte böyle bir dönem de belki de son takım yemeğini yedik bu mekanda. “Bu iş artık iyice kabak tadı vermeye başladı” der bazen Annem… E bizde de hal böyleyken, yiyelim bir kabak tatlısı da tam olsun dedik!
 
Bursa Garaj İskender’in kireç suyunda bekletilerek kristalleştirilmiş meşhur kabak tatlısını mutlaka deneyin! Pişman olmayacaksınız!
 
 
 
 
Afiyet Olsun!

p.s: Dear B., We will survive 🙂

 

Sevgiler
 
Özüm





 

 
 
 
 
YEMEK

Fırın Mantı

Hikayesi:

 
Başlığa bakıp da aldanmayın! Oturup kendi ellerimle mantı açmadım henüz… Hala küçüğüz o anlamda… Ama hazır alınmış bir mantı nasıl daha da güzelleştirilir onun yöntemini biliyorum çok şükür 🙂
 
Bir zamanlar elinden çok yemek yediğim birinden öğrenmiştim bunu. Bayılırdım… Öyle ki o mantı taneleri hiç bitmesin isterdim…
 
İşte güzel yemek böyle bir şey… Damak tadı denilen şey de kalp ve beynin ortak ürünü değil mi zaten? Kalbim sevdi, beynim kabul etti! Sonra beyin arşivledi ve hatırladı… Bana da, daha once hiç fırın mantı yememiş olan B.ye arşivimden çıkardığım bu fikri sunmak düştü…Sevdiğim ve güzel olduğunu, iyi olduğunu düşündüğüm herşeyi sunduğum gibi…
 
p.s: Baked with love!
 
 
 
 
Malzemeler:
 
Mantı 🙂
Süzme Yoğurt
Salça
Tereyağı
Kırmızı Pul Biber
Sumak
Nane
 
 
Yapılışı:
 

Mantılarımızı fırın tepsisine, üzerine fırın kağıdı koyarak yayıyoruz. Olabildiğince dağıtmaya özen gösterelim.

 
Sonra fırınımızı 200 dereceye getirip mantımızı kızarmak üzere fırına bırakıyoruz. Yukarıdaki resimde gördüğünüz şekilde kızarınca fırından alıyoruz.
 
Bir tencerede su kaynatıyoruz, içerisine mantılarımızı atıyoruz. Çok değil 5-6 dk içerisinde bıraktıktan sonra ayrı bir kaba süzerek mantılarımızı alıyoruz.
 
Üzerine süzme yoğurdumuzu ya da normal yoğurdumuzu (sarmısaklı olursa daha güzel olur) döküyoruz.
 
Öbür tarafta bir kaşık salçayla yarım bardak suyu kaynatıyoruz. Salçalı sosumuzu elde ediyoruz böylece. Bir yandan da büyük bir parça tereyağını eritiyoruz, hafif kızmaya başladığında içerisine pul biber atıyoruz.
 
Önce salça sosundan hafifi mantının üzerinde gezdiriyoruz, ardından da yağımzı.
 
Son olarak üzerine sumac ve nane ekleyip servis ediyoruz.
 
Afiyet şeker olsun!
 
ÖzüM
 
 
 
 
 
 


 

YEMEK

Çin Marulu Salatası


Hikayesi:




Sene 2006… Ailecek yaz tatilinde Tokyo’ya gidiyoruz. O zamanlar da ben küçük rehber olarak turla falan dolaşmayı hiç sevmezdim. Butik bir ajanasdan yardım aldık, otelimizi, uçağımızı vs. ayarlattık. Sonra ben oturdum bir dosya liste yaptım.Japonya bu anlamda iddialı bir çalışma oldu. Zira tüm haritalar Japonca olunca biraz zamanımı yedi. Neyse… Havalimanına gitmeden önce ajanstaki kadın bizi arayıp yanımıza sondakika bir abla kardeşin ekleneceğini ama onlarla sadece havalimanında görüşeceğimizi ve sonra her iki tarafın da bağımsız hareket edeceğini söyledi. Tamam dedik, eyvallah! Tabi o abla kardeşin ileride hayatımızda bu kadar önemli bir yere sahip olacağını henüz bilmiyorduk…

G. ve G. kardeşler işte o gün hayatımıza girdi. Havalimanında buluştuğumuz an bir şey oldu bir elektrik aldık, sonraki 1 haftalık Tokyo macerasında ise gece gündüz birbirimizden hiç ayrılmadık. Küçük G. ile öyle zamanlarımız oldu ki, bizi tanıyanlar ya akraba ya da yüzyıllık arkadaş zannediyordu. Zor zamanlarımızda yanımızda olduk, en mutlu günlerimizde birbirimize daha da mutluluk kattık. Böyle koşulsuz bir güven sardı birbirimizi.

Ben kendimi bu anlamda hep şanslı saymışımdır, genellikle gittiğim her yerden bir dost edinip dönüyorum. Daha önce de bahsetmiştim ya, elin memleketinde yanındaki daha bir başka oluyor. Eğer onu dönünce de devam ettirebilirsen ne ala… Ben işte şanslıyım ki etrafım böyle insanlarla dolu. 

Küçük G. yemek yemeyi pek sever. Ayrıca bir sürü kendi geliştirdiği ilginç tarifleri de vardır. Mesela iğrenç kokan ama tadı bir o kadar güzel olan bir lahana yemeği mevcuttur. Diyet yaparken oturur günlerce onu yer 🙂 Tokyo’da da böcek falan dinlemedi her şeyi yedi denedi. Damak zevki sabit insanlardan değil yani, yeniliğe açık, meraklı bir kişilik. 

Yine günlerden bir gün kendisinde yemek yerken çin marulunun bu denli lezzetli ve basit bir salataya dönüştüğünü keşfetmiş oldum. Çin marulunu tabiki biliyordum, daha önce bir çok versiyonda tatma fırsatım olmuştu kendisini ve pek de severim. Ama en çok da bu basit haliyle seviyorum sanırım…
Dün B. nin annesi D. Teyze ile 4. Levent’te kurulan Salı pazarına gitme fırsatımız oldu, orada taze taze görünce resmen canım çekti ve hemen yapmalıyım diye düşündüm. Buarada, çin marulunun aslında koskocaman olanları değil daha orta boylu, daha diri diri olanları makbuldür. Benim aldığım biraz büyükçe oldu mesela…

Hadi bakalım Afiyet Olsun!
Özüm


Malzemeler:

Çin Marulu
2 Adet Kırmızı Tatlı Biber
Limon
Zeytinyağı
Tuz


Yapılışı:

Çin Marulumuzdan 5-6 yaprak koparıp güzelce yıkıyoruz.

Ardından tüm yaprakları üst üste koyup büyük bir bıçak yardımıyla orta boyda doğruyoruz.


Ardından kırmızı tatlı biberlerimizi de minik minik doğruyoruz ve üzerine serpiştiriyoruz.

Bu salatanın en güzel kısmı bol limonlu olması. Çin marulu normal marula göre daha fazla limon kaldırabiliyor. Ben bu salata için 1,5 limon kullandım. Limonları güzelce sıkıyoruz, bir kaseye limon suyumuzu koyuyoruz. İçerisine tuzumuzu ve zeytinyağımızı ilave edip karıştırıyoruz. Ardından tüm salatanın yiyebileceği şekilde üzerine döküyoruz.

İşte karşınızda her yemeğin yanına yakışan çin marulu salatası.

Sevgiler

Özüm

YEMEK

Körili Tavuk Sote


Hikayesi:



Epeydir yemek yapmıyordum. Zaten yayınlarımdan da farketmişsinizdir pek yerimde de durmuyordum. Mutfağı özledim mi? Evet, çok! B. yokken döktürdüğüm hünerlerimi B. gelince unuttum sanmayın! (Bundan B. nin kendisi bile yakınsa sıkıntı yok, sezonu açıyoruz, artık evdeyiz!)
 
Hiç bahsetmiş miydim ben tam bir doğu-batı sentezi insan evladıyım diye? Anne Boşnak, Baba Türkmen. İkisi de orjinal. Öyle çakma değil yani…
 
Farklı kültürlerin aynı çatı altında buluşması sonucu eve ilk yansıyan şey “yemek ve mutfak” kültürü oluyor. Mesela bizim evde bir çok yemek aynı anda iki türlü pişer… Anne usulü, bir de baba usulü… Baba baharatçıdır, etçidir. Anne hamurcu ve zeytinyağlıcıdır mesela. Bu kadar yıl geçmesine ragmen insanların damak zevklerinden ödün vermemesi ne kadar ilginç değil mi?Aynı evde aynı anda iki farklı dolma pişer mi?! Pişiyor… Hep söylediğim gibi kültür mutfakta başlıyor!
 
Köri de babadan gelme bir tat, bir kültür bende. Babam köriyi bizim mutfağa soktu, annem de her yemeğe koydu. E bünye alıştı haliyle. En çok da tavuğa yakışmaz mı köri? Hem kokusu hem görüntüsü hem tadıyla… Annem de pek güzel yapardı körili tavuk soteyi…
 
Şansıma B. de seviyor… Dolapta görünce tavukları, kafamda yandı bir ampul!
 
Ve sonunda da bana yazacak bu güzel malzeme çıkmış oldu.
 
Sevgiler
Özüm





Malzemeler:

Yarım Kilo Tavuk Sote
1 Tatlı Kaşığı Köri
1 Çay Kaşığı Kırmızı Pul Biber
3 Çorba Kaşığı Zeytinyağı
2-3 Adet Defne Yaprağı

Yapılışı:

Tavuk parçalarımızı bir tabağın içerisine yıkayıp koyuyoruz.

Üzerine zeytinyağını döküp iyice karıştırıp her tavuk parçasının yağlanmasını sağlıyoruz.

Yağı yedirdikten sonar baharatlarımızı ve bir tutam tuzumuzu serpiyoruz. İyice karıştırıp köriyi tavuklara yedirmeyi unutmayalım.

Bir tavayı ocağa koyup kızdırıyoruz. Ardından üzerine olduğu gibi tavuklarımızı atıp karıştırmaya başlıyoruz.

Hafif hafif tavuklar suyunu salarken defne yapraklarını ilave edip üzerini biraz kapakla kapatıyoruz. (ki kokusu sinsin)

Tavukların rengi iyice sarıya döndüğünde, yakmadan biraz once ocağın altını kapatıp yemeğinizi servis edebilirsiniz. 🙂

Afiyet olsun!

Not: Epeydir körili yemek yapmadığım için unutmuşum, köriye elinizin değmesine gerek yok, yemek pişerken buharıyla saldığı koku bile ellerinizden 3 günde çıkıyor. Dikkat edin!